1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. İkinci cins: Kadın...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

İkinci cins: Kadın...

05 Temmuz 2010 Pazartesi 12:00A+A-

“Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi; kadın, güzel koku ve göz nurum namaz” (Hz.Muhammed) Toplumsal barış için herkes elinden geldiğince katılımlar sunmaya çalışıyor...
Ateş bu... Hepimizi yakıyor. Yangındaki kuralsa gayet açık, kurtulmak; dayanışmadan geçiyor. Zira sıradan bir ateş tutuşması, küçük bir başlangıç değil bizi kuşatan alevler sarmalı... Adeta bir orman yangını misali, tüm cinsleri, tüm hayattakileri, canlılar olarak hepimizi tehdit ediyor.
Toplumsal demokratik açılıma payanda olarak kurulan temenni cümlesi kadınlar ve anneler üzerinden kurulmuştu: “Analar ağlamasın” şeklindeki bu cümleye kulak asmayacak kimse yoktu... Hepimiz döndük ve bu cümleye baktık. Bu cümleden siyasete, hukuka, dile dönüşecek düşünce ve eylem alanları üzerine kafa yormaya başladık...
Siyaset bunun öncülüğünü yapmalıydı, ne ki; partizanca hatta çocukça inatlar galip geldi ve kapılar üstüne kapılar örterek, siyasetlerin tıkandığına şahit olduk...
Meclis’e döndü gözler bu sefer... Halkın temsil gücü, toplumsal barış adına bazı önemli adımlar atabilirdi diye umutlandık... Anayasa değişiklik paketi, ne yazık ki, çevrili olduğumuz yangına gözlerini yumanların girişimiyle, aynı inat uğruna akamete uğratıldı...
Siyasetin ve temsil gücünün tek başına başaramadığı bu barış girişimini sivil örgütler devam ettirmeye karar verdi...
Diyarbakır, Batman ve Mardin’den doksanın üzerinde sivil örgüt birleşerek; “şiddete son” çağrısında bulundular... Tokat’tan yükselen insanlık çağrısını (TOKAD) üstlenmişti: “Gazze’deki kardeşlerimiz için son derece haklı olarak gösterdiğimiz duyarlılığı, kendi coğrafyamızdaki soruna da göstermeliyiz” diyordu sivil örgütler... Üstelik bunun İslami değerler açısından, “hakkaniyet ve vicdan” temasından hareketle önemine de vurgu yapıyorlardı...
Kadın kuruluşları ve aile-çocuk hakları ile ilgilenen duyarlı yazarlar ve aktivistler olarak, başından beri silahsızlanmayı, hukuk güvenliğini ve sıfır şiddeti söyleyip yazıyoruz...
Siviller açısından kuvvetli ve samimi ama politikacılar tarafından sürekli dil oyunu ve demagoji şeklinde devam eden bu körebe gösterisi nereye gidiyor?
Rize Belediye Başkanı’nın akıllara durgunluk veren, kadın cinsini indirgeyen ve tartışmayı hepten ırkçı bir çizgide -Türk/Kürt ikileminden de taşırıp kadın/erkek ikilemine- kızıştıran çıkışına ne demeli? Ya onun bu hadsiz çıkışından sonra entelektüel açıdan zengin dilini her zaman heyecanla takip ettiğim Diyarbakır Ticaret Odası Başkanı Galip Ensarioğlu’nun “ikiye bir kadın” şeklindeki benzeri cevabını, madem öyle işte böyle mantığını nereye koyalım? Karadeniz’e Kürt ve Erkek göndermeyi cevap olarak gören Baro Başkanı Emin Aktar’a da hayret ettim. Saygı duyduğum bir hukukçu olarak beni şaşırttı... Hasip Kaplan’ı ise hiç saymıyorum. Anayasa değişiklik paketindeki kadın ve çocuk haklarına yönelik iyileştirme maddelerine bile gözü kapalı bir ezberle “HAYIR” demiş birisinin Rize Belediyesi’nden yola çıkarak froydçu bir psikanaliz ile AKP genelleştirmesi yapması, en hafif değerlendirmeyle kolaycılık, tembellik, kolpalık...
Adamlar konuşuyor anlayacağınız...
Erkekler konuştu...
Kız alıp kız verme üzerinden... Kadını kızı alınıp verilen bir barış cismi olarak piyasaya süren bu dil, hastadır... Bu dil, safracıdır. Kendince felakete uğradığında ilk elden çıkarıp atacağı şeyi, kadın kimliği üzerinden inşa eden “eril korumacı” dildir...
Bu dil, kadını ikinci cins, ikincil ve fason yaratım olarak nitelemesi itibariyle, Halık’ı gücendirecek bir kibrin ifadesidir...
Bu dil, hayatta tek bildiği iş olan “alma”yı, sonsuza kadar ve hoyratça tekrarladığı taktirde, kendi yokoluşunu ve ölümünü dilediğini farkına varmayan bir aymazlığın dışavurumudur...
Bu dil, kendini tek ve biricik görürken, diğer her şeyi ise ikincil ve öteki kılarak dışlayan, sevmeyi ve “verme”yi, paylaşmayı ve umudu bilmeyen, nobran bir dildir...
Bu dil, dilsizdir beyler...
Ve hepinize kötü bir haber:
Kadınlar sevgilerini ve öfkelerini “verirken” büyük siyasi tekliflere, kan guruplarına, dna testlerine, pasaport damgalarına değil, hayatın küçük ama gerçek seslerine kulak verirler...
Kadın “verirken”, malik olarak değil, kendinden olanı değil, biriktirdiğini, fazlasını değil, bizzat kendini verir... Niçin bu kadar kaba-saba niçin bu kadar hoyratsınız?
Kabasabalığın ve hoyratlığın dili üzerine kurulmuş bu erkek ezberini işittikçe, Meleklerin telaşına hak veriyor insan... Kan dökücü ve yeryüzünde fesat çıkarıcı olmak mı yoksa kaderimiz diye düşünüyor ister istemez...
Allahtan ki; Allah bizim bilmediklerimizi de biliyor da... Erkeklerin de adalet ve vicdan sahibi olabileceğine dair bir pay kalıyor elimize... Bir pay...

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum