1. YAZARLAR

  2. Mustafa Şentop

  3. Başörtüsü ve inkılâp kanunlarına dair kısa bir ders
Mustafa Şentop

Mustafa Şentop

Yazarın Tüm Yazıları >

Başörtüsü ve inkılâp kanunlarına dair kısa bir ders

21 Şubat 2008 Perşembe 02:43A+A-

Türkiye'de herkesin kendisini bir uzman olarak gördüğü iki konu vardır: Din ve spor. Bu iki genel uzmanlık konusuna, Atatürk ilke ve inkılaplarını da eklemek gerekir.

Ülkemizde öğretim hayatının hemen hemen her sınıfında inkılap tarihi dersleri görüldüğü halde, Atatürk dönemi ve inkılaplar hakkında bu kadar keyfî ve kronolojik gerçeklerle uyuşmayan kişisel görüş açıklamalarına rastlanması, söz konusu dersin gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Biz, bu dersin, üniversite lisans öğretiminden sonra, yüksek lisans ve doktora aşamasında da görülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hatta, doçentlik sınavlarında bir kriter olarak kullanılmalı ve uygun bir formülle, mümkünse profesörler için de "tamamlama" dersi olarak verilmelidir.

Son günlerin hararetli tartışma konularından birine girebilmek için bu kısa değerlendirmeleri paylaşmaya çalıştık. Başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılması tartışılırken, en önemli kriterin laiklik ve bu çerçevede Atatürk ilke ve inkılâpları olduğunu biliyoruz. Başörtüsünün Atatürk "devrimleri"ne aykırı olduğu, birçok siyasetçi, yazar ve akademisyen tarafından açıkça ifade edilmektedir. Ama, özellikle, Atatürk "devrimleri" konusunda daha bilgili olduğunu ortaya koymak isteyen bazı kişiler, başörtüsünün "Atatürk'ün kılık ve kıyafet kanunu"na aykırı olduğunu dile getirmektedirler. "Devrim" kelimesini tırnak içinde kullanmamızın sebebi şudur: Hukuk metinlerimizde ve özellikle anayasada "inkılap" kelimesi tercih edilmesine rağmen, "devrim" kelimesinde ısrar edenlerin bir gizli ajandaya sahip olduklarına işaret etmek. Kanaatimizce, 1960'lı yılların Yön Hareketi hatırlanırsa, "Kemalizm'i sosyalist devrim için basamak olarak kullanmak" isteyenlerin "Atatürk İnkılapları" gibi anayasal bir kavram yerine "Atatürk devrimleri" ibaresini tercih etmelerini bir gizli ajanda ile ilişkilendirmek gerekir.

Atatürk ilke ve inkılapları konusunda, herkesin farklı kişisel görüşlere ve tutumlara sahip olması mümkündür. Ancak bu konuda iki önemli şart olmalıdır. Birincisi, kişisel görüş ve tutumlar doğru bilgiye dayanmalıdır. İkincisi ise, kişisel görüş ve tutumların herkes tarafından kabul edilmesi için baskı ve zorlama ortamı oluşturulmamalıdır; aksi halde, yorum, bilginin aslı yerine ikame edilmiş olur. Atatürk ilke ve inkılapları konusunda hukuk sistemimizin nasıl bir çerçeve sunduğunu, başörtüsü konusuyla sınırlı olmak üzere, başlıklarıyla ortaya koyalım. Anayasa'nın başlangıç kısmında ve bazı maddelerinde Atatürk ilke ve inkılaplarına atıf yapılmaktadır. Bu bakımdan, atıf yapılan Atatürk ilke ve inkılaplarının neler olduğu ve hukuki çerçevesinin ne olduğu Anayasa'da açık bir şekilde belirlenmiştir. Böylece anayasal bir kriterin keyfi olarak yorumlanması engellenmiştir.

Anayasa'nın 174. maddesi "İnkılap Kanunlarının Korunması" başlığını taşımaktadır. Bu maddeyi, kimse "bilmediği" için, tam olarak yazmakta fayda bulunmaktadır:

"I. İnkılap kanunlarının korunması

Madde 174 - Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:

1. 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu; 2. 25 Teşrinisani 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisaı Hakkında Kanun; 3. 30 Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun; 4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esası ile aynı kanunun 110'uncu maddesi hükmü; 5. 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun; 6. 1 Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun; 7. 26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun; 8. 3 Kanunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun."

Kadınların kıyafeti ile ilgili bir düzenleme yok

Anayasa'nın bu maddesinde, Atatürk ilke ve inkılâplarından sadece sekizi kaydedilmektedir. Burada yazılanlar dışında, başka hukuki düzenlemeler ve inkılap kanunları da mevcuttur. Ancak Anayasa bunlardan sadece sekizine anayasal bir mahiyet kazandırmıştır. Dikkatle okunacak olursa, Atatürk inkılapları arasında, "Atatürk'ün kılık ve kıyafet kanunu" adını taşıyan herhangi bir kanun yoktur. Yine görüldüğü gibi, her kanunun ayrı bir adı, tarihi ve numarası bulunmaktadır. Bir kanuna atıf yapılacaksa adını, tarihini ve numarasını belirtmek gerekir. Bazı akademisyen - idareciler "Atatürk'ün kılık ve kıyafet kanunu" diye bizim bilmediğimiz bir kanunun varlığında ısrarlıysalar mesele basittir; kanunun tarihini ve numarasını belirtmelidirler.

Burada sayılan sekiz inkılap kanunundan sadece ikisi kılık ve kıyafetle ilgili düzenleme getirmektedir. Bunlardan birincisi 25 Teşrinisani 1341 tarihli ve 671 sayılı "Şapka İktisası Hakkında Kanun"dur. Bu kanun, TBMM üyelerine ve memurlara (müstahdemler dahil) şapka giyme mecburiyeti getirmekte, halk arasında ise şapka dışındaki başlıkları giymenin âdet haline getirilmesini yasaklamaktadır. Hem kanun metni hem de uygulaması hiç kuşku bırakmayacak şekilde bu kanunun sadece erkekleri ilgilendirdiğini göstermektedir.

İkinci kanun, 3 Kanunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı "Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun"dur. Altı maddeden ibaret olan bu kanun, çok açık ve şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde, birinci maddesinde ruhanilerin kıyafetlerini, ikinci maddesinde izcilik ve sporculukla iştigal eden toplulukların kullanacakları kıyafetleri, üç, dört ve beşinci maddelerinde ise yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis teşekküllerine mensup kişilerin kıyafetlerini düzenlemektedir. Bu kanunun uygulanmasını gösterir Nizamname'de de (Resmi Gazete, 18.02.1935 ve 2933) ruhani kıyafetinden kastedilenin "din adamlarına mahsus kıyafetler" olduğu açıklanmaktadır. Demek ki, bu kanunda da, kadınların kıyafetiyle ilgili herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bu giriş dersinde, anayasada belirlenmiş bulunan inkılap kanunları arasında, "Atatürk'ün kılık ve kıyafet kanunu" adını taşıyan bir kanun bulunmadığını, kılık ve kıyafetle ilgili mevcut iki inkılap kanununda da kadınların kıyafetiyle ilgili hiçbir düzenleme bulunmadığını görmüş olduk. Atatürk ilke ve inkılaplarını bahane ederek başörtüsü yasağının üniversitelerde sürdürülmesini savunmanın mümkün olmadığını söylüyoruz. Bilmemek ayıp değildir; ancak bilmediğini bilmemek, yanlış bildiği ortaya çıkınca da utanmamak ayıptır.

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT