1. YAZARLAR

  2. Mehmet Altan

  3. Bingöl’den Aktütün’e
Mehmet Altan

Mehmet Altan

Yazarın Tüm Yazıları >

Bingöl’den Aktütün’e

30 Ekim 2008 Perşembe 12:46A+A-

Cumartesi sabahının ilk saatlerinden Pazartesi akşamına kadar... Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın, 'Büyük resim' içindeki yeri ve önemi belki daha sonra daha fazla fark edilecek olan Afganistan gezisindeydim.

Bu gezinin ve Afganistan'ın 'Büyük Satranç Tahtası'ndaki konumunu ve Kabil'den Mezar-ı Şerif'e o coğrafyanın insanı yer çekimsiz bırakan izlenimlerini yeri geldikçe anlatırım.

Ne var ki, Türkiye dış dünyada kargaşanın egemen olduğu kaotik bölgelerde 'boy gösterirken', içerde kendi 'virüslerinden' arınamıyor.

Ben burada yokken olup bitenleri daha yakından mercek altına aldığım dün sabah, 'Kürt Sorunu'nu bitirecek olan bir barışın önüne geçmek için 25 Mayıs 1993 yılında Bingöl'de öldürtülen ve sorumluları hala ortaya çıkarılmamış olan 33 asker konusunun yeniden gündeme geldiğini gördüm...

Ve ne gariptir bu mesele, Genelkurmay'ın 'Aktütün Baskını'nda her şey fevkaladeydi' açıklamasına denk geldi. 1993'den 2008'e...

Dışarılarda hareketliyiz ama içerlerde hep aynı yerlerde gibiyiz... 'Virüs' dediğim bu.

* * *

Ümit Fırat Neşe Düzel'e anlatıyor:

'25 Mayıs 1993... Bakanlar Kurulu ilk kez gerçek bir af için toplandı. O gün derin devlet PKK'ya sahte bilgi verip 33 erin öldürülmesini sağladı. 17 yıl geçti bir daha çözüme hiç bu kadar yaklaşılmadı.'

Avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada Abdullah Öcalan da, o dönemde de söz konusu olan bir 'PKK- Ergenekon' ilişkisinden söz ediyor:

'Sonra ortaya çıktı ki PKK içindeki krizin aşılamamasının nedeni, bunların çözümün gelişmesini istemeyen güçlerle ilişki halinde olması, Ergenekon ve Veli Küçük'le bağlantılarıydı.' Sabah sabah üşenmeyip kalktım... 1993 yılı dosyalarını buldum.

28 Mayıs 1993 tarihli 'Bu neyin vahşeti?' başlıklı yazıyı ve sonraki birkaçını bu konuya ayırmışım...

Aktütün baskınındakini andıran ve hala cevaplanmayan sorular, sorular, sorular... Bazılarını anımsatayım.

* * *

33 gencecik çocuğumuz Malatya'da eğitimlerini bitirmiş... Erzurum'a sevk ediliyorlar... Yolları kesiliyor ve katlediliyorlar. On beş yıl önceki 28 Mayıs 1993 tarihli yazıda soruyorum:

'Askerlerin can güvenlikleri sağlanmadan nasıl böyle korumasız bir halde yollara çıkarıldığı henüz anlaşılmış değil. Üstelik bazı rivayetlere göre böyle bir saldırının yapılabileceği istihbaratı da varmış.

Vatandaşını teröristlerden koruyamayan bir devlet ile askerini koruyamayan bir ordu imajı nasıl doğdu, herhalde bu araştırılacak...

Bunu, sadece askeri yetkililerin söylediği gibi 'yolun virajlı' olmasına bağlayamayız herhalde.'

Şunu da ekleyeyim, terhis olan askerlerin evlerine 'uçakla' gönderilmesini isteyen karara rağmen 33 er korumasız bir halde ve otobüsle Erzincan'a gönderiliyor. O 'emri' acaba kim vermişti?

* * *

Yukarıdaki yazıdan iki gün sonra, 30 Mayıs 1993 tarihli 'Saray Eğleniyor' başlıklı yazıda, 33 askerimizle ilgili aldırmazlığa karşı öfkem kendini şu cümlede ifade ediyor:

'33 askerini koruyamayan ama üç kez darbe yapan bir ordumuz var.'

O sırada neler yaşayacağımızdan...

28 Şubat'tan...

27 Nisan e-muhtırasından haberdar değiliz...

Hala sebebi anlaşılamayan Gabar'daki şehit düşen askerlerimizden...

Dağlıca'dan, Aktütün'den de...

* * *

13 Haziran 1993 tarihli yazımın başlığı da gene '33 şehit er ve DYP Kongresi'.

Çünkü 12 Haziran tarihli gazetelerde Bingöl Emniyet Müdürlüğü'nün 'gizli' bir istihbarat raporu yer alıyor: '12 Haziran tarihli gazetelerde yer alan Bingöl Emniyet Müdürlüğü'nün 21 Mayıs tarihli 'gizli' istihbarat raporu 'gerçek ve ağır bir ihmalin' olduğunu belgeledi.

Bingöl-Elazığ karayolunun kesileceği olaydan 4 gün önce haber alınmış ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, Genelkurmay'a, Milli Güvenlik Kurulu'na, Başbakanlık'a, İçişleri'ne, Milli İstihbarat'a ve Jandarma'ya bildirilmişti.

Ancak bu hiç bir işe yaramadı. Önceden öğrenildiği gibi PKK 25 Mayıs günü Bingöl-Elazığ yolunu kesti. Ve kente 20 kilometre mesafede korumasız 33 gencecik erimizi ve 5 vatandaşımızı kurşuna dizdi.'

* * *

Sonra tıpkı son zamanlardaki yazılarda olduğu gibi şunları ilave etmişim:

'Bu skandala rağmen gene de sorumlu bulunamayacaktır. Evvelden haber verilmesine rağmen önlem almayanlar, tutamaksız gençlerimizin boş yere öldürülmesinde dahli olanlar, bir kere daha geleneksel yalan siyasetiyle gizlenecek...

Halktan kopuk asker-sivil bürokratik egemenlik, olayın sorumlusunu bile bile içinde saklayacak.'

Tabii bütün bunlar olup biterken tavana bakan Ankaralı siyasetçileri de unutmamak gerek.

O sıralarda da iktidarda güya birileri vardı.

Askerlerin 'resmi açılmalarına' göre Aktütün'de ihmal yokmuş... Peki, Bingöl'de var mıydı?

Tabii ki orada da yoktur. Bunlar gazete tevatürleri. Ya Gabar'da?

Doksan bin askerimizin tek kurşun atmadan donarak öldüğü 1915'de Sarıkamış'ta? 

* * * 

Tatsız bir döneme yeniden girmiş bulunuyoruz.

Gündemin ilk sırasında Kürt Sorunu var.

Kürt Sorunu nasıl çözülür?

Cevap çok net:

24 Mayıs 1993 tarihinde 33 askerimizi 'derin' bir dayanışma içinde katlettirerek 'Barış'ı kurşunlayanları ortaya çıkararak.

Sahiden...

Kim bu 'barış düşmanları?'

Ya da içimizden atamadığımız 'virütük savaş hastalığının' virüsleri.

Kim bunlar?

Ve niye savaşın sürmesini, insanların ölmesini bu kadar çok istiyorlar?

STAR

YAZIYA YORUM KAT