1. YAZARLAR

  2. Fahrettin Altun

  3. CHP ve ortanın demokrasisi
Fahrettin Altun

Fahrettin Altun

Yazarın Tüm Yazıları >

CHP ve ortanın demokrasisi

01 Mart 2008 Cumartesi 03:27A+A-

'CHP demek Türkiye demektir. Gün de Türkiye'ye sahip çıkma günüdür." Bu cümleler, 22 Temmuz seçimleri sonrasında, parti lideri Deniz Baykal'ı muhaliflerine karşı koruma çabasındaki bir CHP sevdalısına ait.

"İşbirlikçi sermayenin ve liberal demokrat gericilerin düşmanı", "yurtsever", "laik" ve "Kemalist" Baykal, tam da bu özellikleri dolayısıyla "bu hassas dönem"de CHP'nin başında kalmalı, muhalefetini sürdürmeye devam etmelidir. Türk siyasi tarihi söz konusu edildiğinde, CHP ve muhalefet kavramlarını bir arada kullanmak kulağa pek de hoş gelmiyor. CHP, nihayetinde devletin kurucu partisi ve uzun dönemde "devletin iktidarı"nı, "rejimin tapusu"nu elinde bulundurduğu iddiası ile siyaset yaptı. Devlet-parti özdeşliğinin sağlandığı tek parti döneminde siyaset evinin tek mukimi CHP idi. Akabinde eve misafirler gelmeye başladıysa da hem CHP hem bürokratik oligarşi nezdinde evin sahibi değişmedi.

Fakat bu mülkiyet hissine rağmen CHP, muhalefette olduğu hissiyatından da bir türlü kurtaramadı kendisini. Subaylarına "kimse işitmesin, millet düşmanınızdır" diyen İsmet Paşa'nın hissiyatını CHP'nin en çok oy almış "halkçı lideri" Bülent Ecevit, "CHP, halkın çoğunluğuyla iktidara gelse bile daha bir süre muhalefette kalacaktır" cümlesiyle bir kez daha ortaya koymuş oldu. CHP'nin muhalifliği devlet-parti özdeşliğinin yaşandığı altın-çağa dönüldüğü vakit son bulabilecek türden bir muhaliflik de değil. Zira, CHP'nin siyasi projesi yeni bir millet yaratma projesiydi ve eskisi dönüşüp yenisi yaratılana kadar CHP'nin muhalefeti yaşamaya devam edecek bir muhalefettir. CHP'nin bu ikilemi, onun kimliğinin inşası ve izharında da karşımıza çıkar. CHP, ne zihniyeti ne de dayandığı toplumsal taban itibarıyla solcu bir parti olarak nitelenemezse de, bugünün Türkiye'sinde CHP, hâlâ sol siyaset sahnesi içerisinde konumlandırılıyor. Üstelik bu durumun Türkiye ve Türk solu açısından yarattığı tahribat hesaba katılmaksızın yapılıyor bu. CHP'nin sol bir siyasi çizgide tanımlanmaya başlanması 1965'e kadar geri gider. Parti, ilk olarak o tarihte kendisini "ortanın solu"nda konumlandırır. Bu konumlandırma, hem tek parti döneminin hem de bugünün CHP'sinin anlaşılması açısından son derece mühimdir. CHP'nin milli şefi İsmet İnönü, "biz aslında laikiz dediğimiz günden beri ortanın solundayız. Halkçıysan ortanın solunda olursun" açıklaması ve bu açıklamadan bir süre sonra verdiği "CHP devletçi bir partidir ve o nedenle ortanın solunda olmak zorundadır" şeklindeki beyanı ile partisinin pozisyonunu son derece açık bir biçimde ortaya koymuştur. İsmet İnönü'nün bu açıklamalarının temsil değeri oldukça yüksektir ve CHP'nin siyasi duruşunu, Türk siyasetindeki misyonunu net bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu ifadeler, CHP'nin bünyesine dahil olan bütün yeni unsurlara rağmen özünde nasıl değişmeden kalabildiğini göstermektedir. Zira Türkiye'nin bir dönem resmî akidelerini oluşturmuş olan CHP, uzun vadede varlığını bu resmi akîdenin 1930'lardaki formuyla korumaya adamıştır.

'Altı ok' yeniden konuşulmalı

CHP'nin altı oku, sadece kurucu bir partinin resmî kutsallarına işaret etmesi anlamında değil, Deniz Baykal'ın özellikle 2005 sonrasında sergilemeye başladığı demokrasi karşıtı, totaliter sistem savunusuna dayanan, özgürlüklerin kısıtlanması talebi çerçevesinde şekillenen yaklaşımlarını anlamak açısından yeniden konuşulması gereken ilkeler olarak karşımızda duruyor. Çünkü bu altı ilke, aslında tek bir ilkeye dayanmakta, tam da bu nedenle, İsmet İnönü "tam sol"a karşı panzehir olarak gördüğü "ortanın solu" mucizesini temellendirirken bile rastgele üç ilkeyi öne sürebilmektedir.

Cumhuriyetçilik, devletçilik, laiklik, halkçılık, inkılapçılık ve milliyetçilik gerçekten de birbirlerini bütünleyen ilkeler olarak formüle edildi. Kendisini bir imparatorluğa karşı tanımlayan yeni bir ulus-devlet çıkıyordu sahneye ve kendisini cumhuriyet olarak addediyordu. Devlet kendisini toplumun, ekonominin, siyasetin ve gündelik hayatın merkezine koyuyor, devletin toplumun, toplumun bireyin önünde olduğu bir siyasal ontoloji inşa ediliyordu. Bu devlet varlığını Osmanlı'nın siyasi, ideolojik ve kültürel mirasının reddine dayandırıyor, bu miras içerisinde merkezî bir öge olarak görülen din, toplumsal ve siyasal alandan bütünüyle dışarı çıkarılıyordu. Bir "halk"a dayanmak durumunda olan bu yeni devlet, kendi ihtiyaçları doğrultusunda milleti biçimlendirmeye, resmi akideler çerçevesinde halkı aydınlatmaya çalışacaktı. Bu süreç, yukarıdan aşağıya, baskıcı, hızlı ve halka rağmen gerçekleştirildi. Ve tüm bunlar coğrafi, kültürel, dilsel ve daha sonra etnik temelde bir Türklük vurgusu etrafında şekillendirildi.

Tek parti döneminin muktedir partisi CHP, o dönemde edindiği reflekslerle yıllardır Türk siyaset sahnesinde arz-ı endam ediyor. Ediyor etmesine ama, çoğu zaman siyaset sahnesinin diğer oyuncuları gibi bir oyuncu olmayı kabul etmiyor ve siyasetin yargıçlığına soyunuyor. Bu nedenle de her kriz döneminde demokrasinin karşısında konumlandırıyor. Zira Baykal'ın geçtiğimiz günlerde ifade ettiği gibi Cumhuriyet'in demokrasi ile gelmediğini, dolayısıyla da demokrasiye kurban edilemeyeceğini iddia ediyor. Fakat ne yazık ki, Baykal'ın CHP'si, 1930'lu, 40'lı yılların CHP'sinin söylemini tekrarlıyor. CHP, bugün başka bir imkâna sahipmiş gibi de görünmüyor. CHP, krize oynuyor ve siyasette yaratılacak olağanüstü hâlin daha önce olduğu gibi kendi önünü açacağını düşünüyor ve sürekli bürokratik oligarşinin önceliklerini esas alıyor.

Bunun yanında CHP, tek-parti döneminin mağrurluğunu devşirerek yaşadığı siyasal felçleri örtmeye çalışıyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in 22 Temmuz seçim sonuçlarını "hiçbir mantığın izah edemeyeceği"ni iddia etmesi ile 1954 seçimleri öncesinde dönemin CHP liderinin "halkın 1950'de aldığı yanlış kararın bu seçimlerde düzeleceği" yönündeki beyanı arasında süreklilik son derece açıktır. CHP bugün ne yazık ki bütün uğraşını siyasette oyunun kurallarının tek taraflı olarak değiştirilmesine hamleden bir parti konumundadır. Böyle olduğu müddetçe CHP'nin demokratlığından söz edilemez. Ne kadar solcu olabilirse o kadar demokrat olabilir. Fakat tıpkı bir dönem tam sola karşı mücadele etmek için "ortanın solu" taktiğini uyguladığı gibi belki bir gün "tam demokrasi"ye karşı mücadele etmek için "ortanın demokrasisi"ni, tam özgürlüğe karşı mücadele etmek için "ortanın özgürlüğü"nü şifa niyetine önümüze sürebilir.

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT