1. YAZARLAR

  2. Ahmet Varol

  3. Dayatmacılık ve Halkın Tercihi
Ahmet Varol

Ahmet Varol

Yazarın Tüm Yazıları >

Dayatmacılık ve Halkın Tercihi

29 Eylül 2012 Cumartesi 00:06A+A-

Mısır’da yeniden yapılanma döneminde sistemle ilgili tanımlama tartışmasının merkezinde yeni Anayasanın şekillendirilmesi çalışmaları var. Çünkü yeni Anayasa yeni sistemin kimliğini, dokunulmazlarını, kırmızı çizgilerini ve serbest bölgesini belirleyecek. Bu konuyla ilgili tartışmalarda da halkın tercihi ile dayatmacı tutumun karşı karşıya geldiğini görüyoruz.

Yeni Anayasanın şekillendirilmesi için bir Hazırlık Komisyonu oluşturuldu. Fakat hazırlık merhalesinde komisyon üyelerinden Bayan Menal et-Tibî, komisyona İslâmcıların hakim olduğu gerekçesiyle istifa etti. Tibi’nin istifa gerekçesi komisyon üyeleri içinde Özgürlük ve Adalet Partisi ile Selefi kesimi temsil eden Nur Partisi’nin yüzde altmışlık pay alması. Oysa halkın tercihine göre bu iki partinin hak ettiği oran yüzde altmışı aşıyor. Ama her iki siyasi parti de komisyonda farklı kesimlerin temsil edilmesine ve kapsamlı istişareye imkân verilmesi için hak ettiklerinin bir kısmını diğer partilere ve akımlara kullandırıyorlar.

Tibi ve benzerlerinin yaptığı şirketin sermayesine yüzde on oranında katılıp kârdan yüzde yetmiş pay almak isteyenlerin yaptığına benziyor. Fakat onların asıl amaçları âdil paylaşım ve halkı temsil oranında söz hakkı almak değil Batı’daki ağabeylerine, büyüklerine “Dikkat edin İslâm geliyor!” mesajı göndererek onları alarm durumuna geçirmektir. Ama uluslararası güçlerin ve yerli temsilcilerinin artık bir Müslüman toplumun tercihinin İslâm olacağı realitesini görmek, dayatmacı tahakküm yerine bu toplumların iradelerine saygıyı esas alan ve vakıayı gören diplomatik diyaloğu kabullenmek zorunda kalacaklarını düşünüyoruz.

Müslüman toplumların İslâm’ı bir hayat nizamı olarak tercih etmelerine itiraz edenlerin en çok tartışma konusu yaptıkları konu hukuk sistemidir. Sıkıntılarını da İslâm’ın hukuk sistemindeki yasaklara tahammül edemeyecekleri ve bu yasakların özgürlükleri kısıtlayacağı endişelerine dayandırıyorlar. Oysa İslâm’ın hukuk sistemi yasakları ve serbest bölgeyi belirlerken her zaman birey ve toplum maslahatını gözetmiştir. Örneğin içki, kumar, zina gibi kötülüklerin işlenmesine yasak getirmeyen toplumlarda bu fiillerin ne kadar çok soruna yol açtığı biliniyor. Ondan dolayıdır ki bugün modernleşen hukuk sistemleri bu tür kötülüklere yasak getiriyor. Başkalarının kişisel haklarına ve değerlerine tecavüz olmadığı takdirde düşüncelerin ifade edilmesine İslâm hukuku hiçbir yasak getirmiyor. Adaletin gözetilmesi konusunda ise hiçbir hukuk sistemi İslâm’ın hukuk sistemiyle yarışamaz.

Sonuç itibariyle şer’î sistem de bir hukuk nizamıdır ve Müslüman toplumların bu konudaki tercihlerine saygı gösterilmesi gerekir. Adalet ve hakların gözetilmesi ise uygulamayla ilgilidir. Birileri hakkı ve adaleti temel ilke edinen bir hukuk nizamını seçtiğini söylerken uygulamada haklara tecavüz ederse mahkûm edilmesi gereken nizam değil onu uygulamaktan sorumlu olanlardır.

Uluslararası güçlerin Mısır’daki yenilenme süreciyle ilgili sıkıntılarının başında gelen husus ise yeni yönetimin Filistin duyarlılığıdır. İşgal devleti bu duyarlılıktan ciddi şekilde endişe ediyor. Aynı endişeyi siyonist işgal hesabına ABD de taşıyor. O yüzden Mısır’ı bu konuda köşeye sıkıştırmak, onun Filistin duyarlılığının kendisine de pahalıya mal olacağı mesajları vermek için çeşitli taktiklere başvuruyorlar.

Ramazan’da gerçekleştirilen Sina saldırıları bu amaçla başvurulan bir taktikti. Biz daha önce bu konuyla ilgili değerlendirme yazıları yazmıştık. Ribat dergisinin Eylül 2012 sayısı için yazdığımız “Ramsesler Çetesinin Sina Oyunu” başlıklı yazıda ise bu olayları değişik yönlerden tahlil etmeye çalıştık. Bu yazımızı kişisel web sitemizden de (www.vahdet.info.tr) okuyabilirsiniz.

İşgal devletinin son dönemde Gazze’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırması, sınıra asker yığması, tehditlerini artırması ve 2008’deki “Dökme Kurşun Operasyonu” benzeri bir saldırı düzenleyebileceği yönünde gürültü çıkarması da aynı zamanda Mısır’a gözdağı verme amaçlıdır.

Emperyalizmin Mısır üzerindeki komplo ve oyunlarının önemli bir boyutunu da hıristiyan azınlığın tahrik edilmesi politikası oluşturuyor. Ancak bu politikanın ayrıntılarıyla tahlil edilebilmesi için müstakil bir yazıda ele alınması gerekir.

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT