1. HABERLER

  2. HABER

  3. Davutoğlu: Bundan Sonra Kimse Millete Muhtıra Veremeyecek
Davutoğlu: Bundan Sonra Kimse Millete Muhtıra Veremeyecek

Davutoğlu: Bundan Sonra Kimse Millete Muhtıra Veremeyecek

Başbakan Davutoğlu, "2007'de e-muhtıra verildi ki muhtıraların sonuncusuydu. Bundan sonra da kimse bir daha muhtıra veremeyecek, kimse millete muhtıra veremeyecek" dedi.

01 Kasım 2014 Cumartesi 14:39A+A-

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bugün bizi reelpolitiğe davet edenler, 'Niye zalimlere karşı duruyorsunuz' diyenler, 'Niye sesinizi yükseltiyorsunuz, çıkarlarımızı düşünsenize' diyenler, eğer Hazreti Hüseyin'in, Hazreti Peygamber'in, Hazreti Musa'nın Hazreti İbrahim'in yürüyüşünü görselerdi herhalde onlara da 'dönün bu yoldan' derlerdi. Onlar bu yoldan dönmediler, onlar nasıl dönmedilerse biz de bu yoldan dönmeyiz" dedi.

Afyonkarahisar NG Güral Termal Otel'de gerçekleştirilen, AK Parti 23. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı, Genel Başkan ve Başbakan Davutoğlu'nun açılış konuşmasıyla başladı.

Konuşmasının başında Ermenek'te kömür ocağında işçilerin mahsur kalmasına ve Isparta'daki trafik kazasına değinen Davutoğlu, vefat edenlerin ailelerine taziye dileklerini ileterek, "Allah bu tür acıları bir daha bize yaşatmasın. Konuşmamın ileri aşamalarında da vurgulayacağım gibi bu konularda yeni bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğu aşikar" dedi. 

Davutoğlu, "İstişare toplantısı vesilesiyle 2001'den bu yana bu davaya hizmet etmiş ve Hakk'a yürümüş bütün dava arkadaşlarımızı,  dava büyüklerimizi rahmetle anıyorum" diye konuştu. 

Hastalara da şifa dileklerini ileten Davutoğlu, Afyonkarahisar'a gelirken eşi rahatsızlanan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in geri dönmek zorunda kaldığını hatırlatarak acil şifalar diledi.

"Sembolik bir mekandayız" ifadesini kullanan Davutoğlu, "Bu kutlu yürüyüş burada başlamıştı, bir ağustos günü 21. yüzyılın ilk yılında 2001'de inançlı bir kadro, ideallere , hedeflere sahip azimli bir kadro yola çıkmıştı ve o yola çıkıştan bugüne 23 kez bu kadronun bütün kademelerinde görev alan dava arkadaşlarımız bir araya geldiler sürekli istişarelerde bulundular ve bu yürüyüşün daha sonraki istikametiyle ilgili olarak birlikte kararlar aldılar ve bu kararlarla yola devam ettik" diye konuştu.

Davutoğlu, 3 Kasım 2002 tarihinin AK Parti'nin iktidarının yıl dönümü olduğunu hatırlatarak,  "İktidarımızın 12. yılında sembolik bir mekanda, sembolik bir tarihte bizi bir araya getiren Rabbimize hamdolsun. Bu kutlu yola her türlü çabasıyla destek veren bütün kardeşlerimizden Allah razı olsun" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Her şeyin başında doğru temel atmak lazım, her şeyi doğru temeller üzerine başlatmak lazım" sözlerini hatırlatan Davutoğlu, "Kurucu genel başkanımız ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a da buradan minnetlerimizi ve ve teşekkürlerimizi bir kez daha arz ediyorum" diye konuştu.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan'la son görüşmelerinde kendisinin katılımı olmadan gerçekleştirilecek ilk istişare toplantısının biraz hüzünlü olacağını ifade ettiğini söyleyen Davutoğlu, buna karşılık Erdoğan'ın "Bütün dava arkadaşlarıma selam edin, ben her haliyle bu davanın içindeyim, beraberiz" dediğini dile getirdi.

 Davutoğlu, "Yine o kutlu yürüyüşü birlikte başlattıkları 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'e de gerek cumhurbaşkanlığı dönemindeki dirayetli tutumu dolayısıyla gerekse bu kutlu yürüyüşteki katkıları dolayısıyla da buradan saygılarımı bir kez daha arz etmek istiyorum" dedi. 

Teşekkür edilmesi gereken çok insan olduğunu ve tek tek zikretmek gerektiğini söyleyen Davutoğlu, bunun zaman sınırlaması içerisinde yapılmasının zor olduğunu bildirdi.

Davutoğlu, genel merkezde, bakanlıklarda, teşkilatlarda, parti grubunda gençlik, kadın kollarında ve mahalle sandık kurullarında görev alanları da selamlayarak, "Bu çaba içerisinde en büyük fedakarlığı sergileyenler arasında olan bu dava içinde yürüyen eşlerine destek sağlayan aile mensuplarına da eşlere ve çocuklara da bir kez daha teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum" ifadesini kullandı.

"Başarımızın sırrı burada"

İstişare toplantısının ortak vicdanın tanımlandığı ve ortak aklın yeniden inşa edildiği toplantılar olduğunu anlatan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Herhalde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir siyasi hareket böylesine kurumsallaşmış bir istişare mekanizması kurmamıştır. Hiç aksamadan her yıl en az iki kere bir araya gelen bu istişare heyeti aslında Türkiye'nin her yerinden gelen katılımıyla, her nesilden gelen katılımcılarıyla nesiller arası, şehirler arası, bölgeler arası en geniş ortak akıl platformudur. Başka hiçbir parti Türkiye'nin her yerinden katılımıyla böyle bir kompozisyon oluşturamamaktadır. Başka hiçbir parti bu kadar kararlı, istikrarlı, kurumsallaşmış bir şekilde böylesi bir yapıyı hiç aksatmadan yürütememiştir. Başarımızın sırrı burada. Biz yürümeye başladığımızda sağımızdaki solumuzdaki kadeşlerimizle, dava arkadaşlarımızla sanki tek bir vücut, tek bir ruh olmuşcasına yürürüz. Biz yürümeye başladığımızda kendimizi düşünmeyiz, sağımızda solumuzda önümüzde arkamızda olan bütün dava arkadaşlarımızla birlikte orada o mekanda olmamakla birlikte dualarıyla bizimle birlikte olan bütün bir milletle birlikte yürürüz. Şahsi hesapları düşünmeyiz, menfaatleri bütün şahsi planlamaları bir kenara koyar, ortak davamız ne gerektiriyorsa onu yapmak konusunda hiçbir tereddüt geçirmeyiz."

"Aslında bu hareketin ilham aldığı geçmiş büyük yürüyüşleri hatırlatarak, 'Yeni Türkiye' ve 'Yeni Dünya' yürüyüşünün ne olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum" ifadesini kullanan Davutoğlu, tarihe iz bırakmış büyük yürüyüşler olduğunu ve bu yürüyüşlerin ardından tarihin eksen değiştirdiğini, bunun yanlış eksenlerden doğru eksenlere oturma olduğunu dile getirdi. 

Hazreti İbrahim'in Mezopotamya'dan Filistin'e yürürken tevhid inancı etrafında bütün insanların eşit olduğu, kastların, tanrılaşmış figürlerin geçerli olmadığı bir dünya için yürüdüğünü hatırlatan Davutoğlu, Hazreti İbrahim'den sonra tarihin başka türlü aktığını söyledi. 

Davutoğlu, "O gelenek üzerinde nice kutlu öncüler, geldiler ve dediler ki 'Arabın Acem'e, Acem'in Araba üstünlüğü yoktur, insanlar her bir özellikleriyle birbirine eşittir ve insanlık onuru her şeyin üstündedir. Hiçbir insan başka bir insana ne bu dünyada ne metafizik olarak ne de siyasi olarak köledir'. Hazreti İbrahim bu yürüyüşü yaparken ateşlere atılma tehditiyle karşılaştığında düşünmeden ateşin içinde o idealleri savunmak üzere yürüdü" dedi.

Hazreti Musa'nın da bir ideal için insanları köleleştirmeye, kendisini tanrılaştırmaya yönelen Firavuni bir tavra karşı bütün insanlık adına bilinmeze doğru Kızıldeniz'e yürürken ne olacağını bilmediğini anlatan Davutoğlu, "Kızıldeniz'den geçip geçemeyeceğini seyredenler, izleyenler bir mucizeye şahit oldular. Sina'dan Kudüs'e yürüyordu, adıyla birlikte selam olarak anılan Kudüs’e. O yürüyüş de aslında bugün '10 Emir' diye telakki edilen ama bütün temel insan haklarının ve temel ahlaki ilkelerin konduğu o temel hususları vurgulayan ilkelerle birlikte yürüdü" diye konuştu.

"O yolcuların yolcusuyuz biz"

Muharrem ayı içerisinde bulunulduğunu ve Hicri yılbaşının idrak edildiğini anımsatan Davutoğlu, "Yine bir grup insan dışarıdan bakıldığında reelpolitik güç karşısında direnmesi mümkün olmayacağı zannedilen bir grup insan, bir ulu önderle, Hazreti Peygamber'le, Mekke’den Medine’ye yürüdü. İnsanlık onuru adına yürüdü, insanların hiçbir şekilde birbirini köle etmemesi gerektiği ve zencinin, beyazın, Arabın Acem'in, ensarın, muhacirin, tek bir insan yekunu içinde Allah önünde eşit olduğu idealiyle yürüdü. Bilal-i Habeşi, Kureyş öncüleriyle birlikte yürüdü o yolu. Yine insanlık onuru adına yürüyen o yolcuların yolcusuyuz biz. Dışarıdan bakanlar o yürüyüşün başarıya ulaşacağını aynı Hazreti Musa gibi belki düşünmüyorlardı ama o yolu yürüyenler başarılarından emindiler çünkü kalplerindeki iman, zihinlerindeki ideal, insanlığın ortak idealini temsil ediyordu" dedi.

Bir grup inananla Kerbela'ya yürüyen Hazreti Hüseyin'i rahmetle andığını söyleyen Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Hazreti Hüseyin belki akıbetinin ne olduğunu bile bile yürürken aslında kendisinden sonraki bütün nesillere şu mesajı iletiyordu, 'İnsanlık adına yürümeniz gerekiyorsa sonu ne olursa olsun yürümeye devam edin çünkü nihai ecir ancak Allah katındadır'. Yine bugün bizi reelpolitiğe davet edenler, 'Niye zalimlere karşı duruyorsunuz' diyenler, 'Niye sesinizi yükseltiyorsunuz, çıkarlarımızı düşünsenize' diyenler, eğer Hazreti Hüseyin'in, Hazreti Peygamber'in, Hazreti Musa'nın Hazreti İbrahim'in yürüyüşünü görselerdi herhalde onlara da 'Dönün bu yoldan' derlerdi. Onlar bu yoldan dönmediler, onlar nasıl dönmedilerse biz de bu yoldan dönmeyiz."

"Bütün evrensel insanlık ideallerini bünyemizde barındırıyoruz"

Gandi'nin, meşhur Tuz yürüyüşüyle Britanya İmparatorluğu'nu sarsarak, Martin Luther King'in beyaz ırkçılığa karşı yürüyerek tarihe geçtiğini ifade eden Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Martin Luther King beyaz ırkçılığa karşı yürüdüğünde, o günlerde herhalde kimse 30-40 yıl sonra ABD’nin başına bir zencinin başkan olacağını tahayyül etmemişti. Malcolm X'in kararlı yürüyüşü olmasaydı Başkan Obama da herhalde Başkan olamazdı. Yürüyüşler, sonuçlarını zaman içinde gösterirler. Yine Mandela, görünüşte hapishanelerde ama gerçekte tarih içinde yürürken beyaz ırkçılığa karşı yine ortak insanlık ideali için yürüdüler. Afyon'da olduğumuz için bir başka yürüyüş de bizim bu topraklarda hür ve iradesi muhkem bir millet olmamızı sağlayan bir başka yürüyüştü, 26 Ağustos 1922’de, Kocatepe'de İzmir'e yürüyenler, Gazi Mustafa Kemal öncülüğünde istiklale yürüyorlardı. O zaman orduya bakanlar, İslam'ın son ordusu diye ona şiirler yazanlar şairler, Hint'ten Balkanlara, Kuzey Afrika'ya kadar dua edip secdeye kapananlar şunu biliyorlardı ki o ordunun muzafferiyeti sadece bir askeri zaferin adı değildir. O ordunun muzafferiyeti geçmiş kadim bütün bu yürüyüşleri temsil eden bir iradenin tarihe mührünü vurmasıydı."

"Biz bütün bu yürüyüşlerin son halkasını oluşturan AK Parti yürüyüşünün neferleriyiz" ifadesini kullanan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Hem evrensel iddiaları bünyemizde taşıyoruz hem milli iddiaları. Hazreti İbrahim'den Mandela'ya kadar gelen bütün evrensel insanlık ideallerini bünyemizde barındırıyoruz, insan hakları, özgürlükleri, insanlık onuru söz konusu olduğunda, son ana kadar, son nefesimize kadar bunları savunmaya kararlıyız. Sonu ateş de olsa, sonu hapishanede olsa hiçbir yerde bu kadrolar içinden insanlık onuruna ihanet eden çıkmayacaktır, geri dönen çıkmayacaktır. Yine Horasan erenlerinden, bu Kocatepe'den İzmir'e yürüyen İstiklal Ordusu'ndan bugüne kadar sürdürülen o milli iradenin de milli yürüyüşün de temsilcileri de AK Parti kadrolarıdır. AK Parti konjonktürel şartlarda çıkmış bir siyasi parti değildir. Dolayısıyla birilerinin ümit ettiği, beklediği gibi konjonktürel şartlarda krize girecek parti olmayacaktır. Biz bütün yürüyüşlerin ruhunu, bütün o yürüyüşlerin idealini, bütün o yürüyüşlerin ahlakını ve azmini her bir fert olarak zihnimizde gönlümüzde barındırıyoruz, barındırmaya devam edeceğiz."

Başbakan Davutoğlu, geçmişte inşa edici yürüyüşlerin yanı sıra yıkıcı yürüyüşlerin de yaşandığına işaret ederek, "İşte tarih bu iki yürüyüşten ibarettir. Bizler inşa edeceğiz. İnsanlık onurunu savunanların safındayız. Yıkıcılar hangi formda, hangi nitelikte olursa olsun ister bugün Suriye rejiminin gösterdiği formda, ideolojik anlamda olsun, ister IŞİD altında örgütlenerek dini bir İslam dinini de lekeleyen tarzda yıkıcılıkta olsun her türlü yıkıcılığın karşısında inşa edici olacağız" ifadelerini kullandı.

Türkiye’de yıkıcı, tahrip edici her siyasi aklın karşısında, inşa eden, ihya edici, tamir edici olacaklarını belirten Davutoğlu, "Onun için olağan üstü kongrede sizlerin onayıyla Genel Başkanlık görevini devraldığımda yaptığım konuşmada vurguladığım gibi bizim hareketimiz, bir restorasyon hareketidir, bir inşa hareketidir, bir ihya hareketidir, bütün o yürüyüşlerin mirasını devralmış olan hak yolunun yürüyüşüdür. İnsan söz konusu olduğunda, eşrefi mahlukat olarak görür ve onun değerine sonuna kadar sahip çıkar, o insana bakarken acaba o insan şu ırktan mı, bu ırktan mı, bu mezhepten mi, bu dinden mi demezler, insan diye bakarlar" diye konuştu.

"Biz zamanın da mekanın da insanın hakkını vermek üzere yola çıktık, siyasi hareketimizin felsefesi budur" diyen Davutoğlu, yine bu hareketlerin, milli olanla evrensel olanı bütünleştiren hareketler olduğunu söyledi.

Başbakan Davutoğlu şunları kaydetti:

"Hazreti Musa kendi kavmi ile yürüyordu ama evrensel olan için yürüyordu. Hazreti Muhammed, Ulu Peygamberimiz kendi kavmi ile yürüyordu ama bütün insanlık adına yürüyordu. Hazreti Hüseyin yakınlarıyla birlikte ama bütün insanlık adına yürüyordu. Gandi görünüşte Hintliler ile yürüyordu ama bütün insanlık çin yürüyordu. Milliydiler ama aynı zamanda evrenseldiler. Milli ile evrenselliği birbirine zıt olarak görmez, bu tür yürüyüşe çıkanlar. AK Parti hareketi hem milli harekettir,  yerli bir harekettir özgün bir harekettir ama nitelikli evrensel özlü bir harekettir. Yine bu yürüyüşe çıkanlar, tarihin realitesini bilirler. Ama tarihin realitesine hapsolunamazlar."

"Tarihi realiteyi değiştireceğiz" 

Siyaset teorisinde idealistler ve realistler olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Biz tarihi realiteyi anlıyoruz ama tarihi realitenin içinin hapsolunmayacak kadar da kendi içimizde barındırdığımız değerler olduğuna inanıyoruz. O zaman idealimizle o tarihi realiteyi değiştireceğiz. Nitekim 2002 Türkiyesi’nde, Afyon'da 2001 Türkiye'sinde bir araya gelen Erdemliler Hareketi'nin ortaya koyduğu prensipler, o gün tartışıldığında, 2014’te buraya gelineceğini kimse hayal bile edemezdi. İnsan hakları açısından, demokratikleşme açısından, sivil, asker ilişkileri açısından, dini özgürlükler açısından. Eğer o günlerde bize söylenenlere kulak assaydık ve deseydik, realist olun, şimdi bunları talep etmeyin bekleyin, emin olun on yıllarca beklerdik. Kimse de bu hakları bize vermezdi. Tarihi iradeyle çıkanlar hak verilmesini beklemezler haklarını alırlar ve insanlığa hakkını da verirler" değerlendirmesinde bulundu.

"Onları dinlemiş olsaydık..."

Dış politika uygulaması esnasında da iç siyasette de son 14 yılda kendilerine ders vermeye kalkanların, "niye Davos'ta sesinizi yükseltiyorsunuz, alemin avukatı siz misiniz' diyenler olduğunu ifade eden Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Onları dinlemiş olsaydık bugün istiklal ordularının temsil ettiği o insanlık onurunu dünyada dalgalandıran bir al bayrak, birçok mazlum milletin sembolü olmazdı. Onları dinlemedik, dinlemeyeceğiz. Biz milletin sesini, tarihin sesini insanlığın sesini dinleyeceğiz. Ama tarihi realiteyi hiçbir zaman gözardı etmeyeceğiz. Toplumumuzun realitelerini gözardı etmeyeceğiz. O realiteyle birlikte ideale doğru yürüyeceğiz. O realiteyi gün gün, an an her an tekrar tekrar okuyup anlayarak değişimin her bir nabzını tutarak geleceği inşa edeceğiz."

"Bundan sonra kimse millete muhtıra veremeyecek"

Davutoğlu, geçmişteki bütün hareketlere bakıldığında, değerlerle siyaset ve toplumsal düzen arasında yeni bir denge kurduklarının görüleceğini belirtti. 

Davutoğlu, herbirinin öncesi ve sonrası olduğunu, ahlak ile siyaset arasında denge kurulduğunu ve o ahlaki değerlerin siyasetin doğasını değiştirdiğini söyledi.

Başbakan Davutoğlu, "AK Parti'nin getirdiği ahlaki değerler de yasaklara, yolsuzluklara karşı ortaya konan ahlaki değerler de Türkiye'de siyasetin doğasını değiştirmiştir" ifadesini kullandı.

AK Parti'nin türbülansa girmesinin beklendiğini kaydeden Davutoğlu, insan odaklı, milli ve evrensel değerlere dayalı, hem Türkiye'de hem de dünyada yeni bir inşa hareketinin öncüsü olarak AK Parti'nin herhangi bir parti olmadığını her aşamada gösterdiklerini kaydetti.

Geçmişte benzer şekilde başka partilere kurulan tuzakların hepsinin AK Parti'ye de kurulduğunu anımsatan Davutoğlu, AK Parti'nin değişim süreçlerinde türbülansa girmesinin, fertlerinin birbiriyle ihtilaf içinde siyasi ikbal peşinde koşmalarının beklendiğini ama bunun olmadığını vurguladı.

Davutoğlu, "Çünkü biz bütün diğer zikrettiğim hareketler gibi her birimizin şahsi hesaplarının ve hayat planlamalarının ötesinde, milletin ve insanlığın geleceğiyle ilgili planlamaların ve nihayetinde Allah'ın takdirinin egemen olduğu bir dünyaya inanıyoruz" diye konuştu.

Geçmişte Kurucu Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın siyaseten yasaklandığını, genel başkanlık tartışması başlamasının beklendiğini, 2002 seçimlerinin bu anlamda bir ibret olduğunu, siyasi lideri yasaklı bir hareketin büyük bir başarı elde ettiğini anımsatan Davutoğlu, Erdoğan Başbakan olunca da eski Türkiye'nin alışkanlıklarının tekrar canlandırılmaya çalışıldığını, kendilerine "Haddinizi bilin, sakın ola ki halk size oy verdi diye Türkiye'nin geleceğiyle ilgili planlamaları yapacağınızı zannetmeyin" mesajı verildiğini, kendilerinden sadece baraj ve yol yapmasının beklendiğini ifade etti.

Yılmadıklarını, devam ettiklerini vurgulayan Davutoğlu, 2004 ve 2005'de adından başka hiç bir şekliyle cumhuriyeti andırmayan "cumhuriyet mitingleri" tertip edenlerin milli iradenin önüne set çekmeye çalıştığını, 2007'de e muhtıra verildiğini anımsattı.

Davutoğlu, "Ki muhtıraların sonuncusuydu. Bundan sonra da kimse bir daha muhtıra veremeyecek. Kimse millete muhtıra veremeyecek. Ama o muhtıra karşısında kaya gibi duran bir AK Parti grubu vardı, AK Parti teşkilatı vardı. Onun lideri ve onun kadroları vardı. Onlara rağmen bütün o çabalara rağmen AK Parti içinden bir cumhurbaşkanı, seçimler sonrasında  milli iradeyi temsilen TBMM tarafından seçildi ve onurla vazifesini yürüttü" şeklinde konuştu.

"Bre gafiller, kökü millet olanın kurutulması mümkün mü?"

AK Parti hareketini durdurmanın mümkün olmadığını görenlerin başka girişimleri de olduğunu anımsatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Cumhurbaşkanlığı makamı ki rahmetli Özal'ın istisnai tutumu dışında hep anayasal olarak 12 Eylül Anayasası'nın getirdiği prensiplerle milli iradeyi sınırlamak için, fren yapmak için bir takım yetkilerle donanmıştı, baktılar ki cumhurbaşkanlığı makamı bu kez aynı Özal çizgisinde kararlı bir şekilde milli iradeyi savunan AK Parti kadrolarının içinden biriyle temsil ediliyor bu sefer AK Parti'ye kapatma davası açıldı. Yeni anayasa yapma tartışmaları yürürken bu çabalar içindeyken kapatma davası açıldı. 'Kökünden kurutalım' dediler. Halbuki bre gafiller kökü millet olanın kurutulması mümkün mü? Kökü millet olanın, kökü tarih olanın kurutulması mümkün mü? "Rahmetli Adnan Menderes'i astınız, durdurabildiniz mi? 12 Eylül'de şu veya bu taraftan gencecik insanları astınız, durdurabildiniz mi? 28 Şubat'ta milli iradeye bu sefer postmodern bir darbe vurmak istediniz, durdurabildiniz mi? Durduramazsınız çünkü bizim kökümüz, ateşe yürüyen bir peygambere inananlar. Ölüme giden Hz Hüseyin'e inananlar durdurulabilir mi? Hangi güç bizi korkutabilir?" 

Ehlibeytin, bu topraklara Horasan erenleri olarak gelenlerin, evladı fatihanların, müstevlilere karşı Afyon'dan İzmir'e doğru yürüyen istiklal ordularının yolundan ve izinden yürüdüklerini belirten Davutoğlu, "Bizi durdurmak mümkün mü?" dedi.

"Adını doğru koymamız lazım"

Davutoğlu, AK Parti'nin kapatılamayınca bu kez uluslararası alanda büyük kampanyalar yürütüldüğünü, Davos'taki onurlu duruşu cezalandırmak için bütün uluslararası medyanın, çevrelerin tam bir kuşatma harekatına girdiklerini, "eksen kayıyor, Türkiye nereye gidiyor?" dediğini, her türlü iftirayla AK Parti hareketini karalama çalışmaları yürüttüklerini, son olarak da "uluslararası teröre destek veriyor iddiası"yla bu hareketin karalanmaya çalışıldığını kaydetti. 

Bu karalamaları yapanlarla ülke içinde işbirliği yapanlar, bozguncularla birlikte davrananlar çıktığına ancak bu hareketi  durduramadıklarına dikkat çeken Davutoğlu, "Baktılar ki bürokratik vesayetler üzerinden durdurulamıyor, baktılar ki bir şekilde Ankara merkezli oyunlarla durdurulamıyor bu kez 2013'te Gezi olaylarıyla sokağı şiddetle hareketlendirerek, bunun buradan altını çizmek istiyorum, fikir özgürlüğü, toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü insanlık onurunun bir parçasıdır. Bize karşı olan, en karşı olan, en ağır eleştiri yapan kim varsa hangi kesim varsa onların toplantı ve gösteri yapma özgürlüğünün de savunucusu biziz, garantörü, hamisi biziz ama Gezi olayları bahane edilerek başlatılan o gösterilerde şiddetin her türlüsü uygulandı, toplumsal tahrikin her türlüsü yapıldı, uluslararası kampanyanın her türlüsü sergilendi. İstendi ki ve beklendi ki Türkiye, Mısır gibi Ukrayna gibi Suriye gibi toplumsal bir kaosun içine sokulabilsin ama yine hesap edemedikleri bir şey vardı; Toplumun her kesimini temsil eden, güçlü ve milli iradeye sahip AK Parti kadroları iktidardaydı" diye konuştu. 

Davutoğlu, bunu yapanların AK Parti'yi durdurmanın mümkün olmadığını gördüğünde ise dini görünümlü başka hareketler üzerinden 17-25 Aralıkla dolaylı bir darbe teşebbüsünün içine girdiklerine işaret etti. 

Bu sıralamayı, tarihi seyri takip edenlerin oyunun ne olduğunu göreceğini belirten Davutoğlu, şunları söyledi: 

"Kongrede, devir teslimde ben de, Sayın Cumhurbaşkanımız da bahsettik; bizim ahlaki anlayışımız, ahlak-siyaset ilişkisi perspektifine bakışımız, yolsuzluklara karşı en kararlı mücadeleyi bir temel ilke olarak görür. Kardeşimiz olsa, milletin helal rızkından herhangi bir şey çalınmasına izin vermeyiz. Bunun için ne mücadele gerekiyorsa yaparız ama bunlar bahane edilerek eğer 30 Mart, Cumhurbaşkanlığı ve 2015 seçimleri seçim öncesi bir çok gayri ahlaki dinlemlerle insanların özel hayatlarına girerek bir bomba tesiri yapsın diye ve etrafa da 'bu hükümet 1 Ocak'ta artık bitecek' diye bir planlama içinde eğer birileri harekete geçmişse bunun adı yolsuzluklarla mücadele değildir. Bunun adı millet iradesiyle gelen bir iktidarın, dolaylı bir darbeyle indirilmesi teşebbüsüdür, adını doğru koymamız lazım."

Buna da direndiklerini, 30 Mart'ta milletin iradesini ortaya koyduğunu hatırlatan Davutoğlu, AK Parti kadrolarının bir kaç küçük fire dışında bütün bu süreçlerden tertemiz ve tek bir ekip olarak çıktıklarını vurguladı. 

"Gerçek bir siyasi ahlak dersidir ve siyasi başarı destanıdır"

Başbakan Davutoğlu, bunu iftiharla, bu kadroya mensup olmanın onuruyla zikrettiğini, sürecin zor olduğunu, sürecin başka partilerde olsa büyük dalgalanmalar oluşturabileceğini söyledi. 

Ardından AK Parti içinde bir genel başkanlık, başbakanlık tartışmasının çıkmasının beklendiğini, daha parti içinde istişareler devam ederken gazetelerde, tv'lerde bir çok senaryo üretildiğine değinen Davutoğlu, bu senaryolarda 'acaba AK Parti'lilerin zihnine, gönlüne bir fitne sokabilir miyiz?' düşüncesinin var olduğunu ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Genel Başkan olarak yaygın bir istişare, yoğun bir temas yürüttüğünü, sonunda bütün bu süreçte tamamıyla Türkiye'nin de istikrarına, AK Parti'nin de bu istikrar içindeki merkezi konumuna zarar vermeyen aksine tahkim eden neticeler elde ettiklerini söyledi. 

Davutoğlu, Olağanüstü Genel Kongre'ye giderken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istişareleri esnasında kendisine bu ağır sorumluluğu yüklemek konusunda güvenen tüm kardeşlerine teşekkür ettiğini belirtti. 

"Ayrıca bu yol, kutlu yürüyüş tek bir kişinin yürüyüşü olmadığı gibi tek bir kişinin beşeri zayıf omuzları üzerinde yükselecek yürüyüş de değil" ifadesini kullanan Davutoğlu, partililerden, bütün bu yürüyüşü, emaneti, bir başka kardeşine devredene kadar omuz omuza kendisiyle birlikte üstlenmeleri ve saflarını bir tarağın dişlisi gibi omuz omuza tutmalarını talep ettiğini dile getirdi. 

Sadece Türk siyasi tarihinde değil, dünya siyasi tarihinde de demokratik ülkelerde az görülen bir sürecin 2 ay içinde yaşandığına dikkat çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Özal sonrası ANAP'ın, Demirel sonrası Doğruyol'un geçirdiği türbülanslardan sonra AK Parti'nin Kurucu Genel Başkanının çok onurlu bir göreve hep beraber uğurlanmasından sonra AK Parti'nin içinde sağlanan bu birlik, beraberlik gerçek bir siyasi ahlak dersidir ve siyasi başarı destanıdır. Hepinize teşekkürü bir borç biliyorum. Hem 11. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ile ilk defa halk oyuyla seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan arasında herkesi onurlandıran, bütün dünyada takdirle takip edilen bir geçiş yaşandı hem de AK Parti içinde yine bayrak devir teslimi herhangi bir sancı olmadan aksine büyük bir emanetin bir şekilde devriyle sürekliliğini sağlamak yönünde ahlaki bir devir teslim yaşandı. Bununla ve buna katkı sağlayan herkesle gurur duyuyorum ve bunu diğer partilere de ders olmasını diliyorum çünkü bu geçiş sürecinde sağlanan başarı aslında bir siyasi ahlak örneğidir."

Hükümet programını sunmasının üzerinden yaklaşık 2 ay geçtiğini hatırlatan Başbakan Davutoğlu, bu süre içinde AK Parti kadrolarının ortak vicdanını, ortak aklını harekete geçirmek için 5 ayaklı istişare yürüttüklerini anlattı.

Davutoğlu, Bakanlar Kurulu'nda daha önce görev almış tüm arkadaşlarına gösterdikleri olgunluk ve yeni görev alanlara bayrağı devrederken gösterdikleri ahlaki tutum dolasıyla teşekkürü bir borç bildiğini sözlerine ekledi.

"Hepimiz öğrenme sürecindeyiz"

Davutoğlu, iki haftada bir olan Bakanlar Kurulu toplantılarını her hafta yapmaya başladıklarını belirtti.

Yeni Türkiye'nin temel omurgalarını tayin ederken bakanlıkları ve kurumları tek tek ziyaret ettiğini anımsatan Davutoğlu, bu hafta içinde de Genelkurmay Başkanlığına, Merkez Bankası ve MİT Müsteşarlığına gideceğini söyledi.

Resmi görmek, doğru okumak ve birlikte paylaşmak üzere devletin her kademesiyle bir istişare süreci başlattıklarını dile getiren Davutoğlu, bakanlıklara ziyaretlerin devam edeceğini anlattı. 

Davutoğlu, AK Parti Genel Merkez'de bütün birimlerle tek tek kendi odalarında görüşmeler yaptığına dikkati çekerek, "Grubumuzla, bütün geçmiş gruplarımızla ve bugünkü grubumuzla 7 bölge bazında ayrı ayrı uzun istişareler yaptık. Büyükşehir olmayan belediye başkanlarımızı Amasya'da topladık. Büyükşehir belediye başkanlarımızı da önümüzdeki hafta Bursa'da toplayacağız, onlarla da istişareler yapacağız" diye konuştu.

Bütün bu istişarelerle bugünkü büyük ve geniş toplantının zeminini hazırladıklarını dile getiren Davutoğlu, gerçekleştirdiği görüşmelerde arkadaşlarının verdiği her bilgiden istifade ettiğini kaydetti.

"Hepimiz nihayet bulunduğumuz alanda ne kadar etkili ve yetkili olursak olalım öğrenme sürecindeyiz" diyen Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Milli Eğitim Bakanlığına yaptığım ziyaret esnasında Türkiye'de 22,5 milyon öğrenci var dediğinde orada genel müdürümüz, dedim ki haddini bilse herkes Türkiye'de 77 milyon öğrenci var. Hepimiz bir şekilde kibirden uzak, kendi yönettiğimiz kurumların bize verdiği bilgilerin getirdiği üstünlük anlayışından veya toplumsal ilişkilerde her türlü kibirden uzak bir şekilde mahviyetle hem öğrenmeliyiz hem bildiklerimizi paylaşmalı ve öğretmeliyiz. Onun için gece birlere ikilere kadar bu toplantılar sürdü. Mümkün olan en derin perspektifle tabloyu net olarak görebilmek için. Hem devlet yönetiminde hem parti yönetiminde hem grup yönetiminde hem yerel yönetimlerde, bugün de burada genel istişarelerde."

Tarhan'ın CHP'den istifası

Davutoğlu, CHP'nin de bugün Antalya'da Değerlendirme ve Seçime Hazırlık Toplantısı yaptığına değinerek, CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan'ın partisinden istifa ettiğini hatırlattı.

AK Parti'nin bu istişareye arka arkaya gelen büyük başarılarla, şölen, şenlik ve düğün havası içinde gelirken, ana muhalefet partisinden bir milletvekilinin istifa ettiğini aktaran Davutoğlu, "Tarihi kayıt olsun diye küçük bir analizini yapmak istiyorum istifa açıklamasının. Sorumsuz çağrılar, belirsiz politikalarla, halktan kopuk muhalefet anlayışında ısrar edeceği anlaşılan CHP yönetiminin, iktidar umudu bulunmayan yanlış politikalarının parçası olmamak için istifa ediyor. Altına imza atıyorum ben de. Birer birer analiz edelim. Çünkü CHP'yi CHP'li anlatıyor. Biz anlatsak ön yargı da biz CHP'li kendi tecrübesiyle CHP'yi anlatıyor. Dolayısıyla buna dikkatle bakmak lazım. Ne diyor? Dört unsurun altını çizdim. Sorumsuz çağrılar, doğru. En son Kobani olayları olurken nasıl sorumsuz bir çağrı yapıp, ateşe körükle gittiklerini millet ve cümle alem biliyor. Belirsiz politikalar, elhak doğru" değerlendirmesinde bulundu.

Belirsiz politika, belirsiz zihin

Davutoğlu, Suriye ve Filistin konularında ne düşündüklerinin belli olduğunu vurgulayarak, "Ama Kılıçdaroğlu'nun ne düşündüğünü şöyle 3 cümlede anlatabilecek bir CHP'li var mı? Yok" diye konuştu.

Ekonomi politikasında ne düşündüklerinin ortada olduğunu dile getiren Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Kılıçdaroğlu'nun ekonomiyle ilgili şöyle 3 cümlelik bir anlatımını bilenler var mı? En son çarpıcı örneği, belirsiz politika değil sadece belirsiz zihin. 'Kobani nerede' diye soruyor bir televizyon spikeri. 'Kobani Suriye'de bir şehir' diyor. Buradan başlayarak belirsiz politikanın esası nedir biliyor musunuz? Belirsiz zihin. Zihinde bir resim olmazsa politika belirli olabilir mi? Zihinde ve gönülde bir ideal olmazsa politika ortaya konabilir mi? En çarpıcısı da halktan kopuk muhalefete anlayışı. Elhak doğru. Bakınız ben bir taraftan bu istişareleri yaptım, bir taraftan Kobani'de vandallarla mücadele etmenin çabası içerisine girdik, uyuşturucu mücadelesi vesaire onları zikredeceğim..."

"Halkın terini, halkın gözyaşını küçük görmeyeceğiz"

İki ay içerisinde Söğüt, Konya, İstanbul, Kırşehir, Kayseri, Malatya, Samsun, Amasya ve Kahramanmaraş'ı ziyaret ettiğini belirten Davutoğlu, her birinin sembolik önemi bulunduğunu söyledi.

Davutoğlu, bu ziyaretleri halkla bütünleşmek ve halkla iç içe olmak için gerçekleştirdiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Aynı dönemde Kılıçdaroğlu'nun, Bahçeli'nin, Demirtaş'ın programlarına bakın. Halkla ne kadar kucaklaşmışlar? Anlayamadıkları, bizi çözemedikleri yer burası. Biz siyasetin enerjisini, o miting meydanında terlemiş, bizim için terlemiş ya da sokakta bizimle birlikte terlemiş bir vatandaşımıza etnik ve mezhebi kökeni ne olursa olsun sarıldığımızda teri terimize değdiğinde, gönlü gönlümüze değdiğinde, yüreği yüreğimizin ritmiyle attığında siyasetin enerjisini buluyoruz ve bunu hiç bırakmayacağız. Ne kadar güçlü olursak olalım, yüzde 50 oy değil yüzde 70 oya, daha ileri oylara da inşallah yürürüz, yürürsek yürüyelim hiçbir zaman halk karşısında kibre kapılmayacağız. Halk karşısında tahakküm içinde olmayacağız. Halkın terini, halkın gözyaşını küçük görmeyeceğiz. Aydın despotizminin getirdiği, 'Biz seçilmişiz, biz iyi eğitilmişiz, onlar ise çarıklılar' diyen o eski zihniyeti yerle bir edeceğiz. Çünkü biz ne kadar iyi eğitilmiş olursak olalım, her birimizin, sayın iki cumhurbaşkanımızın da hepimizin de aile geçmişine bakınız. Babalarımız işçidir, esnaftır. Bizim iyi eğitilmiş olmamız halktın üstünde olduğumuz anlamını getirmiyor."

"İstikbalimiz de sadece halkla birlikte olacaktır"

"Konya'da, Diyarbakır'da ya da Edirne'de belli bir yaşta o eli emekle nasırlaşmış bir vatandaşımızı, bir amcayı gördüğümde yüzünde babamı görüyorum, dava arkadaşlarımın babalarını görüyorum. Gözleriyle bize dua eden anneleri gördüğümde onları görüyorum" ifadelerini kullanan Davutoğlu, halktan kopmadıklarını, hiçbir zaman da kopmayacaklarını vurguladı.

Davutoğlu, "Kökümüz halktır, geleceğimiz halktır, istikbalimiz de sadece halkla birlikte olacaktır ama milletvekili halklı. Halktan kopuk muhalefet anlayışı. Biz iktidarız. Diyebilirdim ki ben şu anda devletin birçok işi var. Ankara'da oturup biraz bu işlere bakalım. Arkadaşlarıma söyledim. Hafta içi devlet işi yapacağız, parti işini yapacağız, hafta sonu vatandaşlarımızla beraber olacağız. Daha yeni başlıyoruz" ifadelerini kullandı.

Bütün kongre ve seçim mitinglerine katılma konusunda talimat verdiğine işaret eden Davutoğlu, her hafta 3-4 kongreye katılacaklarını bildirdi.

"Tereddüt etmek bizim kitabımızda yazmaz"

Davutoğlu, Türkiye'nin her yerini 3 Kasım 2002'deki gibi büyük bir aşk ve azimle yine dolaşacaklarını ifade ederek, şöyle devam etti:

"Yorulmak, tereddüt etmek bizim kitabımızda yazmaz. Gitmeyeceğimiz şehir, ziyaret etmeyeceğiz ilçe, görmeyeceğiz mahalle semt kalmayacak. Yine CHP açısından çarpıcı bir tespit. CHP yönetiminin iktidar umudu bulunmayan, elhak bu da doğru. Herhangi bir CHP'liye yani sadece CHP yönetimine değil, CHP'ye oy veren vatandaşlarımıza da 'oy veriyorsunuz ama iktidara gelir mi' diye sorsanız herhalde gelir diyenlerin oranı yüzde 1-2'yi geçmez. Çünkü iktidar ümidi bulunması için bir vizyonun, bir iddianın olması lazım, bir perspektifin olması lazım, millete olan bir inancın olması lazım. Bunlar yok. Onlarda iktidar umudu bile yok, iktidar umudu bile taşımıyorlar. Biz ise iktidarın bütün ahlaki, siyasi sorumluluğunu omuzumuzda taşıyoruz, taşımaya devam edeceğiz."

"Türkiye'deki barışı, huzuru tehdit etmeye kalktılar"

Davutoğlu, dünyada da ülkede de görünür siyasi gelecekte, Türkiye'nin geleceğinin AK Parti ile şekilleneceği konusunda hiçbir tereddütün bulunmadığını söyledi.

Onun için herkesin şaşırdığını dile getiren Davutoğlu, 29 Ağustos'ta hükümeti kurduklarını, üç gün sonra yepyeni unsurlarıyla, ekonomisiyle, siyasetiyle yeni Türkiye idealini yansıtan hükümet programını açıkladıklarını dile getirdi.

  "Çünkü bizim düşünmeye, 'Acaba ne yapacağız' diye vakit kaybetmeye tahammülümüz de yok buna gerek de yok" ifadesini kullanan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Kadrolarımız hazır. Arkadaşlarımız oturdular, ben de birçok toplantıya bizzat başkanlık ettim. Üç gün içinde hem 30 Ağustos törenlerine katıldık hem programı 1 Eylül'de açıkladık. Bütün o hükümet programına katkıda bulunan arkadaşlara da bir kez daha teşekkür ediyorum. O zaman sormuşlardı, ilk toplantıda, 'Acaba hükümet programımız 8 aylık, hani 2011'den beri gelen 61. hükümetten devraldığımız hususları mı ihtiva edecek?' 'Hayır' dedim. Hükümet programı, öyle bir hükümet programı olacak ki 2023'e kadar ki 2015, 2019 seçimlerine de yön ve işaret verecek nitelikte olacak ve öyle hazırladık. Çünkü bizim siyaset anlayışımızda hiçbir zaman geçicilik, hiçbir zaman idare-i maslahatçılık yoktur."

"CHP böyle de HDP ne yapıyor?" diye soran Davutoğlu, "Bütün bu 2 aylık süreç içinde HDP'nin yaptığı tek şey, biz çözüm süreci iradesini ortaya koyarken, onlar çözüm sürecini sabote etmek için gencecik çocukları sokağa sürdüler, tahrik ettiler. Suriye'deki olayları bahane ederek Türkiye'deki barışı ve huzuru tehdit etmeye kalktılar" değerlendirmesinde bulundu.

Davutoğlu, "Sonra aralarından yine aynı CHP gibi birçokları çıktı, günah çıkardı, 'Yanlış yaptık' diye. Biz de zannettik ki bu yanlışlarından ders alırlar. Tekrar bu sefer 1 Kasım için, bugün için çağrıda bulundular" diye konuştu.

Dün tekrar kendilerini uyardığını anlatan Davutoğlu, toplantı ve gösteri yapmanın herkesin hakkı olduğunu, onu koruyacaklarını ancak şiddete kim yönelirse yönelsin ona karşı da en etkin tedbiri alacaklarını vurguladı.

Davutoğlu, "Bu iki aylık dönemde HDP'nin en ufak barışçıl bir çağrısını duydunuz mu? Provokasyon, tahrik ile siyaset yapılmaz" ifadelerini  kullandı.

"Bu toprakların birliğini teminat altına alacak olan politikanız nedir?"

MHP'nin birçok konuda milli birliği öne çıkaran tutumuyla, bu söylemi benimseyen bir parti olduğunu belirten Davutoğlu, ancak çözüm süreciyle ilgili hükümetin koyduğu iradeye sürekli eleştiri getirdiğini bildirdi.

"Şimdi soruyorum MHP yetkililerine buradan, bu toprakların birliği ve beraberliğini teminat altına alacak olan politikanız nedir? Çıkın ve anlatın" diyen Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Biz o istiklal ordularının içinde bulunan her bir kardeşimizi eşit vatandaş olarak görüyoruz ve Türkiye'nin doğusunda da varız, batısında da varız, kuzeyinde de varız, güneyinde de varız. Kim ne yaparsa yapsın, ki kahraman belediye başkanlarımızı, il başkanlarımızı Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki, bir kez daha buradan selamlıyorum, o kahramanları selamlıyorum. Onların her biri milli birliğimizin bulundukları yerdeki kaleleridir. Peki siz neredesiniz? Orta Anadolu'da, Batı Anadolu'da milli birlik nutukları atmak, Türkiye'nin milli birliğini teminat altına almaz. Türkiye'nin her yerinde al bayrağı dalgalandırmayan hiç kimse, milli birlik iddiasında bulunamaz."

AK Parti'nin, bu anlamda Türkiye'yi kuşatan tek parti olduklarına işaret eden Davutoğlu, "Millidir AK Parti, yerlidir, bu topraklara aittir, bu toprakların çocuklarının partisidir. Nerede doğmuş olursa olsun. İster Diyarbakır'da, Hakkari Dağları'nda ister Edirne'de veya Kırklareli'nin Istranca Dağları'nda ister Toros Dağları'nda, hiç fark etmez. Hepsi bu toprakların idealini yansıtır" dedi.

"Bu ülkeye ihanet ölçüsünde sonuçlar doğurur"

Milli iradeye dayalı siyasetin esasının, bütüncül ve içselleştirici, yani kimseyi dışlamayan siyaset olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Şu veya bu lehçeyi, dili konuşuyor diye eğer onları doğuştan gelen bu özelliklerinden uzaklaştırmak için bir politika takip ediyorsanız hem gayriinsanidir hem gayrimillidir hem de bu ülkeye ihanet ölçüsünde sonuçlar doğurur. Bugün terör belasıyla uğraşıyorsak 12 Eylül'ün baskıcı, tek tipçi, askeri diktasının getirdiği yöntemler sebebiyle uğraşıyoruz. Diyarbakır hapishanelerinde yapılanlar, Konya'da ya da Edirne'de yapılsaydı da isyan ederdik, karşı çıkardık, Diyarbakır'da yapıldı diye karşı çıkmamıza da kimse karşı çıkamaz. O insanların haklarını, özgürlüklerini teminat altına almak, o yapılan hataları açıkça, hiçbir tereddüte mahal bırakmadan söylemek ve gerektiğinde de Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde olduğu gibi Dersim dolayısıyla çıkıp milletten özür dilemek, bir zillet değil aksine milli birlik ve beraberliği teminat altına alan onurlu bir davranıştır." 

Kim yanlış yaparsa onun karşısında olacaklarını dile getiren Davutoğlu, "İster devlet adına yapsın ister bir örgüt adına yapsın ister bir sivil toplum kuruluşu adına yaparsa yapsın insanlık onuruna savaş ilan eden herkes, bize savaş ilan etmiştir" değerlendirmesinde bulundu.

Bütüncül ve içselleştirici siyasetlerinin, etnik ve mezhebi temelli hiçbir ayrımı kabul etmediğini belirten Davutoğlu, "Onun için son 12 yıl içinde yaptığımız her demokratik reform her bir vatandaşımızın onurunu korumaya dönük adımlardır. Bunlar kararlılıkla sürdürülecek. Terör örgütü ne tür vandalizm yaparsa yapsın, biz insan haklarının ve bu haklara dayalı demokratikleşme felsefesinin savunucusu olacağız. Bu perspektifte çözüm sürecine bakıyoruz" diye konuştu.

"Sizler bu toprakların asli çocuklarısınız"

Muharrem ayında bütün Alevilere seslenmek istediğini kaydeden Davutoğlu, "Sizler Sünni kardeşleriniz gibi bu toprakların asli çocuklarısınız. Kimse, hiç kimseye bu topraklarda ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapamaz. Hacı Bektaş-i Veli, bizim için Hz. Mevlana gibi bir ulu önderdir ve bu toprakların kültürünü şekillendiren bir Horasan erenidir. Kim aramıza fitne sokmak isterse ona karşı omuz omuza durmalıyız" ifadelerini kullandı.

 Kahramanmaraş'ta, Çorum'da, Sivas'ta geçmişte yaşanan olaylara karşı ortak tarihi bilincinin, ortak vatandaşlık bilincinin harekete geçirilmesi gerektiğini bildiren Davutoğlu, böylesi içselleştirici bir siyasetin takipçisi olduklarını dile getirdi.

Bütün bu siyaseti yürütürken üç vesayete dikkat çekmek istediğini ve bu vesayetlere izin vermeyeceklerini ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:

"AK Parti bu üç vesayeti de paralel devlet anlayışını da kesinlikle, kesinlikle tarihin çöplüğüne atacaktır. Birincisi, cuntalar ve darbelerin vesayet anlayışı. Düşününüz, halkın oylarıyla gelmiş bir Başbakan, Adnan Menderes ve iki arkadaşı şehit edildiler. Nasıl oldu bu? Sadece Adnan Menderes'e, rahmetliye dönük bir darbe değildi bu. O dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'a da yapıldı. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri içinde paralel bir silahlı kuvvetler doğdu, Milli Birlik Komitesi adı altında. Ve cuntalaşma, İttihat Terakki döneminde başlayan ve bir imparatorluğa mal olan silahlı kuvvetlerin parçalanması, cuntalaşması teşebbüsü, değişik şekillerde hortladı. Madanoğlu cuntasıydı, 12 Eylüldü, 28 Şubattı. Devlet içinde ayrı bir devlet varmış gibi siyasi meşruiyetini halktan alan iktidarlara karşı Demokles'in kılıcı gibi durdular."

"Şimdi eski Türkiye ile yeni Türkiye'yi soranlara söylüyorum" diyen Davutoğlu, "Bu ülkelerde birileri, bazı başbakanlar, genelkurmay başkanınından ancak işaretle bahsedebiliyordu" şeklinde konuştu.

Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Şimdi devletin bütün organlarıyla, işte son, uzun süren Milli Güvenlik Kurulu'nda da tam bir uyum içinde, herkesin kanaatini serdettiği, askerin asker olarak, onurlu Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olarak görevini ifa ettiği ve gücünü halktan alan bir siyasi iktidar döneminde, onurla söylüyorum, silahının, modernizasyonunu bile tankının, başka bir ülkeye yaptırmak durumunda olan bir silahlı kuvvetler değil, kendi tankını, kendi füzesini, kendi savaş gemisini yapan bir silahlı kuvvetler olmanın onurunu yaşıyor Türk Silahlı Kuvvetleri."

Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik birimlerinin, Türkiye'deki kamu düzeni ve ülke güvenliği konusundaki önemine işaret eden Davutoğlu, "Güçlendirilecektir, takviye edilecektir ama ne Silahlı Kuvvetler içinde ne de herhangi bir güvenlik birimi içinde paralel bir yapılanmaya da izin verilmeyecektir" dedi. 

''Vatandaşlık hukukunu yok eden bir yapıdır''

Başbakan Davutoğlu, Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik birimlerinin Türkiye'deki önemine dikkati çekti. 

Davutoğlu, ''Ama ne silahlı kuvvetler içinde ne de herhangi bir güvenlik birimi içinde paralel bir yapılanmaya izin verilmeyecektir. Herkes görev alanını bilecek, görev alanı ile ilgili gereğini yapacak. Ama görev alanına girmiyorsa, milli eğitimdir, Türkiye'deki yargıdır, 28 Şubat'ta olduğu gibi kanaat beyan eden bir yapı olmayacak'' diye konuştu. Bunun devlete açtığı yaraların bilindiğini vurgulayan Davutoğlu, ''Halaskaran-ı Zabıtan, İttihat Terakki bir imparatorluğu bitirdi. Milli Birlik Komitesi ve o dönemlerde çıkan cunta bir demokrasiyi bitirdi. 12 Eylül'ün o baskıcı yapısı milli birliği ve toplumsal barışı bitirdi. 28 Şubat bir neslin ümitlerini kararttı, eğer AK Parti iktidara gelmemiş olsaydı. Bu olmayacak. Asker, sivil ilişkisi dünyanın neresinde, demokratik ülkelerde hangi kurallarla işliyorsa işleyecek. Silahlı kuvvetlerimiz de sadece bölgenin değil, dünyanın en etkin silahlı kuvvetleri haline gelecek'' ifadelerini kullandı.

Şimdi ikinci vesayetle karşı karşıya olunduğunu belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:

''Bu sefer bürokrasi içinde bilinçli şekilde yerleştirilmiş ve bilinçli bir şekilde 'Sizler şu şu işleri yaparak şu kademelere geleceksiniz, geldiğiniz yerde de diğer vatandaşların hakları, hukukları ne olursa olsun onlar hangi imtihana girmiş olursa olsunlar, hangi başarıyı göstermiş olurlarsa olsunlar onlara bakmayacaksınız. Bizim verdiğimiz isimleri alacaksınız. Yargıda örgütleneceksiniz, emniyette örgütleneceksiniz. Silahlı kuvvetlerde, diğer yerlerde örgütleneceksiniz ve birgün bizim istediğimiz gibi bir yönetim için zemini hazır hale getireceksiniz' diye birileri planlıyorsa, ki planlanmıştır. Bunun işaretleri görülmüştür, buna da izin verilmeyecektir. Bu da başka bir vesayetçi bir yapıdır. Vatandaşlık hukukunu yok eden bir yapıdır.

'Benim grubumdandır, benim tarafımdandır' diye bir imtihanda ki ben bir hoca olarak, bir öğretim üyesi olarak bunu söylüyorum, bir öğretim üyesi sınıfa girdiğinde talebeleri karşısına aynı bir hakimin şeyi gibi kördür, görmez talebesinin etnisitesini, kimliğini, bölgesini, şehrini ve ona hakkını vermekle yükümlüdür. İmtihan sistemlerinde oynayarak, bazı vatandaşların, gençlerin hakkını yiyip, bazılarını öne çıkararak yapılanırsanız, HSYK seçimlerini neredeyse bir siyasi mücadele alanı haline getirirseniz, bunun iyi niyetinden, bunun bir sivil toplum hareketi olduğundan bahsedemezsiniz.''

''Herkes siyaset yapabilir ama...''

Meşruiyetin temelinin millet olduğunu anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

''Millet adına güç kullanma iradesinde olanlar, arzusunda olanlar millete gidecekler, destek alacaklar. Biz hiç kimsenin siyaset yapmasına karşı değiliz. Herkes siyaset yapabilir ama siyaset yapmadan bürokrasi üzerinden siyaset yapmaya kalkılırsa onlara söyleyeceğimiz tek söz var. Biz milletten aldığımız emaneti çiğnetmeyiz. Hangi hakla olursa olsun bürokrasi bürokrasidir ve devletin emrindedir. Devleti idare etme yetkisi de sadece ve sadece halktan meşruiyetini alan siyasi kadrolardadır. Beğenmeyebilirsiniz, o zaman istifa edersiniz. O siyasi kadro ile çalışmak istemezseniz bırakırsınız. Beğenmeyebilirsiniz, örgütlenin ve işte 2015 seçimlerine herkes girsin, karşımıza çıkacak olan herkes mert, açık, şeffaf bir şekilde karşımıza çıksın, meydanlarda halkla birlikte onlarla konuşalım.Halk kimi tercih ederse başımızın üzerinde yeri var. Ama halktan böyle bir yetki almadan bizim başımızın üzerine çıkmaya kalkarsınız biz, bu başı öyle kolay kolay teslim etmeyiz.''

''İyi niyetle destek verenlere de ihanet ettiler''

Bu dönemde, 12 yıl içinde sivil toplum örgütlerinin önünü açtıklarını, hep destek verdiklerini belirten Davutoğlu, ''Bu salonda olup da bu sivil toplum faaliyetlerine destek vermeyen kimse yoktur. Okul mu açıldı, destek verdik. Bağış mı yapılacak, katkıda bulunduk. Her türlü desteği verdik. Çünkü biz şöyle görmüştük açıkçası, yeni bir kutlu yürüyüş var. Nasıl 12, 13. yüzyılda Anadolu'da yeni bir uyanış oldu, bunun Selçuklu Devleti vardı, Artuklusu vardı, daha sonra Dulkadiroğlu Beyliği, Akkoyunlu, büyük bir siyasi yapılar vardı Selçuklu başta olmak üzere. Onlar başta olmak üzere onlar siyaseti yapardı. Horasan erenleriydi, Ahilikti, sivil toplumdu, onlar da sivil toplum hareketi yaparlardı. Bu mantıkla baktık bu çabalara, destek de verdik. Sadece şu veya bu gruba değil, herkese. Dini veya seküler değil, herkese" dedi.

Buna bütün ticaret odaları, sanayi odaları, sivil toplum kuruluşlarının şahit olduğunu kaydeden Davutoğlu, "İdeolojik ayrım yapmadan, çünkü ne kadar çok bu yaygınlaşırsa o kadar büyük inşa faaliyeti olur diye. Ama bunlardan şu veya bu grup 'Ben sivil toplum özelliklerimi kullanarak devleti yöneteyim' demeye başladığı anda haddini aşmış olur'' değerlendirmesinde bulundu.

Devletin kendi otoritesine ortak kabul etmeyeceğini belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:

''Ettiği anda devlet olma niteliğini kaybeder. Bu anlamda da meselenin doğru anlaşılmasını istiyorum. Bu paralel yapılanmalara karşı mücadelemiz kesinlikle bunlara şu veya bu şekilde vaktinde gönül vermiş ve aynen bizim iyi niyetimizle davranıp 'Bu hayırlı işlerde katkıda bulunayım' diyen Anadolu insanına, Trakya insanına karşı değildir. Onları tenzih ederiz. Onlar doğru bir iş yaptıkları inancıyla katkıda bulundular ama bu yapı içindeki kriminolojik işlere karışmış olanlar yani binlerce insanı dinlemiş olanlar, özel hayatlara müdahale etmiş olanlar, sadece AK Parti'yi değil, bütün partileri dinleyip bir siyaset dizaynı yapmış olanlar sadece devlete ve bize ihanet etmediler. Kendilerine gayet iyi niyetle destek veren o masum, o hayırsever kitleye de ihanet ettiler. En büyük ihaneti de onlara yaptılar. Onun için o kardeşlerime sesleniyorum. Bu tutum karşılığında sizler bu tabloda tutumunuzu ve tavrınızı net olarak koyun.

Şunu bir kez daha son MGK toplantısı üzerinden yapılan spekülasyonlara cevap mahiyetinde söylüyorum, bizim dönemimizde hiçbir sivil toplum faaliyeti engellenmeyecektir. Gerçek bir sivil toplum hareketinin önü açılacaktır. Hangi siyasi düşünceye sahip olursa olsun, derneklerin, kuruluşların özgürlükleri korunacaktır. Taa ki o yapı üzerinden herhangi bir dernek veya siyasi toplum üzerinden milletin vermediği bir yetkiyi kullanmaya kalkmasınlar. O zaman o çizgi aşılır.''

''Hukuk devleti niteliğini her bir metrekarede hakim kılacağız''

Davutoğlu, özgürlüklerin ancak hukuk devleti içinde başka özgürlükleri kısıtlamadığı zaman kullanılabildiğinde özgürlük alanı taşıdığını, bu konudaki tutumlarının açık ve net olarak bilinmesi arzu ettiğini söyledi.

Konuşmasında, paralel yapılanmaya değinen Davutoğlu, şöyle devam etti:

''Son Kobani olaylarında gördüğümüz, bir müddettir değişik istihbari kaynaklardan gelmesi suretiyle zaten yakından takip altında tuttuğumuz 'Türkiye'de üniter devlet sistemini kabul ediyoruz, çözüm sürecine saygılıyız' dedikten sonra, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da insanlara ayrıca haraç görünümüyle, vergi görünümü güya altında haraç toplamaya kalkanlar, mahkeme kurmaya kalkanlar, bir belediye varsa belediyenin yanında paralel bir başka belediye kurup, halkın seçtiği görüntü altında başka yapılar kurmaya çalışanlar, bunlar da bir başka paralel yapılanmadır. Bunlara da izin verilmeyecek. Bunlara da kendi oluşturdukları alanda kendi zulümlerini oradaki halka yapmaya çalışanlara da  izin verilmeyecek. Son Kobani olaylarında geldiğimiz noktada, hepimizin üzerinde hassasiyetle durduğu ve bundan sonra da duracağı temel prensip kamu düzenidir''

Türkiye'nin  özgürlükler ülkesi olduğunu belirten Davutoğlu, ancak özgürlüklerle birlikte güvenliğin de  tehdit edilmediği, bir kamu düzenine dayalı bir hukuk devleti olduğunu vurguladı.

Başbakan Davutoğlu, ''Bu hukuk devleti niteliğini Türkiye'nin her bir metrekaresinde hakim kılacağız. Kimse başka ülkelerdeki gelişen olaylara bakıp da ham hayal peşinde koşmasın. Hukuk devleti içinde özellikle de TBMM çatısı altında siyaset yapan milletvekillerine, HDP'lilere açık söyleyeyim, bu ülkenin hukuk devleti niteliğine zarar verecek her türlü eylemden uzak durmaya ve kendi sempatizanlarına bu eylemlerden uzak durmalarını telkin etmeye davet ediyorum'' dedi.

Son ''İç Güvenlik Reformu ve Özgürlüklerin Korunması'' paketinde de açık bir şekilde kamuoyuyla paylaşıldığı gibi kamu düzeninin korunması hususunda her türlü tedbiri alacaklarını ifade eden Davutoğlu, ''molotof kokteyli silah sayılacak, maskeli gösteri yapanlar suça iştirak etmiş sayılacak, uyuşturucuya karşı etkin mücadeleyle, uyuşturucular terörist sınıfı içinde değerlendirilecek'' diye konuştu.

Yepyeni bir inşa ve restorasyon süreci

''Yeni Türkiye, milli iradenin bütün vesayetlere karşı korunduğu, temel meşruiyetin, siyasal meşruiyetin ancak ve ancak milli irade üzerinden sağlandığı, inşa edildiği bir dönem olacak'' diyen Davutoğlu, aslında yeni Türkiye kavramının  2002'den beri kullandıkları bir kavram olduğunu ve süreklilik içinde devam ettiklerini söyledi. Davutoğlu, şunları kaydetti:

 ''Ama şimdiye kadar önümüze konan engelleri birer birer aşmaya, bu engeller karşısında milli iradeyi tahkim etmeye çalıştık. Şimdi bütün bu birikim üzerinde devletimizin yeniden tanzimi, insan haklarına dayalı özgürlükçü bir Anayasa'nın mutlaka kabul edilmesi, siyasal sistemin temel özgürlüklere dayalı çoğulcu karakterinin korunması, kültürel ekonomik alanda yeni atılımların önünün açılmasını sağlayacak yepyeni bir inşa ve restorasyon sürecine giriyoruz. Bunun için önümüze engel çıkaracaklar. Daha ilk günden biz yeni Türkiye derken, gerek Kobani olaylarıyla, gerek başka mesajlarla eski Türkiye'yi inşa etmek isteyenler çıkabilecek. Onlara karşı da bütün gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz''

''Denetim elemanının işverenin çayını içmesi bile haramdır''

Bakanlık ziyaretlerine değinen Davutoğlu, her bir Bakanlık ziyaretinde, öncelikle Bakanlıklar yapısını, ihtiyaç hissettiği yapısal reformları, sonra da spesifik konuları ele aldıklarını söyledi.

Bu kapsamda ilk Bakanlık ziyaretini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yaptığını belirten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Orada iş kazalarını ele aldık, asansör kazasının hemen sonrasındaydı. İşveren ve işçi sendikalarıyla toplandık, görüştük. Saatlerce görüştük Çalışma Bakanımızla birlikte. İşveren sendikalarına da işçi sendikalarına da 'Ne talep ediyorsanız söyleyin devlet olarak bunların hepsini yapacağız, yasal ne düzenleme istiyorsanız, teknik ne teşvik istiyorsanız, yeterki iş kazaları üzerinden vatandaşlarımızın böylesine katliam vari, cinayet vari olaylarına şahit olmayalım.' Çalışma ve Sosyal Bakanlığı denetimcilerine çok net mesajlar verdim, onlarla da toplandık. Şunu da söyledim, bir denetim elemanının denetim için gittiği yerde işverenin çayını içmesi bile haramdır. Çünkü bana bilgiler geldi, denetim elemanları, işverenin arabalarıyla gidiliyor, yemekler ikram ediliyor. Çayını bile içmesi haramdır, mazur görülemez. Denetim elemanı gidecek ve orada objektif olarak bu denetimleri yapacak.''

''Her türlü adli, idari soruşturma yapılacak''

Yeni yasal düzenlemelerle, iş kazalarıyla ilgili büyük bir şura toplantısı hazırlıkları içindeyken Ermenek'te vahim kazayı yaşadıklarını anlatan Davutoğlu, kendisinin de doğduğu yere 40-50 kilometre ötedeki, oradaki dağda çok zor şartlarda yaşayan insanların nasıl büyük çileler içinde çalıştıklarını bildiğini söyledi.

Türkiye'de bazı bölgelerinde mahrumiyetten bahsedildiğini ifade eden Davutoğlu, konuşmasında ''Oralar gerçek, o mahrumiyetlerin çok ötesinde mahrumiyetler yaşamıştır, tanımıştır, onun için büyük göçler vermiştir. Hala zor şartlarda yaşarlar. Onların o zor şartlarda yaşamalarından kaynaklanan, iş sahibi olma ihtiyacını kendi rantı için kullanan işveren kesinlikle hesaba çekilecektir'' ifadesine yer verdi.

''Şikayet için özel bir hat oluşturacağız''

Devletin tedbirler aldıklarını, maden işçilerin haklarını genişlettiklerini, ''6 saatten fazla çalışamaz '' dediklerini anımsatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

''Bu şu demek değildir, buradaki işverenlerimize tekrar sesleniyorum, Bu kural geldiğinde, bu 6 saati etkin kullanmak için maden işçilerini yerin 200-300 metre altında yemek yeme zorunluluğu getirme demek değildir. Buna kimsenin hakkı yok. Daha ilk gün, maden açıldıktan sonraki ilk günde bu baskı, bu zorunluluk gibi, böyle bir baskı ile karşılaşıldığında bu gayriinsanidir. İnsanlık onuruna aykırıdır. Her türlü adli idari soruşturma yapılacak. Bizim her bir vatandaşımızın canı bize emanettir ama buradan bütün işçilerimize de seslenmek istiyorum. Dün orada ailelerle kucaklaştığımızda sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte, bunları anlattıklarında ve tedbir almamız talep edildiğinde niye dedim şikayet etmediniz, niye bizi haberdar etmediniz, böyle bir olayın varlığından. Daha ilk birkaç günlük, ilk maden açıldığında. 

Şimdi yeni bir uygulama başlatmayı düşünüyoruz. BİMER Başbakanlığa zaten her an hazır bir iletişim kanalı var. İş kazalarıyla ilgili, herhangi bir iş yerinde bizim işçilere tanıdığımız hakların ihlal edildiği vaki olursa doğrudan şikayet edecekleri özel bir hat oluşturacağız. Doğrudan şikayet edecekler. 'Şurada uygun şartlarda olmayan asansörle taşınmamız istendi' Anında o iş yerini kapatırız. 'Şurada madenin altında bize yemek yedirildi'. Anında tedbir alırız. ''

''Vatandaşlara angarya muamelesi yapılamaz''

Toplumda bir zihniyet değişimine ihtiyaç olduğunu  belirten Davutoğlu, Isparta'daki trafik kazasıyla ilgili de şu değerlendirmede bulundu:

''Son Akşehir'den Yalvaç'a giden kardeşlerimiz, hanım kardeşlerimiz, elma toplamaya rızık için gidiyor ama hırslı bir nakliyeci diyeyim, taşıyıcı, kendisi şoför olarak vefat etti. İki minübüsü birleştirip 24 kişilik yerine 46 kişiyi koyuyor, bu nasıl hırstır? Ve bu jandarma kontrolünü geçtikten sonra yapılıyor yani devleti aldatıyor, jandarma kontrol ediyor geçtikten sonra değiştiriyor. Burada şunu açık bir şekilde görüyoruz. Nasıl yasal tedbir alırsak alalım, bir zihniyet değişimine de ihtiyaç var, Vatandaşlarımızın kendi haklarını koruma bilincine ihtiyaç var. Bir kez daha buradan bütün vatandaşlarımıza emekçilerimize sesleniyorum, hiçbir yerde size angarya muamelesi yapılamaz, bildirin, bize yardımcı olun ki bu tür teşebbüslere kalkışanlar en başından engellensin. Biz yasal her türlü tedbiri aldık, almaya devam edeceğiz.''

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını ziyaret ettiğinde madencilerle ve maden şirketleri ile konuştuğunu anlatan Davutoğlu, yeni yasadan doğan bazı sıkıntılar varsa bunları aşacaklarını söylediğini kaydetti.

Davutoğlu, ''Çünkü bir çok madenin kapatılma riski söz konusuydu. Bundan sonrada yakından takip edeceğiz. her türlü tedbiri almaya kararlıyız'' dedi.

HABERE YORUM KAT