1. YAZARLAR

  2. Melih Altınok

  3. Gölcük’ü görmeyen göz Hrant’a ağlasa ne yazar
Melih Altınok

Melih Altınok

Yazarın Tüm Yazıları >

Gölcük’ü görmeyen göz Hrant’a ağlasa ne yazar

21 Ocak 2011 Cuma 11:46A+A-

Çarşamba günü Ankara’da iki ayrı Hrant Dink anması düzenlendi. Benim de katıldığım, Kürtlerin, dindarların, demokratların ve sosyalistlerin yer aldığı etkinlikte siyasal iktidarın suikastın üzerine kararlılıkla gitmemesi ve pasif tutumu kıyasıya eleştirildi ama “Katil devlet”, “Hrant’ın katili Ergenekon devleti” sloganları ağırlıktaydı.

Bu kesimlerin söylemlerini ve yan yana gelişlerini eleştiren “sol”cuların düzenlediği anmada ise, Hrant için vur emri veren birinci derece suçlulardan ziyade, suikastta ihmal boyutunda sorumluluğu olan hükümet lanetlendi.

Yanlış anlaşılacağım diye karnından konuşanlardan değilim. Açık açık söyleyeceğim, katilin ve azmettiricilerin kimliği enikonu ifşa olmuşken, “Aman simetrikliğime halel gelmesin” diye, canımız Hrant’ın katledilmesinin sorumluluğunu ilk elden siyasal iktidara yükleyecek kadar vicdansız değilim. Ötesi, Hrant’ın katledilmesinin üzerinden geçen dört yıla rağmen sorumluların açığa çıkartılması için bu net tavrın elzem olduğunu düşünüyorum.

Evet, net olma zamanıdır.

Dün Taraf’ın manşetinde yer alan haberi okudunuz işte.

Gölcük Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen belgeler içerisinde Hrant Dink’in 2003 yılından beri “hedef şahıs” olduğu açıkça belirtiliyor.

Haklısınız, bu bilgi ve belgeler, Hrant’ın katledilişinde ordunun sorumluluğuna dair ilk kanıt değil. İfadeler, itiraflar, telefon kayıtları, istihbarat raporları, fotoğraflar... şuracıkta duruyor.

Ama ne olursan olsun, savcıların Balyoz davasındaki diğer iddialarıyla tutarlılık gösteren ve onları destekleyen bu ek deliller, artık kafalardaki tüm soru işaretlerini silmiş olmalı.

Hâl buyken kardeşimiz Hrant’ı katledenlerin ortaya çıkartılması mücadelesinde hedef tahtasının on ikisine AKP’yi oturttuğumuzda, Hrant’ı öldürerek ülkede bir kaos ortamı yaratmayı ve siyasal iktidarı devirmeyi planladıkları iddia edilen darbecilerle aynı noktaya gelmiyor muyuz?

Bakın, yirmi bir generalin gözaltına alındığı 22 Şubat 2010 yılında ABD’nin Ankara Eski Büyükelçisi James Jeffrey Washington’a darbe ihtimalini öngören bir kripto gönderiyor.

Tehlike bu kadar yakın ve diriyken, Hrant’ı katleden, yeni canları alması ihtimali hâlâ ciddi derecede mevcut olan darbecileri bertaraf etmek mi öncelikli hedefiniz olmalı, yoksa edimleri tolere edilebilir, gitmeleri için sandığın yeterli olduğu bir siyasal iktidara karşı husumetiniz mi?

Hülasa katilleri tanıyoruz. Önce onlardan hesap soracağız, arınacağız. Sonra da AKP’nin bu suikastın aydınlatılması noktasındaki ketumluğunu eleştireceğiz. Hükümete bağlı bazı sivil bürokratların yardım ve yataklıklarını da unutturmayacağız.

Aksi halde, bir dahaki 19 Ocak’ta da “katil AKP” sloganlarıyla tatmin olmanın bir adım ötesine geçemeyiz. Hrant’a karşı sorumluluğumuzu yerine getiremediğimiz yetmiyormuş gibi, önemli gün ve haftalar seviciliğinin sığlığında, Türkiye’nin en önemli siyasi davalarından birini daha, yenilerinin yoluna açacak şekilde bir “mazluma güzellemeye” indirgeriz.

*** 

Hadi oradan

Yok, öyle isim vermeden hakaret etmek, İstanbul’daki celebrity gazetecilerden kulis arasında aldığın tüyolarla jurnalcilik yapmak Mehmet Metiner. Beş dakika delikanlı ol da, çatır çatır ismini vererek kof yandaşlığını ifşa ederken, bir “düşküne” yüklenmenin verdiği üzüntüm az da olsa hafiflesin.

Daha önce Ahmet Altan’a ve bazı Taraf yazarlarına söz söylüyormuşum. E, Bay Metiner, ne olacak? Sır mı bu? Evet, halen politik konularda farklı düşündüğüm insanlar var Taraf’ta. Zaman zaman HSYK, sokak eylemleri, muhafazakârlaşma, modernizm, Kürt sorunu, CHP gibi konularda da bazı isimleri eleştiriyorum.

Sen biat ilişkilerine alışmışsın. Art niyetini, bilgisizliğini ve vasatlığını ancak nihale vazifesi görerek telafi edebileceğine inanmışsın. Bu yüzden şaşırıyorsun değil mi, papağanlık yapmadan var olabilen gazetecilere, yazarlara?

Ama bizim gazetede harmoni, yazarların farklı köşelerden eko vermesiyle değil, kakofoniye düşmeden, seslendirilen farklı ezgilerle sağlanıyor Mehmet Efendi.

Bu arada benim “radikalliğimi gündeme getirmenin, senin içler acısı kof yandaşlığını tartıştığımız konumuzla ne alakası olduğunu da halen anlayabilmiş değilim. Fakat madem merak ediyorsun, dün de Marksist’tim hâlâ da öyleyim.

Önce İslamcılara, sonra Kürtlere, arada devrimcilere, şimdiler de AKP’ye yamanmaya çalışarak yaşayanlara, kendisini “Kürt olduğu için belediyeden kovdurduğunu” söylediği Başbakan’a, onun bile tepkisini çekecek şekilde yanaşmalık edenlerle daha fazla vakit kaybetmeyeceğim.

Ha, dedikodulardan devşirdiğin zırvalıklarla, televizyonlarda benim olmadığım programlarda arkamdan atıp tutmayı sürdürürsen bazı şeyleri hatırlatmaktan da geri durmam elbette. Danışmanlık sicilindeki “konulu” atraksiyonlara falan girerim.

Zor olacak biliyorum ama mert ol biraz mert!

Stalinist’miş!

Cahil!

TARAF

YAZIYA YORUM KAT