1. HABERLER

  2. HABER

  3. Çin'in Arap ülkelerine yönelik politikaları yeni bir tehdit mi?
Çin'in Arap ülkelerine yönelik politikaları yeni bir tehdit mi?

Çin'in Arap ülkelerine yönelik politikaları yeni bir tehdit mi?

Ahmet Varol, Çin'in Arap ülkelerine yönelik siyasi ve ekonomik adımlarını değerlendiriyor.

16 Aralık 2022 Cuma 10:30A+A-

Ahmet Varol / Yeni Akit

Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi

9 Aralık 2022’de Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da “Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi” adıyla, Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping ve birçok Arap ülkesi liderinin katıldığı işbirliği toplantısı gerçekleştirildi. Bu toplantı, bu isimle düzenlenen ve Çin Cumhurbaşkanı ile Arap ülkelerinin önemli bir kısmının liderlerini bir toplantıda buluşturan nitelikteki ilk toplantıydı. Daha önce tabii Çin’in Arap ülkeleriyle ikili görüşme ve anlaşmaları olmuştu.

Suudi Arabistan, 21 Mayıs 2017 tarihinde de “ABD-Arap İslam Zirvesi” başlığıyla düzenlenen bir uluslararası toplantıya ev sahipliği yapmıştı. Oradaki toplantının adında “İslam” kelimesinin de kullanılması suretiyle toplantının Arap dünyasının belirlediği çerçeveyi aşan tüm İslam dünyasıyla ABD’nin ilişkilerini yeniden düzenleme ve işbirliğini artırma amacının gözetildiği intibaı verilmeye çalışılmıştı. Ancak o toplantıda ilişkileri yeniden düzenleme ve işbirliğini artırma prensibine dayalı bir fikir alışverişinden ziyade eski ABD Başkanı Donald Trump’ın genelde İslam, özelde Arap dünyasına bilhassa İsrail işgal rejimiyle ilişkileri normalleştirme konusunda verdiği talimatlar öne çıkmıştı.

Geçtiğimiz Temmuz ayında da ABD’nin mevcut başkanı Joe Biden bir Suudi Arabistan ziyareti gerçekleştirdi. Onun bu ziyaretinde de öncelikli amaçlar arasında işgal rejimiyle ilişkilerin normalleştirilmesi faaliyetlerine hız verilmesi ve bu konuda Suudi Arabistan’ın da ikna edilmesi vardı. Ancak özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı ve küresel ekonomik krizden kaynaklanan sorunların aşılması için işbirliğini güçlendirme amacı ilk sırada yer alıyordu. Fakat Biden o zaman bu ziyaretten umduğunu elde edemeyip çantası boş bir vaziyette geri dönmek zorunda kaldı. Bu durum ABD’nin özellikle Arap dünyası üzerinde siyasi ve ekonomik baskı gücünü eskisi kadar sürdüremediğini ortaya koyması açısından dikkat çekiciydi. Sonrasında petrol piyasasıyla ilgili çalkantılara son verme girişimlerinden de Biden istediği sonucu elde edemedi.

Onun bu girişimlerinden umduğunu elde edememesinden sonra Çin’in bölgeye ipini uzatması ve Arap ülkeleri liderlerinin de ilgi duymaları iki taraflı hesaplara işaret etmektedir. Görüldüğü kadarıyla Arap dünyası artık kendini tümüyle ABD’ye ve Avrupa’ya eli mahkum halde görmek istemiyor. Bunun yerine elinde başka seçeneklerin de olmasını, herhangi bir girişiminden umduğunu elde edememesi durumunda gidebileceği başka kapıların da bulunmasını istiyor. Çin ise küresel çaptaki güç ve hakimiyet yarışında yeni ataklar gerçekleştirme ve saha kapma çabalarını artırmak için bütün fırsatları değerlendirmeye çalışıyor.

Toplantı ve görüşmelerde kullanılan üslupta bir değişim olduğu dikkatten kaçmadı. Eski ABD Başkanı Trump tamamen talimat verme ve telkinde bulunma havası içindeydi. “Zirve” adı verilen toplantıda karşısına aldığı yöneticilere, “Ben sizin efendinizim, istediğimi yapmak zorundasınız!” der gibi bir hava ile konuşuyordu. Bunu biraz Trump’ın tarzı olarak da kabul edebiliriz. Ama onun dönemindeki ABD siyasetiyle de ilgisi var.

Biden biraz daha pazarlık havası içindeydi ama yine kendini üstte görüyor, muhataplarına tepeden baktığını hissettiriyordu.

Çin Cumhurbaşkanının üslubu, ortak zeminde buluşanların işbirliği çabası havası vermeye çalışıyordu. Ama bunun da biraz hadisenin kamuoyuna yansıyan yanı olduğunu, Çin’e hakim zihniyetin de sömürgeci bir zihniyet olduğunu ve diğer küresel güçlerle saha kapma yarışı içinde olduğunu, kazığı çakmayı başarması durumunda yaptırım gücünü siyasi bir baskı aracı olarak kullanmaktan çekinmeyeceğini dikkatten uzak tutmamak gerekir.

Zirvede başta Suudi Arabistan olmak üzere muhtelif Arap ülkeleriyle Çin arasında ekonomik işbirliğini geliştirme amacına yönelik anlaşmalar da imzalandı. Yayınlanan bildiri özellikle “Tayvan’ın Çin topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğu ilkesine bağlı kalınacağı” ifadesi siyasi tavırları yansıtması açısından da dikkat çekiciydi. Bir sonraki zirvenin Çin’in başkenti Pekin’de düzenlenmesi kararlaştırıldı.

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT