1. YAZARLAR

  2. Merve Kavakçı

  3. ‘Hata yaptım’ demek neden zordur?
Merve Kavakçı

Merve Kavakçı

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Hata yaptım’ demek neden zordur?

25 Kasım 2011 Cuma 00:01A+A-

Varlık Vergisi bu topraklarda kurulan yeni rejimin üretmeye ‘ahdettiği’ milli kimliğin oluşumu ile alakalıydı. Ümmet kimliğinden Türk kimliğine geçişte ortak payda etnik kimlik ve onun sosyal yansımaları olacaktı. Buna göre Türk, Sünni Müslüman, Türkçe konuşan ve laik erkek ve kadınlar üretilecekti. Yani bu bir prodüksiyondu. Bile bile isteyerek, hesaplı bir şekilde işleme konan bir prodüksiyon...bu çerçevenin dışına düşen herkes bir şekilde içine çekilmeli, aksi taktirde toplumdan dışlanmalıydı. Ülkenin gayri Müslim vatandaşları da bu gruba dahildi şüphesiz. Yani farklılık arzettikleri için sindirileceklerdi. Varlardı ama yoklardı da. Bu kişilerin kimler olduğunu toplumun geneli bilmez, bunlar açıklanmaz, bir eksiklikçesine saklanarak, konuşulmadan hayatlara devam edilirdi. Daimen yüzde doksan dokuzu müslüman olduğu söylenen Türkiye’de yüzde bir oranında dahi olsa gayri müslim popülasyon var ise nerede idi bu insanlar... Varlık Vergisinin devreye sokulmasıyla madden bastırma siyaseti kadar manen ve psikolojik olarak da sindirme politikası uygulanmıştır. Bunun içindir ki şimdi İshak Alaton devletinden özür beklediğini söylüyor. O gün için milli bütünlüğü sağlamak adına yürütülen uygulama bugün gözüyle en temel insani değerlerden biri olan eşitlik ilkesine aykırı bulunduğundan özür bekliyor.

Türkiye demokratikleştikçe, kapalı, tartışmaya kapalı bir toplum olmaktan çıkıp açık ve şeffaf bir topluma evrildikçe geçmişini gözden geçirecek, geçirdikçe hatalarını belki de ilk defa görecek, bu prosedürün sonunda da değişim talebinde bulunacak. Değişimin ilk aşamasıysa problemin tanısı ile gelen özür siyaseti olacak. Özür, resmi anlamda, tarihsel bir süreçte sorunlu kısmı ilk defa görebilmek, kabul etmek, kabullenmek anlamına gelecektir. Kabullenmekse sahiplenmeye yol verecektir. Yani ortada bir yanlış vardır. Buna birinin sahip çıkması, üstlenmesi, ister istemez sorunu üretenler, failleri adına söz alması anlamına gelecektir. Özür bu noktada esastır. Özür karın mı doyurur... hayır. O günün yaralarını mı sarar... ille de değil. Ama gereklidir. Bu sürecin olmazsa olmazıdır.

Dersim de özür bekliyor. Acıların kilosu, gramı olmaz, elmalarla armutlar mukayese edilip yarıştırılmaz ama Dersim daha büyük bir özür bekliyor desek her halde yanlış olmaz... Başbakan başı çekti, bazılarının dile getirdiği gibi bence de bir devrim gerçekleştirdi ve özür diledi. Bu özür Türkiye gibi demokratikleşmesini tamamlayamamış, gelişmekte olan bir ülke açısından bakarsak son derece önemlidir. Zira rejim bugüne kadar eleştiri kaldıramaz olagelmiştir. Ama gerçeklerin ebeden gizli kalması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bir gün gelir ortaya çıkıverir. Zulümle abad olunmaz.

Peki devletler neden özür dilemeyi istemezler? Cevabı, konuyu bu dizi yazının en başında gündeme getirdiğim haklar tartışmasına bağlayarak verelim: Ulus devletler bireye hak ve özgürlüklerini verdiklerini iddia ederler. Ancak gerek grup halinde gerekse kişi bazında devletten talepler bitmez. Farklı zamanlarda farklı gruplar haklarını kullanamadıklarını söyleyerek devletlerinden vatandaşlık haklarını talep ederler. Devletse sizin talep ettikleriniz benim verdiğim hakların dışında, sizin tabiatınıza, grubunuza, şahsınıza vesaire...münhasır taleplerdir der ve reddeder. Bunu yaparken de şu endişeyi her an içinde taşır ulus-devlet: Olur da bu gruba gevşek davranır ve istediklerini verirsem bunun ardı arkası kesilmez, başka kişi ve gruplar da başka taleplerle gelir başımı ağrıtırlar. Onun içindir ki devlet taviz vermek istemez ve tabir yerinde ise ‘pazarlık’ sürecini mümkün olduğu kadar ertelemeye çalışır.

Dersim olayları ile ilgili olarak devletin başındaki Başbakan özür dileyince, kendisini alışılagelmiş mükemmellik ve hatasızlık abidesi olarak gören Türkiye rejiminde işler karışır...

YENİ AKİT 

YAZIYA YORUM KAT