1. YAZARLAR

  2. Didier Billion

  3. Fransa'nın üzerinde kötü bir rüzgâr esiyor
Didier Billion

Didier Billion

Yazarın Tüm Yazıları >

Fransa'nın üzerinde kötü bir rüzgâr esiyor

23 Eylül 2010 Perşembe 00:32A+A-

Fransa'nın geçtiğimiz yazı, Cumhuriyet değerlerine bağlı tüm yurttaşlar tarafından hep üzüntü verici bir dönem olarak hatırlanacaktır.

"Özgürlük, eşitlik, kardeşlik", Fransa'daki kamu binalarının cephelerinde kazılmış olan bu sözler sanki hükümet tarafından unutulmuş gibi, süregelen olaylar zinciri kaygı veriyor.

Bu olaylar içinde en medyatik olan temmuz ayından bu yana grup grup kovulan Romanların yaşadıklarıydı. İçişleri ve Entegrasyon bakanı, Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin belirlediği çizgiye harfi harfine uyarak, Romanların kamplarının dağıtıldığını ve Romanya'ya sürüldüklerini belirten zafer bültenleriyle övünüp durmaktadır. Bazı toplumsal kategorilerinin önemli bir sorun olduğunu, Fransız toplumunu sarsan ekonomik kriz açısından baktığımızda durumu karmaşıklaştırdığını ve ivedi olarak yürürlüğe konan çözümlerin ancak Avrupa düzeyinde gerçekleşebileceğini reddetmiyoruz. Ancak etnik temelde bir toplumsal grubun damgalanması hiçbir şekilde kabul edilemez.

Ne yazık ki uzun zamandan bu yana, dikkatleri ikincil derecede önem taşıyan konulara yöneltmek ve yurttaşları bölmek için kriz dönemlerinde bazı siyasî sorumluların korkuları canlandırmaktan ve araçsallaştırmaktan geri kalmadıklarını biliyoruz. Halihazırdaki Fransız hükümetinin bu utanç verici yola başvurduğunu görmek derin endişeler uyandırmaktadır.

Nicolas Sarkozy, son on yılda bu yöntemi sistematik bir biçimde uyguladı. Öncelikle İçişleri bakanı olarak, daha sonra başkanlık seçimleri kampanyası sırasında ve nihayet Cumhurbaşkanı olarak bunu sürdürdü. Son derece vasat sonuçlar vermesine karşın güvenlik takıntılı söylem sürekli olarak yinelendi. Fransa'da mala ve insana karşı şiddet düzenli olarak artmaktadır.

Sarkozy, bu yöntemi siyasî hesaplarla uygulamaktadır: Onun için söz konusu olan, ötekinden, bu öteki farklı olduğu için oluşan, korkuyu kullanarak Front National [Milli Cephe Partisi] seçmenlerinin bir bölümünü kazanmaktır. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında kullanılan bu taktik başarılı, Jean-Marie Le Pen ve kızı tarafından yönetilen ırkçı partinin oylarını düşürdü. Ancak bu tür yöntemlerin uygulanması Fransa için son derece tehlikelidir çünkü bu yöntem Fransız Devrimi'nden bu yana Fransa'yı yapılandıran değerlerin reddi anlamına gelmektedir. Suçla göçün birleştirilmesi siyasî olarak yanlış, ahlakî olarak kabul edilmez bir tutumdur. Öte yandan, bu şekilde hareket etmek hükümet içinde siyasî olarak kaygı verici bir siyasî otizm oluşturmaktadır.

Aslında haftalardan beri durmaksızın Fransa eleştirilmekte ve mahkûm edilmektedir: BM Irk Ayrımının Yok Edilmesi Komitesi, dinî otoriteler -hatta Papalık kurumu- Avrupa'nın çeşitli mercileri... hepsi Fransız yönetiminin Romanlara karşı yürüttüğü siyaseti reddetmekteler.

Hükümet, halen sürdürülen tedbirleri değiştirmek için yapılan eleştirileri hesaba katmaktansa, sövüp sayma ve provokasyon yoluyla tepki vermektedir. Göç Bakanı Eric Besson, Avrupa Komisyonu'nun yönelttiği eleştiriler hakkında konuşurken "dikta"dan söz etmekten çekinmiyor; Avrupa İşlerinden Sorumlu müsteşar, Avrupa mercilerinin rolünü önemsizleştirdi hatta Nicolas Sarkozy dahi, 16 Eylül'de yapılan Avrupa Konseyi sırasında Avrupa Komisyonu Başkanı Manuel Barroso'ya aşırı derecede sert bir şekilde tepki vermekten geri durmadı.

Fransa'yı yönetenlerin yakıp yıkma politikaları sadece ölçüyü kaçırmalarına neden olmayıp, her türlü rasyonel ve makul söylemlere kapalı olmalarına neden oluyor. Yine de Fransız toplumunun gerçek engelleri güvenlikçi söyleme kısıtlanamaz.

Bu olaylar zinciri Fransa'nın karmaşık toplumsal sorunlarla, özellikle de geniş ölçekli emeklilik reformuyla baş etmeye çalıştığı sırada oluştu. Bu konu milyonlarca ücretli çalışan için yaşamsaldır, birkaç bin Roman'ın ülkedeki varlığından çok daha önemlidir! Ancak emekliler dosyasında da, hükümet toplumsal ve siyasal muhalefetin argümanlarını dinleyerek somut bir temele oturan bir tartışmayı başlatmaktan aciz görünüyor: İktidar 7 Eylül'de Fransa'nın birçok kentinde toplanan 2 milyon göstericinin protestosuna sağır, Millet Meclisi'nde de muhalefetin söz hakkına saygı gösterilmedi.

Olayları daha ağırlaştıran etken, basında sürekli hakkında haber çıkan, yolsuzluklara bulaşmakla suçlanan Eric Woerth'in, yaz başına kadar Bay Sarkozy'nin partisinin malî işlerinden sorumlu kişisi olmasıdır. Bu bakan görevli bulunduğu emekli reformunu yürütmek için kesinlikle uygun biri değildir. Onun bu makamda kalmasını sağlayan sadece Cumhurbaşkanı'nın iradesidir. Garip bir demokrasi....

Bu bağlamda, iktidardaki sağın bölündüğü anlaşılıyor, Sarkozy yazın bakanlıklarda düzenleme yapılacağını açıkladı ve her bakan birkaç hafta sonra hâlâ makamımda bulunacak mıyım diye kendi kendine sormaya başladı.

Sonuçta aralarından hiçbiri bu nedenle istifa etmiş olmasa da, iki önemli bakan, Savunma ve Dışişleri bakanları Romanlar dosyasının ele alınışına muhalefet ettiler. Nihayet Başbakan da Cumhurbaşkanı'yla arasına mesafe koydu. Fransa'da V. Cumhuriyet tarihinde böyle bir olay görülmemiştir.

Kuşkusuz ortam gergin, iktidar çevreleri hiçbir şeyin durduramayacağı bir kriz içinde. İçinde bulunduğumuz durum gerçek bir silkinmeyi gerektirecek kadar vahim. Fransa'nın uluslararası düzeydeki imajı çok bozuldu. Cumhurbaşkanı'nın imajı da hem yurtdışında hem de Fransa içinde korkunç bir biçimde bozuldu. Sarkozy'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşadığı başarı artık geçmişte kaldı, Sarkozy ülkenin derin gerçekliklerini değerlendirecek düzeyde görünmüyor. İktidarın işleyişi onu gitgide daha fazla yalıtmakta, Fransa'ya gösterilen aşağılayıcı tepki artık tahammül edilmez bir düzeye ulaştı. Fransa herkese karşı tek başına kalarak haklı olamaz. Güvenlikçi söylem adına layık bir politika oluşturamaz, popülizm ise cumhuriyet için bir kanserdir.

Siyasî otoritelerin ve özellikle cumhuriyet değerlerine bağlı olanların cumhuriyeti daha iyi savunmak için harekete geçmeleri ivedi hale gelmiştir.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT