1. YAZARLAR

  2. Leyla İpekçi

  3. ‘Bakan körler’ sistemi dağılırken...
Leyla İpekçi

Leyla İpekçi

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Bakan körler’ sistemi dağılırken...

29 Aralık 2009 Salı 23:27A+A-

Cumhuriyet mitingleri döneminde ‘ne şeriat ne darbe’ sloganı son derece makuldü bazılarımız için. Gelgelelim ortada bir şeriat değil, darbe tehlikesi vardı, hatta bizzat içinden geçmekteydik o sürecin. Gösterilmek istenen ise ‘şeriat tehlikesi’ olduğuydu.

Türkiye’de ‘makul çoğunluğun’ ağır silahları boru olarak nitelemesi için, sahici belgeleri kâğıt parçası olarak görebilmesi için, infaz edilmiş köylülere veya asit kuyularındaki kemiklere rağmen ‘JİTEM diye bir örgüt yoktur’ diyebilmesi için bir ‘bakan körler sistemi’ geliştirmek gerekiyordu.

Ve toplumda siyasi lider, kanaat önderi olmuş önemli kişiler, yüzlerinde müstehzi bir sırıtışla, bazen de kışkırtıcı bir üslupla kitlelerin ‘görsel’ algısını manipüle edebiliyordu kolayca.

Böylelikle bizler ‘iyi çocuklar’ın hedef saptırma operasyonları yapmasını makul karşılıyor, Sünnilerle Alevileri çatıştıran şartların toplumda her daim aktive olmaya hazır bir virüs gibi hazır bulunmasını görmez oluyorduk.

Failleri ortaya çıkmamış cinayetlerin sorgulanması bizi hiç ilgilendirmez hale geliyordu, 6-7 Eylül olaylarının sorumlularının yargıya hesap vermemiş olmalarını da, Dağlıca ya da Danıştay saldırısının asıl faillerini de merak etmez hale geliyorduk.

Tıpkı Bahçelievler gibi, 1 Mayıs gibi kanlı olayların hukukta zaman aşımına uğraması gibi, bunların vicdanımızda da zamanaşımına uğradığını zannediyorduk.

***


Bülent
Arınç’a suikast hazırlıkları yaptığı iddiasıyla iki subayın zanlı olduğu bir soruşturma yürütülüyor şu anda. Tabii bu konuda da bölündük. ‘Berlusconi sendromu’ diyen Baykal ve bazı alaycı bir üslup kullanan CHP’lilerin ‘süslü propaganda’ları devam ederken, kimi aydınlar da ‘artık neye inanacağımızı şaşırdık’ diyerek seslerini yükseltti. Etrafımdakilerin bir kısmı orduya, bir kısmı emniyete inandıklarını söylüyor. Ve tabii bu ülkede ‘derin toplumsal yarılma’ bekleyenler bir kez daha ellerini ovuşturuyor.

Arınç olayının ardından gece yarısı basılan Seferberlik Tetkik Kurulu’nun adı Kıbrıs’a da karışmıştı, 6-7 Eylül olaylarına da. Özel Harp Dairesi’nin eski komutanlarından emekli orgeneral Yirmibeşoğlu, “bu muhteşem bir örgütlenmeydi” ifadesini kullanmıştı azınlıklara yönelik başlatılan saldırılar için...

Komünizmle mücadele gerekçesiyle ellili yıllarda NATO kapsamında işe başlayan Seferberlik Tetkik Dairesi, komünizm tehlikesi ortadan kalkınca, diğer ülkelerdeki gibi lağvedilmemiş, aksine ‘kemalist’ bir retorikle ‘milli’leşerek ilelebet sürdürülebilecek iki ‘tehlike’ye ad vermişti: ‘İrtica’ ve ‘bölücülük.’

Nitekim bugün bazılarımız gerçeklerin açığa çıkmasıyla hakkaniyetli ve haysiyetli bir demokrasi kurmaya doğru adım dahi atacağımıza ‘inanmıyor.’ Savcıların, hâkimlerin veya açılımı yürütenlerin dünya görüşlerine, kişiliklerine, söylem ve üsluplarına bakarak ‘buradan demokratikleşme filan çıkmaz’ diyorlar.

Karanlıkların aydınlatılması değil, bazı kişilerin kusurlu davranması daha ön plana çıkıyor onların nezdinde. Ağaçlara saldırmaktan ormanın tamamını göremiyorlar. Belki de görmek işlerine gelmiyor.

***


Ergenekon’un
avukatı olarak konuştuğunu belirten Rauf Denktaş, net bir biçimde bu davaya karşı olduğunu söylüyordu iki gün önce. Onu duyup dehşete düşenler ise onun vesayet sisteminin çözülmeye başlamasına karşı çıkan bir statükocu olduğuna inanıyor.

Acaba her tarafa eşit mesafede duruyor gibi gözükenlerin dediği gibi, bu ikiye bölünmüşlük tablosu, moral bozucu bir gidişatı mı gösteriyor? Yoksa ilk kez halkın bir kısmı hakikatin farklı boyutlarını görmeye başladığı için mi doğal bir bölünme yaşanıyor?

Uzun yıllar tektip medyanın, askerî sözcülerin veya yetkili bürokratların her dediğine ve yaptığına ‘gözümüz kapalı’ o kadar çok inanmıştık ki, tek gözümüz açılmaya başladığı için mi bir ayrışma başladı acaba bu kez?

Bu ayrışma görünür olmadan önce kanlı tezgâhlar, dehşet senaryoları her seferinde birbirine çok benzer biçimlerde eyleme konulmamış mıydı bu ülkede? İntihar eden subaylar, ölü bulunan avukatlar, suikast planları derken, her şey bugüne sirayet etmiş biçimde devam etmiyor mu kaldığı yerden?

Belki de bugün asıl bölünme; terörle, iç savaşlarla, irtica ve bölünme teraneleriyle, Özel Harpçilerle, yalan haberlerle, dezenformasyonla, ikiyüzlü ahlakçılıkla birlikte yaşamak isteyenlerle istemeyenler arasındadır. Bir kez daha...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT