1. YAZARLAR

  2. Taha Kıvanç

  3. Gelin de çıkın şu işin içinden
Taha Kıvanç

Taha Kıvanç

Yazarın Tüm Yazıları >

Gelin de çıkın şu işin içinden

28 Mart 2008 Cuma 04:42A+A-

"Bir adım geri mi, yoksa bir adım ileri mi giderek uzlaşma yakalanabilir?" tartışmasını çok ilginç buluyorum. Çünkü bilebilecek konumdaki bazı yazarlar iktidar partisinin bir değil birkaç adım geri gitmesi gerektiğini açıkça yazmaya başladılar. Sözgelimi Mehmet Ali Birand; dünkü yazısının başlığı yalnız şiirsel değildi, müthiş açıklayıcıydı da: "Bir türban uğruna, geleceğimiz kararıyor."

Sizler de türban/başörtüsü konusunu bayağı gerilerde bıraktığımızı sanıyordunuz, değil mi? Zurnanın 'zırt' dediği yerin Ak Parti'nin kapatılma davası veya Ergenekon soruşturmasının genişletilmesi olduğunu sanıyordu çoğumuz. Hatta "Belki sınır ötesi operasyonun erken sona erdirilmesiyle ortaya çıkan durum" diyen de vardı. "Hayır" diyor Birand, "O konu, türban..." Hürriyet'ten Vahap Munyar da, "Bir adım geri, türban ısrarından vazgeçmek mi demek?" diye soruyordu dün yazısının başlığından...

Konuyu görüştüğümüz ortamda 'malum dost' da vardı; hani neredeyse yaprak kıpırdasa 'biraderler' ile ilişki kurmaya meyilli dost... "Göreceksin, benimkiler ne yapıp edecek türban/başörtüsü konusunu çıkmaza sokacak" demişti, inanmasam da sizlerle paylaşmıştım.

"Herhalde gördün" dedi o dostum. Medyadaki 'birader' oldukları bilinen isimler yazsa inanırdım. Ben yine kuşkumu koruyorum.

Konu üzerinde konuşurken, "Başına gelenleri bile doğru yorumlayamıyorsun" dedi bana o dost ve ekledi: "Kendini hedef sanıyorsun, oysa sana yönelik son saldırıların hedefi sen değilsin, benim. Dikkat edersen, cehennemin kapılarını açıp gayya kuyularındaki lâvları tepene Atatürk'ün adı geçen görüşümü aktardığın yazından sonra o yüzden akıttılar."

Uyarmıştı da beni, "Bu dediğimi yazma" diye o dostum. İnsan bazen bilginin şehvetine kapılıveriyor. Ben de bir Hürriyet yazarının teze itiraz eden yazısı üzerine "Aç telefon, sor" talimatıyla bana emanet ettiği soruyu, tezine tam inanmadığım halde buraya taşımıştım. Okuyalım:

"Başörtüsü yasağı bütünüyle locaların güdümünde sürdürülüyor' tezinin sahibi dostum, Hürriyet'te çıkan değinme üzerine sabahın köründe aradı beni. 'Kendisiyle Rodos'a yol arkadaşlığı yapmıştın, ben sorsam 'Kim bu herif?' tepkisini verebilir, en iyisi o yolculuk hatırına senin sorman' deyip kafasını kurcalayan şu soruyu bana emanet etti: 'Türkiye'de bugünün şartları Mustafa Kemal'in 'devrim' adını alacak reformları gerçekleştirdiği döneme benziyor. O dönemde mason localarını kapatma ihtiyacı duymuştu Atatürk; acaba o dönemde masonlar ne yaptılar da locaların kapatılmasına yol açan süreç yaşandı?"

Tezini "Şu sıralarda yaşanan siyasî bunalım da locaların eseri" biçiminde genişleten dostuma göre, bana karşı saldırıların başlamasına, bu soruyu okurlarımla paylaşmam açmış. "Atatürk'ün mason localarını kapattığını hatırlattın; bu bir" dedi ve devam etti: "Kapatma kararını o dönemde girişilen bazı reform hareketlerine direniş olarak kayıtlara geçirdin, bu da iki..."

Ondan sonra yaşananları dostumun özetinden aktarıyorum: "Senin 'Mutlu, mesut ve bahtiyar oldum' yazın 29 Şubat tarihini taşıyor. Sana yönelik bütün saldırılar, araya iletişim için gerekli birkaç günü sokarsan, hemen bu yazı sonrasında başladı işte. Yalanla-dolanla sürdürülmesi kampanyanın, 'Her yol mübah' yaklaşımının sonucu. Birinin ortaya attığı yalanı diğerleri, doğru olmadığını bile bile tekrarlıyorlarsa, işte o yazın yüzden..."

Adama bak yahu, kaç gündür devam eden, benim, yakınlarım ve dostlarımın sinirlerimizin gerilmesine sebep olan saldırı kampanyasının sebebi olarak kendini görüyor. Çektiğim sıkıntıları bana bırakıp o sıkıntıların sebebi olma onurunu kendisine alan bir dost; artık nasıl dostsa?

Dostumun densizliğini bir başka vesileyle yine ele alırım da, söyledikleri, üzerinde düşünmeyi hak ediyor. Hani temel tezi beni hâlâ ikna etmiş değil, daha önce de kayda geçirdiğim gibi, sosyal olayların tek bir sebebe bağlanamayacak kadar karmaşık olduğuna inanmaya devam ediyorum ben. Ancak adamın dedikleri de sonuçta çıkıyor.

Meclis'te 414 milletvekili iki maddede anayasa değişikliği gerçekleştirdi; YÖK Başkanı "Bundan böyle yasak kalktı" açıklaması yaptı, sonrasında olana bakın: Sivil toplum örgütlerinin "Herkes bir adım geri çekilsin" çağrısı birkaç adım öncesine, türban/başörtüsü yasağına taşınıverdi. Ak Parti'nin kapatılma başvurusu, sınırötesi operasyonun gereğinden kısa sürdüğü tartışması, Ergenekon operasyonunda yeni gözaltılar... Bunlar bir tarafa, 'başörtüsü/türban' öbür tarafa...

Eğer bu süreçten sonra, yaşanan bunca sıkıntıya rağmen, yasak hâlâ sürecekse, kuşkucu dostuma ben nasıl itiraz edeceğim?

Yeni Şafak gazetesi

 

YAZIYA YORUM KAT