1. YAZARLAR

  2. Etyen Mahçupyan

  3. ‘Duran adam’ ve ‘pısırıklar’
Etyen Mahçupyan

Etyen Mahçupyan

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Duran adam’ ve ‘pısırıklar’

23 Haziran 2013 Pazar 15:57A+A-

Gezi'de ilk toplanan grubu anlamlandırmaya çalışırken hükümetin dizginlenmekten hoşlanmayan tavrı ve Başbakan'ın üslubu üzerinde haklı olarak duruluyor.

Ama bunlar Gezi'yi açıklamıyor, çünkü bu tablodan olumsuz etkilenenler herhalde gençlerden ibaret değil. Öte yandan Gezi'deki gençlerin Türkiye'deki o yaş kuşağını temsil etmediği de açık. Belki de Gezi gençlerinin eylemi, aslında hükümete tepki göstermesi ve bunu siyasete taşıması gereken ‘pısırık' ebeveynlerine karşı bir hareket. Düşünün ki burada çoğu eğitimli, gelir düzeyi ortalamanın üstünde, unvan olarak önemli pozisyonlara sahip anne ve babalardan bahsediyoruz. Kendilerince sadece önemli değiller, doğruları da çok daha iyi biliyorlar ve mütedeyyin kesimin hali tavrını, üslubunu, tercihlerini ve doğal olarak değerlerini insiyaki olarak horluyorlar. Bunlar aynı zamanda kendi gençliklerini 60'lı yıllarda yaşamış ebeveynler. Çocuklara nasıl davranılması gerektiğini biliyor, onlara özgürlük alanları açıyorlar. Öte yandan küreselleşme sayesinde artık eğitim sadece okullarda alınmıyor. İletişim ağları ve enformasyona ulaşma imkânı, öğretmenlerine oranla daha fazla ve çeşitli bilgi cümlesini zihninde depolayan, ama gerçek bir öğretim perspektifinden geçmediği ölçüde de, bu bilgi cümleleri arasında sistematik anlamlandırma inşa edemeyen ve hatta bunu reddeden bir genç kuşak ortaya çıkarmış durumda.

Bu gençler sorumluluk almanın değil, sorumsuzluğu bir siyaset türü olarak önermenin peşindeler. Başkaları yönetsin ama doğru dürüst yönetsin diyorlar. Gerçekten de kimsenin siyasetle ilgilenmek gibi bir mecburiyeti yok. Ayrıca gençlerin ‘doğru dürüst' diye tanımladıkları tavra da kimsenin itiraz edecek hali yok. Hükümetin ve siyasetçilerin üslubu ve siyasetin gelmiş olduğu kaba ve vasat dilin, bugün dünya ile ilişkili bir insanı, yaşı ne olursa olsun tatmin etmesi mümkün değil. Ayrıca hükümetin son dönemde hayat tarzına müdahale etme arzusunu ima eden girişim ve söylemlerinin de ‘yetti artık' dedirtmesi kimseyi şaşırtmamalı. Ne var ki bunları değiştirmek sadece itirazla olabilecek bir şey değil... Birilerinin de bu itirazın siyasetini yüklenmesi lazım. Birilerinin kendi sorumluluklarının bilincinde olarak bu yükü taşıması lazım... Diğer bir deyişle sembolik olarak bakıldığında, Gezi'deki gençlerin ebeveynlerinin doğal olarak çoktan siyasetin içinde olmaları, onu etkilemeye çalışmaları gerekiyordu.

Şimdi bu gençlerin şu soruyu kendilerine sorması gerekiyor: Acaba bu kadar bilgili, eğitimli ve önemli anne babaları niçin siyasette bu kadar aciz? Bunun nedeni söz konusu hasletleri rekabetsiz bir dünyada kazanmış olma ihtimalleri olabilir mi? Acaba daraltılmış bir kamusal alanın varlığı sayesinde, korunaklı yollardan geçerek mi bulundukları yere geldiler? Yani, şimdiye kadar hiç siyasete ihtiyaçları olmadan hayat onlara istediklerini verdi mi? Belki bu ebeveynler de aynen çocukları gibi ‘yaratıcı', onlar kadar ‘zekiydiler'... Ama muhtemelen birçoğu (ne kadar sürdüğü belli olmayan) bir ideolojik ahmaklık dönemi hariç, bu zekâlarını kendi kişisel hayatlarında kullanmakla yetindiler. Çünkü (yine muhtemelen) hayat zaten onların istediği gibiydi, kendi hayat tarzlarını rahatça yaşıyorlardı ve dışlanan diğer kesimin ise ‘gelişmemiş' bir hayat tarzına sahip olduğundan fazlasıyla emindiler. Bu olaylar gençlerle ebeveynlerin yakınlaşmasına, birbirlerini daha iyi anlamalarına neden olabilir. Aralarında temelde bir fark olmadığını görebilirler. Çünkü aslında ‘yeni' olan asıl şey, iktidarın bu kesimin hayat tarzını ve kimliğini sıkıştırması, dolaylı olarak horlaması... Yaşanmış olan doksan yılın ardından, çoğunluğun nihayet ve ilk kez gerçek anlamda siyasete hakim olması, AKP'nin bütün gayretlere rağmen yerinden oynatılamayan bir ‘duran adama' dönüşmesi böyle bir anlam taşıyor. Tabii ki hükümetin sekter ve cemaatçi bir yaklaşım sergilememesini, kendi kültürel kimliğini ‘asıl iyi' sayan bakışını değiştirmesini istemek gerek. Ancak bu isteğin hükümet üzerinde etkili olmasını sağlamak da lazım ve burada iletişime ihtiyaç var.

İyi de eğer gençler iletişimin sorumluluğunu taşıyamıyorsa, ebeveynler kendi pısırıklıklarını aşmakta zorlanıyorsa, bu kesimi temsil etme durumunda olan parti ise gülünç hale gelmişse, iktidarı (değiştirmek bir yana) kim nasıl etkileyecek? Muhalefet de İslami kesimden mi beklenecek?

Laik kesim Gezi eyleminin özünde kendi yabancılaşmasının yattığını ve bu gidişin bir ‘sosyal anlamsızlaşmayla' sonuçlanabileceğini kavramak zorunda..

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT