1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Fatih’ten Urumçi’ye Cuma...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Fatih’ten Urumçi’ye Cuma...

12 Temmuz 2009 Pazar 00:10A+A-

Tüm dünyada günlerden Cuma’ydı... Sadece insanlar için değil... Tüm yeryüzü için ve gökler için de... Hayattakiler ve kabirdekiler için... Melekler için bile, Cuma’ydı...

Mahşer provası haline dönüşmüştü yine dünya mescidleri... Yollardan, caddelerden akın akın gelerek cami avlularını dolduran milyonlarca insan, aynı istikamete doğru yüz çevirip, kalplerini ve avuçlarının içini Rab’lerine açacaktı... Birbirlerine de söyleyecekleri çok şeyleri vardı elbette... Ama en çok da Allah biliyor ya... Allah’aydı konuşmaları, sözleri, duaları...

Su içmeye toplaşan kuşlar gibi, Cuma’lara koştular dünya Müslümanları...

Çin idaresi, bölgede yaşanan son soykırımdan sonra, Sincan’daki camilerde Cuma namazı kılma yasağı getirmişti. Tarihi Kaşgar kenti, tamamen kapatılmış, içindeki ziyeretçiler çıkarılmış, turistlerin vizeleri iptal edilmişti. Megafonlarla gün boyu yapılan uyarılarla yabancıların derhal terk etmesi çağrısının yinelendiği ihtiyar Türk kenti, tıpkı bir benzerini Gazze’de yaşadığımız bir ölüm çemberine kıstırılmıştı... Kapılarını örtüp evlerinde boğazlanmayı bekleyen insanlardan, uslu durmalarını istiyor Çin yönetimi... Kapıları kırılarak henüz öldürülmemiş olanları da resmi idam mangaları bekliyor zaten... Sincan’da her şart altında öldürülmesi, yokedilmesi gerekenler var... Sincan’da Cuma namazı birkaç yer dışında yasaklandı.

Oysa günlerden sadece Cuma...

Başka bir şey değil...

Peki niçin Cuma’lar, bu kadar asap bozucu, bu kadar tedirgin edici, bu kadar alarm gerektiren bir boyutta Çin’in nazarında?

Cuma, bizim için evrensel bir buluşma parolası, belki bu yüzdendir... Nitekim sadece Kaşgar ve Urumçi’de değil... İstanbul’un, Ankara’nın, Sakarya ve Erzurum’un da Cuma vaktini Sincan’a ayırdığından haberdarım... Gıyabi cenaze namazları kılınıyor Türkiye’nin hemen her yerinde. Gösteriler, imza kampanyaları, basın toplantıları ile kamuoyunun dikkati çekiliyor...

Kanada’dan, Bosna’dan, Güney Afrika ve Malezya’dan, Belçika ve Almanya’dan haber geçen gençler, üniversiteliler, sivil guruplar da teyakkuz halinde... Hepsi de ömürlerinde bir kez dahi olsun gidip görmedikleri Sincan’da yaşanan soykırımdan bahsediyorlar. Tel’in ediyorlar. Kimi imza kampanyası açmış, kimi Çin mallarına boykot başlatmış, bazıları Uluslararası Af Örgütü’ne yazılan mektupları fakslıyor, mail olarak geçiyor, bazıları hatim ve gece namazı kampanyası başlatmış... Hasılı herkes işin bir ucundan, kendince tutmaya çalışıyor.

Cuma, biraz da böyle bir şey...

Yani insanların toparlanma ve haberdar olma, haberdar etme vakti gibi...

Cuma, gurbette olduğumuz bilgisi... Cuma, hatırlama. Cuma, hafıza gibi bir şey...

Her Cuma günü, dünyanın en büyük sivil buluşmasını gerçekleştirdiğinin farkında mı Müslümanlar? Bundan emin değilim... Ama Müslümanlarla ilgili yönetsel hesapları olan tüm politik güçler, bunun yakınen farkında... İşte bu yüzden Sincan’da, bu yüzden Kudüs’te, “Cuma namazı yasaklanması” diye bir olgu var... Çünkü Cuma namazı, tüm Müslümanları ‘ev’lerine yöneltiyor. Allah’ın Evi’ne istikamet çevirip, hayatın içindeki anlamını düşünüyor Müslümanlar...

Çevresi polis kordonu ve panzerlerle kuşatılmış AK Camii’nin çevresine doluşmuş Uygurlulara bakıyorum. Kendi yurtlarında, kendi camilerine sokulmayan bu insanlar, uzun yıllardır yaşadıkları soykırım ve asimilasyon karşısında yapayalnız olduklarını elbette biliyorlar. Bu yalıtılmışlık ve gözü dönmüş soykırım karşısında dertlerini kime yanacaklarını da biliyorlar... Cumalara koşup, çevresi kendilerine ateşten bir çemberle yasaklanmış camilerine varıyorlar... Joplanıyor, tutuklanıyor, kurşunlanıyorlar... Ama işte yine de oradalar...

Niçin ateşin düştüğü yerde insanlar camilere koşarlar hiç düşündünüz mü? Niçin ateşin henüz düşmediği camiler, kanayan bir yara gibi bağlanırlar, yangının tüttüğü kardeş camilere?

Dünya camileri arasında kimsenin akıl sır erdiremediği böylesi bir etkileşim, böylesi bir ruh ve his birliği var. Bunun farkında olmayanlar da ne yazık ki gene cami müdavimi olanlar...

İstanbul Fatih Camii’ni Sincan’daki AK Camii’ye ve oradan da Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya sımsıkı bağlayan ruh, bugün dünya güçlerinin yok edilmesi konusunda neredeyse hemfikir olduğu birinci güçtür...

Sorun, onun kendi gücünü fark edebilmesi ile ilgili...

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT