1. YAZARLAR

  2. Şahin Alpay

  3. Din ve vicdan özgürlüğü hayatidir
Şahin Alpay

Şahin Alpay

Yazarın Tüm Yazıları >

Din ve vicdan özgürlüğü hayatidir

25 Nisan 2009 Cumartesi 02:41A+A-

Geçen çarşamba günü bir fikir ziyafetine katıldım. John Templeton Vakfı'nın "Dünyada Din Özgürlüğü" konusunda İstanbul'da düzenlediği uluslararası sempozyumda, yaşayan en ünlü din sosyologu, Boston Üniversitesi profesörü Peter L. Berger'i dinlemek bir ayrıcalık oldu. Seksen yaşına varmış olan Berger'in sergilediği zihin açıklığı ve fikir berraklığı, dostlar başına.

Berger konuşmasına, din sosyolojisiyle ilgilenen hemen herkesin bildiği tecrübesini aktararak başladı. 1970'lere gelinceye kadar, yani mesleğin ilk yıllarında, o da çoğu öteki din sosyologları gibi, modernleşmeyle birlikte laikleşmenin geleceğini, dini inançların gerek toplum gerekse fertler açısından önemini giderek yitireceğini öngören teoriye inanmıştı. Fakat 20. yüzyılın son çeyreğinde tanıklık edilen gelişmeler, Batı Avrupa ülkeleri ve hemen her ülkede sosyal bilim okumuş kentlilerin çoğu hariç tutulacak olursa, modernleşmeyle birlikte hemen bütün dünyada dini inançların yaygınlaştığını göstermişti. Berger de, teorisinin yanlışlandığından mutlu olan bütün sosyal bilimciler gibi, büyük bir merakla bunun nedenlerini araştırmaya girişmişti.

Berger'in araştırmalarında vardığı sonuçlar hakkında söylediklerini şöyle özetleyebilirim: Modernleşme, yani yayılan kentleşme, sanayileşme, artan eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim imkanları laikleşmeye değil ama, hemen her yerde yeni düşünceler, yeni inançlar, yeni hayat tarzları şeklinde tezahür eden çoğullaşmaya (pluralisation) yol açtı. İnsanlar kendilerini içe kapalı geleneksel topluluklardan kurtaran modern hayatı önce fevkalade özgürleştirici buldular ve mutlu oldular.

Ne var ki bir süre sonra, modern hayatın beraberinde getirdiği belirsizliklerle karşılaştıklarında, buna iki türlü tepki gösterenler oldu. Bir kısmı relativizme (ya da postmodernizme), yani hiçbir doğrunun olmadığını düşünmeye; hiçbir fikre, ilkeye ve değere inanmamaya; her şeyin kabul edilebilir olduğu anlayışına, sonuçta nihilizme yöneldi. Başka bir kısım ise modernlik öncesi hayatın mutlak doğru kabul edilen fikir, ilke ve değerlerine, yani köktenciliğe (fundamentalism) sarıldı. Köktenciliğin ideolojik veya dinsel, bütün toplumu ya da sadece bir alt – grubu ilgilendiren biçimleri ortaya çıktı.

Gerek relativizm, gerekse köktencilik toplumlar için son derece yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Onun için toplumların ikisini de dışlayan "orta alanı" güçlendirmeleri gerekir. Orta alanın güçlendirilmesi, toplumun paylaşılan değer ve normlarının korunması açısından "din ve vicdan özgürlüğü hayatidir." Eğer devlet, orta alanı güçlendirmek istiyorsa, din ve inançlar üzerinde tekel kurulmasını engellemelidir. Herkese din ve vicdan özgürlüğü tanınması, yani inançların bir arada, yan yana yaşaması, farklı inançların varolabileceğinin bilinmesi toplumda fanatizmin önlenmesine, liberal demokratik düzen açısından vazgeçilmez olan, hoşgörü ve farklılığa saygı kültürünün yayılmasına hizmet eder.

Dinlerken düşündüm: Berger'in teorisi bize, farklılığa saygı kültürünün toplumumuzda niçin sağlam bir şekilde yerleşememiş olduğu hakkında ipuçları veriyor. Laiklik adına dini devlet tekeline ve denetimine sokarak; İslam'ın halk yorumları olan tarikatları, Aleviliği yok sayarak; Müslümanların ya da gayrimüslimlerin dini özgürlüklerine kısıtlamalar getirerek; laikliği "yaşam tarzı" olarak tanımlayarak toplumda farklı inançlara saygıyı önemli bir temelden yoksun bıraktık. Aynı yanlışı, tabii, farklı etnik kimliklerin ifadesini bastırmak suretiyle de yaptık.

Berger, yukarıda özetlediğim teorisinin, Anton Zijderveld ile birlikte kaleme aldığı ve Ağustos ayında piyasaya çıkacak olan "In Praise of Doubt: How to Have Convictions Without Becoming a Fanatic / Kuşkuya Övgü: Nasıl Fanatik Olmadan İnançlara Sahip Olunur" başlıklı kitapta etraflı bir şekilde açıklandığını söyledi. Yayınevlerinin ve sosyal bilimlere meraklı Genelkurmay Başkanı'nın dikkatine.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT