1. YAZARLAR

  2. Necmettin Turinay

  3. Fehmi Huveydi’nin Türkiye raporu
Necmettin Turinay

Necmettin Turinay

Yazarın Tüm Yazıları >

Fehmi Huveydi’nin Türkiye raporu

07 Ocak 2011 Cuma 00:09A+A-

Fehmi Huveydi, oturduğu koltukta başını sağ yana yaslamış, öyle hareketsiz konuşuyor.

Yani jestleri ve mimikleri yokmuş gibi!.. Durgun yüz ifadesi ile, hemen hiç değişmeyen bir hava içinde sürdürüyor konuşmasını. Bu haline bakarak onu, eski Sovyet döneminden kalma modası geçmiş bir gazeteciye benzetebilir miyiz, bilmiyorum.

Fakat, hayır, öyle değil!.. Bu durgun ruh halinden zaman zaman öyle ince nükteler saçılıyor ki etrafa, bu beklenmedik atraksiyonlarla o durgun yüz arasındaki tezat, ister istemez Fehmi Huveydi’yi ilginç bir kişiliğe büründürüyor. Hiç kuşkusuz bu durgun ve donuk yüz ifadesi, kapalı rejimlerin insan çehrelerine giydirdiği kalıcı bir maskeden başka bir şey değil. Ne var ki bu donuk ve durgun çehreden ikide bir uçuşan ince nükteler, doğrudan onun zekâsının bir kanıtı olmalı diye düşünmeden edemiyoruz.

Bütün bunlar bende, Fehmi Huveydi’yi dinlerken hasıl olan intibalar!.. Fakat onu daha dinlemeden evvel okuduğum biyografisi ise daha bir başka!.. 1958’den 2008’e kadar meşhur Mısır gazetesi El-Ahram’da yazmış, çalışmış. 1982’den itibaren de, Londra’da çıkan El-Arabiya’da yazmaya başlamış, editörlük yapmış. Şimdi de Mısır’da çıkan El-Shorouk gazetesinde yazıyor. Daha enteresanı, yazdığı makaleleri Lübnan, Ürdün, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’te çıkan sekiz ayrı gazetede aynı anda yayınlanıyor. Bütün bunlara ilave olarak da Fehmi Huveydi’nin 20 civarında eseri bulunuyor.

İşte hem Mısır’ın, hem bütün Arap dünyasının bu şöhretli gazetecisi bugünlerde Türkiye’de!.. Onu Başbakanlığa bağlı, başında İbrahim Kalın’ın bulunduğu Kamu Diplomasisi ünitesi davet etmiş. Ve bu arada Türkiye’nin geleceği üzerine ve içinden geçtiğimiz sürece ilişkin önemli çalışmalar yapan Stratejik Düşünce Enstitüsü de, bu vesile ile Huveydi’yi dinlemek istemiş!..

Geçtiğimiz ay, Arap-İslam dünyasının ileri gelen sosyal bilim uzmanları ile, Türkiyeli muhataplarını bir araya getiren Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün bu tür konulara olan ilgisini biliyoruz. İşte Mısırlı gazeteci Huveydi, anlaşılacağından emin olduğu, böyle seviyeli bir muhitte konuşuyor. Konuşma konusu da “Türk Dış Politikasının Arap dünyasındaki yankıları!..”

Bu uzun girişi Huveydi’nin, dolayısıyla da Mısır/Arap dünyasının Türkiye’ye ilişkin geliştirdiği algılamaya verdiğim önemi tebarüz ettirmek için yapıyorum. Kuşkusuz Huveydi, yerinde bir dikkat ve ihtiyatla sarf ediyor sözlerini. Bir gazeteci savrukluğu içinde değil!.. Aksine diplomasinin özlü ve nüanslı dili ile konuşmayı biliyor.

Ondan edindiğim ilk intiba şu oldu. Türkiye uzaktan, ancak bu kadar dikkatle takib edilebilir!.. Ne o salonda onu dinleyenler, ne de konuşmaları takip eden gazeteciler arasında, Mısır’a bu kadar vakıf birinin bulunabileceğine asla ihtimal verilemez. Bu vukuf olsa olsa, gazetemiz yazarlarından Mustafa Özcan’da bulunabilir diye düşünmeden edemiyorum.

Peki Huveydi neler söyledi o toplantıda?

En önemlisi de, içinde barındırdığı derin Türkiye sıcaklığına rağmen, kafasından bir türlü defedemediği binbir tereddüt!.. Şu gün için Türkiye’nin takip ettiği dış politikanın istikbali nedir? Yani mesela yarın bu hükümet değiştiği takdirde, yürürlükteki politikaların akıbeti ne olacak? Yani mevcut dış politika, bir hükümet politikası mıdır? Yoksa hükümetle veya hükümetlerle sınırlı olmayan bir devlet politikası mı? Bu tereddüdü, daha doğrusu da bu endişeyi hem şahsı, hem Arap entelektüelleri adına öyle nezih bir dille ifade etti ki dondum kaldım. Fakat o kadar da üstü örtülü bir dille!..

Huveydi’nin bir başka tesbiti ve tereddüdü de şöyle: Bugünkü Türkiye dış politikasının ABD ve İsrail’den koptuğu veya ayrıştığı meydanda!.. Peki bunun sonu nereye varacak? Yani bu politikayı nereye kadar taşıyabilecek Türkiye? Huveydi bu tür irdelemeleri yaparken, o sakin ve biraz da kaygısız ruh halinin aksine, içinin par par yandığı ve titrediği hissediliyor. Yani biz Mısır veya diğer Araplar, Türkiye’ye nereye kadar güvenebileceğiz demek istiyor. Yani ray değiştirmenin, ülkeler ve rejimler adına doğuracağı, doğurduğu külfetlerin şuurunda bir sorumlulukla konuşuyor Huveydi!..

İşte tarihi bir tesbiti daha;

Türklerin Ortadoğu’ya yönelmesi, tarihin öyle bir anına tesadüf etti ki diyor; hemen bütün Arap alemi lidersiz, çaresiz ve ne yapacağını bilmemenin şaşkınlığı içinde!.. Türkiye’nin İsrail karşısında ardı sıra geliştirdiği tepkiler, haliyle karşılığını bulmakta da gecikmiyor.

Onun söyledikleri bin yıl evvel, Selçuklu Sultanı Tuğrul beyin Abbasiler aleminde meydana getirdiği akisleri hatırlatıyor. Nitekim o da bu tarihsel arka plana vurgu yapıyor, fakat detaya da girmiyor. Arap alemindeki liderlik boşluğuna işaret ederken de, Camp David sonrasında bu liderlikten Mısır’ın istifa ettiğini, boşluğun da buradan doğduğunu özellikle belirtmek ihtiyacını duyuyor.

Onun söylemediği, fakat dolaylı bir ifade ile de işaretten geri kalmadığı bir başka husus da şöyle:

Araplarda demokrasiye geçilmeyecek olursa, geleceğimiz de olmaz!.. Halkımızın sesini duymaya ve dinlemeye ihtiyacımız var. Aksi halde halkların yönelimi ile, yönetimlerin aşırı ihtiyatı büyük açı farkları doğurabilir. Bu da Türkiye açısından hem bir imkân hem de büyük bir handikap!..

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT