1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Çöl rüyası: “Serap”...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Çöl rüyası: “Serap”...

10 Aralık 2009 Perşembe 01:48A+A-

Serap Eser isimli lise öğrencisinin, ateşe verilmiş otobüsten çıkartıldıktan sonraki resimleri, tam bir şoktu...

Derisi, kurutulmuş bir gülün yaprakları gibi kıvrım kıvrım yanmış, vesikalık resimlerindeki yüz olmaktan çıkmış bir yüz... Yüz, kırılır mı? Yandığında kırılıyor demek ki. Yanmış ve kırık ve dökülmüş bir yüz... Oysa insan yüzünde, Allah’ın “Cemil” ismi şerifi tecelli eder. Yüz, ziyarettir. İnsanı insana buyur eden, insanı sonsuzluğa davet eden bir kapıdır yüz... Ne var ki; yanmış, yakılmış her yüz, insanın insana dair kaybettiği yol, yitirdiği kapı anlamında... Serap, çölde görülen su düşü demek... Nefretlerle ve kinle çölleşmiş kalplerimizde, titrek bir barış rüyasıydı Serap... Yandı, bitti kül oldu...

Serap Eser, dahil olmadığı, tarafı olmadığı halde, teröre kurban gitti.

Allah rahmet eylesin, ailesine ve yakınlarına taziyelerimizi ve dualarımızı söylemekten başka elimizden ne gelir? Terörün karşısında bizim gibi sivil insanların elinden gelebilecek pek de bir şey yok. O otobüste olmamak şeklinde bir şans belki, bir nimet, çok şükür bugün de sağ salim eve dönebildi çocuklarımız şeklinde edilgenliğin en dibinde bir sığınış... Sığınış... Nereye ve kime? Tabii ki bu şartlar altında bizi ancak Allah korur... Gerisi? Sahipsizlik. Kimsesizlik. Kader...

Terör, kader midir? Deprem gibi, yanardağ patlaması gibi, aniden bastıran bir sel felaketi gibi bir şey midir terör? Yoksa sebepleri ve sonuçları üzerinde ciddi kafa yorup, mücadele edilebilecek bir mevzu mudur?

Terörün sebepleri ve bugün yaşadığımız şiddetin kökeni üzerine düşünmek, bunun üzerine cesaretle gitmek gerek elbette... Ama aynı soğukkanlı terörü çözümleme performansı, terörü makul ve normal bir şeye dönüştüremez...

Bugün sokaklarda terör yaratanların, zamanında devlet terörüne uğramış kişiler olması, Serap’ın yakılmasını açıklamaya yetmiyor. Köyleri yakılmış, evleri dağıtılmış, işkenceye uğratılmış, gözaltındayken kaybolmuş, sürülmüş, hatta öldürülmüş olmak... Mağdur ve mazlumlara, ellerine geçen ilk fırsatta şiddet hakkını verir mi? Serap’ın akrabalarından birisinin kalkıp da, sadece Kürt olduğu gerekçesiyle yoldan geçen bir adamı alnından vurması nasıl hak değilse... Babası gözaltındayken işkenceye uğramış bir gencin, sokaktan geçen otobüsü ateşe vermesi de o kadar hak değil... Bugünkü terörün sebepleri üzerinde düşünelim derken... Son on yıla, son otuz yıla bakalım derken... Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanmış işkenceleri unutmayalım derken... Bu soğukkanlı ve çözüm taraftarı duruşumuzun, giderek bugün yaşananları olumlayan, “e tabi olacak tüm bunlar” şeklinde üstenci bir dile dönüşmesi çok tehlikelidir...

Mazlum ve mağdur olmak, ele geçen en yakın imkanda, zalim ve gaddar olmayı hak ettirmez kimseye...

Serap Eser’in yakılarak katledilişine hiç olmazsa, samimiyetle “üzgünüz” denebilirdi... Hâlâ da denebilir...

Serap’ın yakılarak öldürülmesine üzülmek, bizi anında faşist-anında ulusalcı-anında ergenekoncu-anında açılım karşıtı yapmaz. Ama Serap’ın yakılarak öldürülmesine üzülmek, bizi anında vicdan sahibi bir insan kılar...

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT