1. YAZARLAR

  2. Fehmi Huveydi

  3. Batı'nın 'terör' tanımı, Doğu'nun 'direnişi'
Fehmi Huveydi

Fehmi Huveydi

Yazarın Tüm Yazıları >

Batı'nın 'terör' tanımı, Doğu'nun 'direnişi'

07 Ekim 2010 Perşembe 00:43A+A-

Doğu haksız biçimde göz ardı edilirken Batı'ya dünyanın merkezi gibi bakılıyor. Bu yaklaşım, 'terör' gibi kavramları da Batı tanımıyla sabitliyor. Filistin direnişine 'terör' denilirken, terörü İsrail yaptığında adı 'nefsi müdafaa' oluyor...

Katar’da El Cezire Araştırmalar Merkezi’nin ev sahipliğini yaptığı terör, direniş ve radikalizm konulu 48 saat süren bir atölyeye katılmıştım. Britanya’dan Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Konseyi’nin yanı sıra Exeter Üniversitesi Avrupa Müslümanları Araştırma Merkezi’nden 10’a yakın Britanyalı araştırmacı söz alırken, onların karşısında Irak, Suriye, Filistin, Sudan, Tunus, Moritanya ve Mısır’dan gelen 10 Arap araştırmacı vardı.

Katılımcıların hepsinin de saygın araştırmacılar olduğu atölyede, konu başlıklarını farklı yönleriyle ele almak için beş oturum gerçekleştirildi. Sonuncusu da diyaloğa ilişkin özetlere ve izlenimlere ayrıldı. Bu son oturumdaki konuşmacılardan biri olarak yaklaşımlarımı özetlemek istiyorum:

Öncelikle, Doğu ve Güney anlaşılmayacak ve haksız bir biçimde göz ardı edilirken, bizim sadece görüntümüze ve Batı’yla ilişkilerimize odaklanılmasına karşı hassasiyetimi gizlemiyorum. Bu hassasiyetin kaynağı, Batı’nın hayatımızda işgal ettiği aşırı merkezi role dair tedirginliğim. Bu merkezi rolün, itiraf etmek zorunda olduğumuz siyasi ve kültürel bir vakıayı yansıttığı doğru. Ancak ben bu vakıaya teslim olma değil, direnme çağrısı yapanlardanım. Bu vakıanın göz ardı edilmesini istemiyorum, fakat Batı’nın bütün dünya değil, bu dünyanın bir parçası olduğunu da hatırlatmayı isterim. Doğu’nun ve Güney’in temsil ettiği diğer parçanın rolünün canlandırılmasında çıkarımız olduğu kesin. Bu parça, Batı’yla dengeyi sağlama noktasında güvenilebilecek bir gelecek vaat eden güçleri içerir.

İkincisi, kavramlar sorununun çözümü yok çünkü kavram bir yandan çevrenin ve zamanın değişmesiyle, diğer yandan da gücün ve zayıflığın sonucunda değişir. Sözgelimi, İslam kültüründe ‘usulcü’ (köktenci) dini bilginin ve içtihatın en yüksek mertebesini temsil eden kişidir. Fakat bu kişi çağdaş söylemimizde, bir sanık ve siyasi şüpheli haline geliyor. Bir diğer örnekteyse, Filistinliler direniş sergilediğinde ‘terörist’ sayılırken, terörü İsrailliler yaptığında ‘meşru müdafaa’ deniliyor. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün eski lideri Yaser Arafat da bir dönem terörist olarak görülmüştü. Sonra Batı kendisinden hoşnut olunca, 1994’te Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü. Ancak Arafat ödün vermeyi sürdürmeyince İsrailliler onu zehirleyerek öldürdü. Bazı rejimlere göre kendilerine karşı çıkan herkes aşırılıkçı veya terörist. Dolayısıyla, kavramın anlamını güç-zayıflık denklemi dayatıyor. Tarih boyunca tarihi güçlüler yazmış, coğrafyayı onlar çizmiş, ötekilerle ilişkilerini tanımlayan kavramlara da hükmetmiştir.

Hep Batı’nın gündemi izlendi

Üçüncüsü, diyalog atölyesi ilk oturumdan itibaren 11 Eylül olaylarını ve sonuçlarını ele alarak Batı gündemine göre hare-ket etti. Arap dünyası birkaç ülkedeki terör örgütleri üzerin- den ele alındı. Fakat asıl terörü İsrailli yetkililerin uygulamalarında, Amerikan politikalarında ve despot rejimlerdeki baskıcı organlarının yaptıklarında görüyoruz. 2000’deki Aksa intifada sonrasında Filistin’de öldürülenlerin sayısı Dünya Ticaret Merkezi patlamasının kurbanlarının iki katı.

Dolayısıyla atölyenin öncelikli amacı, Arap dünyasının endişelerinden farklı olan Batılı endişeleri ele almaktı. Bizden istenen de bu endişelerini gidermenin veya sakinleştirmenin yolları üzerine Batılı araştırmacılarla diyalog kurmamızdı. Haliyle bunda bir sıkıntı yok, ancak amacın anlaşılır ve açık olması gerekir. (Katar gazetesi Şark, 4 Ekim 2010)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT