1. YAZARLAR

  2. Ali H. Aslan

  3. Çay partileriyle işgalcilerle Amerika nereye?
Ali H. Aslan

Ali H. Aslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Çay partileriyle işgalcilerle Amerika nereye?

17 Ekim 2011 Pazartesi 00:21A+A-

Amerika'da derin ekonomik buhran kuyusundan bir türlü çıkılamayışı siyasi kutuplaşmaları körüklerken, farklı toplumsal hareketlerin de doğmasına vesile oluyor.

Bu hareketlerin şüphesiz en önde gelenlerinden biri, son birkaç yılda adından çok söz ettiren, muhafazakâr sağ cenahtan neş'et eden 'Çay Partisi' hareketiydi. Sıkı paracı çizgisiyle bilinen hareket, Cumhuriyetçi Parti'ye balans ayarı yaptı. Şimdilerde ise Mısır Tahrir Meydanı devrimcilerinden ilhamla New York'taki Zuccotti Park'ını kendine mesken edinen bir başkaldırı hareketi gündemde. İlerici sol endeksli grupların fişeğini tutuşturduğu 'Wall Street'i İşgal Et' furyası, ileride Demokratik Parti cenahında benzer tesirler icra ederse şaşırmam. Zira başlangıçta saman alevi gibi parlayıp söneceği sanılan protestolar kısa zamanda genişleyerek, Amerika'nın diğer şehirleri şöyle dursun, Avrupa'ya bile sıçradı.

Haddizatında Çay Partisi (Tea Party) ve 'Wall Street'i İşgal Et' (Occupy Wall Street), ülkenin sistemik sorunlarına nispeten radikal öneriler getiren, bir nevi toplu sitem hareketi olmaları cihetiyle benzeşiyor. Temel farkları ise neredeyse zıt ideolojik çizgileri ve toplum tabanlarından dolayı, çıbanın başı olarak farklı adresleri işaret ediyor olmaları. En basite indirgenmiş haliyle, 'Çay Partisi' kamu maliyesi yönetimindeki başıbozukluğu ve israfı temel sorun olarak görüyor. 'Wall Street'i İşgal Et' ise büyük sermaye gruplarının aşırı hırslarıyla 'rabbena hep bana' diyerek ülkeyi hortumladığını öne sürüyor. Pastanın büyük kısmını yiyen yüzde 1'lik süper zengin kesime, kalan yüzde 99 adına isyan bayrağı açıyor.

İşin gerçeği, sorunların kaynağı noktasında her iki hareket de doğru yerlere işaret ediyor. Ancak çok daha genel sistemik mahiyet taşıyan arızanın sadece kendi cenahlarından görülen kısmını nazara veriyorlar. O nedenle önerdikleri çözümler, yapıcılıktan ve gerçekçilikten uzak. Amerikan halkının ana damarının meydanlara ilk çıktığında çoğu tespitini beğendiği 'Çay Partisi' hareketinden artık soğuması bundandı. Bardağı taşıran son damla, yaz aylarındaki bütçe denkleştirme pazarlıkları sürecinde Cumhuriyetçi Parti'deki artan etkilerini neredeyse 'devletin kapısına kilit asalım' yönünde kullanmaları oldu. Zira Kongre'de yaşananlar ve çıkan güdük karar, ülkenin kredi notunun ilk kez düşürülmesine sebebiyet verdi. Time dergisinin son anketine göre, 'Çay Partisi'ni beğenenlerin tam iki katı oranla, halkın yüzde 54'ünün olumlu baktığı 'Wall Street'i İşgal Et' furyası da, siyaset ve çözüm üretme noktasına gelindiğinde benzer hayal kırıklığına yol açabilir.

Cumhuriyetçiler, Başkan Barack Obama'nın yaklaşan seçimde solcu tabanını hareketlendirmek için ülkedeki tartışmayı sınıfsal çıkar çatışması boyutuna taşıdığını, Wall Street'i İşgal Et kampanyasının da bunun sonuçlarından ve araçlarından biri olduğunu öne sürüyor. Ancak gelişmeler Beyaz Saray için en az fırsatlar kadar riskler de içeriyor. Zira kendisini değişimci olarak pazarlayıp iktidara gelen Obama'nın ne şiş yansın ne kebap türü ürkek politikalarından dolayı tabanıyla arası biraz açık. Hatta kimi gözlemciye göre, son protestolar aksiyoner solcuların statükonun bir parçası olan Demokratik Parti'den ve Obama'dan da sıdkı sıyrılarak bağımsızlığını ilan ettiğinin göstergesi. Nitekim birçok eylemci, Obama'dan da lafını esirgemiyor. Beyaz Saray'a eleştiriler, özellikle reform garantisi alınmadan büyük devlet yardımlarıyla batmaktan kurtarılan bankalar ve başta Hazine Bakanı Timothy Geithner olmak üzere yönetimin kilit noktalarına Truva Atı gibi yerleştirilen eski Wall Street'liler konularında yoğunlaşıyor.

Ülkede işlerin iyi gitmediğine herkes hemfikir

Cumhuriyetçilerin olan bitene ilişkin tavırları da incelenmeye değer. Büyük sermaye odaklarına Demokratlardan da yakın bağlarıyla bilinen ve özel sektörün en büyük avukatlarından olan Cumhuriyetçi Parti'nin Wall Street karşıtı eylemlere ilk tepkisi tabiatıyla daha ziyade eleştirel oldu. Mesela başkan aday adaylarından Herman Cain, protestoları 'gayri-Amerikan' olarak nitelendirdi. Ancak önceleri hippi, anarşist ve aşırı solcu imajı veren harekete bazı sendikaların da destek vermesi ve halkın tasvip etmeye başlaması, Cumhuriyetçilerin de tavırlarını biraz yumuşatmasına yol açtı. Başkanlık yarışının favori isimlerinden Mitt Romney'nin geçenlerde New Hampshire'daki bir toplantıda protestocuların jargonunu kullanarak 'Amerika'daki yüzde 99'un durumundan endişeliyim' demesi dikkat çekti.

Adı ister çay particisi, ister Wall Street işgalcisi olsun, Amerikan halkının kalkışmacı genlerinin depreşmiş olması, statükoya bel bağlayanlar için iyi haber değil. Herkesten evvel, birbiriyle kavga edip dursalar da aslında plütokrasinin farklı yorumlarını temsilden öteye geçemeyen Demokratik ve Cumhuriyetçi partiler kendini yenilemeli. Fakat müesses nizamın temel azaları olan bu partilerin sistemden kendilerini soyutlayarak arızaları çözme ihtimali çok zayıf.

Ülkede işlerin iyi gitmediğine herkes hemfikir. Çözüm noktasında tam bir mutabakat ise yok. Halk, kaptan köşkünde gemiyi buzullara kim çarptırarak su aldırdı diye tartışan değil, batmaması için gerekirse siyasi hayatlarını tehlikeye atacak liderler görmek istiyor. Göremediği için de, hem Amerikan Kongresi'nin hem Beyaz Saray'ın beğeni puanları en düşük seviyelerde seyrediyor. Diğer yandan, halk dahil hiçbir oyuncu, iyileşmek için elzem acı ilaçları içmeye yanaşmıyor. Herkes kendi kesiminin yeterince fedakârlık yaptığına, sıranın diğerlerinde olduğuna inanıyor. Çözüm, herkesi birden acıtacak köklü reformlar. Ama ben Amerika'nın bıçak gerçekten kemiğe dayanmadan bunu becerebileceğini sanmıyorum.

ZAMAN 

YAZIYA YORUM KAT