1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Baasçı Katillerin İşbirlikçisi: Selahattin Özgündüz
Baasçı Katillerin İşbirlikçisi: Selahattin Özgündüz

Baasçı Katillerin İşbirlikçisi: Selahattin Özgündüz

Şebbihaların ve Muhaberatçıların aramızda dolaştığını fark etmemiş olabilirsiniz ama Özgündüz Halkalı’dan meydan okuyor herkese.

21 Temmuz 2013 Pazar 19:47A+A-

HAKSÖZ-HABER

Alevilik tartışmaları doğası gereği prim yapıyor. Prim toplamak için yarış yapanların sayısıysa hiç  de azımsanacak gibi değil. Ama enteresan bir biçimde Alevilik siyasetini meslek edinenlerin neredeyse tamamı Türkiye’de Kemalizmi Suriye’deyse Esed-Baas cuntasının bekası için seferberlik halinde.  

İnsan sevgisiyle yanıp tutuşanlar hatta işi daha da ileri götürüp “Benim Kabem insandır, Kuran da Kurtaran da İnsdanoğlu insandır” diye türküler çığırıp semah dönenler askeri darbelerin can yoldaşı olarak faaliyetler yürütüyorlar.

Gerek Alevi-Bektaşi Federasyonları gerekse Pir Sultan Abdal Dernekleri gibi Alevi örgütlenmeleri bariz bir biçimde Türkçü-Atatürkçü CHP ile de Ergenekon-Balyoz cuntasının parçası İşçi Partisi-Aydınlık örgütüyle sıkı fıkı hatta can ciğer kuzu sarması. Askeri darbeye zemin hazırlamak peşinde koşan diğer ulusalcı sol-sosyalist örgütlerle de olan ilişki de bunlardan farklı değil.

İnsan sevgisi ve barış türküsü besteleyip söylemekte pek mahir bu çevrelerin Kemalist çetelerle bu samimi muhabbeti kimsenin ilgisini çekmiyor anlaşılan ki kamuoyunda güçlü bir tepki belirip “bu ne yaman çelişki dostlar” filan da denmiyor. Dersim Katliamı deyip de ağlayıp sızlaşanların Mustafa Kemal’i ve Kemalizmi bu kadar kutsamasını görünce insanın aklına hemen Stockholm Sendromu gelir elbette. Celladına aşık olma halinin kuşaktan kuşağa aktarıldığı ve üstelik bunun dogmatik bir inanca dönüştürüldüğü bir vakayla karşı karşıyayız şüphesiz.

Kemalist Alevilikten biraz farklı ama Alevi toplumu üzerinde sağlayacağı etkinlik ile bir taraftan Esed-Baas cuntasına diğer taraftan da İran’a nüfuz alanı açmaya çalışan Selahattin Özgündüz’ün son iki yıldır kamuoyundaki görünürlüğünün ne kadar da hızla arttığına dikkat ediliyor mu acaba?

Selahattin Özgündüz hem Huccetul İslam imiş hem de Türkiye Caferleri’nin Lideri imiş. Kemalizm ideolojisi ve darbeci Kemalist kardolarla bir derdi yok ama Başbakan Erdoğan ve AK Parti Hükümetiyle epeyce sıkıntısı var hatta ciddi ciddi hasımlık filan güdüyor. Halkalı’da çıktığı hutbeden sadece Başbakan Erdoğan’a karşı değil Esed ve Maliki cuntasına itiraz eden İslami cemaatlere alenen küstahlaşıyor ve ucuz kabadayılık yapıyor.

Türkiye Caferilerinin Lideri sayın Selahattin Özgündüz, Irak ve Suriye’deki zulümlerden kaçıp Türkiye’ye sığınan Müslüman kardeşlerimizi cinayet ve işkence çetelerine teslim etmediği için Başbakan Erdoğan’a öfkeli. Hem de çok öfkeli. “Sen Tarık Haşimi’nin nesisin?” diye hesap soruyor. Özgündüz’deki ırkçı-mezhepçi söylem öylesine zirve yapmış ki Tarık Haşimi ve sevenlerini ülkemizden ve dünyadan kazımaya ahdetmiş. Şebbihaların ve Muhaberatçıların aramızda dolaştığını fark etmemiş olabilirsiniz ama Özgündüz Halkalı’dan meydan okuyor herkese. Takiyye filan yapmıyor hiç. Adı ister Sünni olsun isterse Selefi-Vahhabi olsun, isterse Müslüman Kardeşler olsun Esed-Baas cuntasına itiraz edeni yeryüzünden kazımaya karar vermiş.

Aklı ve ahlakı ayaklar altına alarak ulusalcı goygoyculuğun zirvesinde konuşuyor ve diyor ki: “Aslında Türkiye bölünmek parçalanmak isteniyor. Asıl istenen İsrail hilalleri oluşturulmaktır. Ortasında Müslüman İsrail, güneybatısında Yahudi İsrail, kuzeydoğusunda Hristiyan İsrail (Ermenistan) Sonuçta, Türk ve İslam dünyasından koparılmış şamaroğlanı haline gelmiş bir Türkiye isteniyor.

Peki, bu tuzakları bozmanın, "milli birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok muhtaç olduğumuz" şu günlerde ne yapmamız lazım? Reçete Huccetül-İslam Selahattin Özgündüz’ün elinde: “Ne zaman ki bu ülkede, Alevi de Sünni kadar birinci sınıf vatandaş olur, ne zaman ki zalim dediğiniz Beşar Esad kadar demokrat olup, adil olup, kabinenizde en az % 30 yani en az 10 tane Alevi bakan oluşturursunuz, ne zaman ki en az 25-30 tane ilin valisi Alevi'den seçilir, ne zaman ki genel müdürlüklerde, müsteşarlıklarda, nüfus oranında ülkemizin diğer kesimlerine, başta da Aleviler'e sandalye verirsiniz, işte o zaman inanacağız.”

Eğer haberimize inanmadıysanız Selahattin Bey’in çok sevdiği OdaTV haberiyle baş başa bırakacağız sizi. Ama arkasına eklediğimiz iki haberi de yorumsuz olarak peşine ekleyerek. Ulusal Kanal gibi çokça arzı endam edip Ehli Beyt dostlarını tenvir etmeyi pek sevdiği OdaTV’nin haberlerine gönül rahatlığıyla güvenmemiz gerek değil mi? “Evet, Aleviler abdest almaz” başlıklı dizginsiz bir İslam düşmanlığını ihtiva eden haber kadar edepsizliğinutanma duygusunu parçalamayı hedefleyen bir numunesi olarak kaleme alınan “Payvona girişte muta nikahı” başlıklı çirkin ironiyi de dikkatinize sunuyoruz. Selahattin Özgündüz beyin ve cemaatinin safları sıklaştırmaktan bitişik nizam harekata yöneldiği dostları işte bunlar.


İşte ilgili haberler:

"Aleviler'i köpeklere yem edeceğiz diyenlerle yoldaşsanız..."

21.07.2013 11:57

Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Alevilik; Ali'yi sevmekse, ben dört dörtlük Alevi'yim" sözlerine yanıt verdi.

19 Temmuz Cuma günü Halkalı Zeynebiye Camii'nde kılınan cuma namazında kalabalık bir topluluğa seslenen Türkiye Caferileri Lideri, hutbesinin ikinci kısmını gündemdeki meselelere ayırdı. Başbakan'ın Alevilik ile ilgili sözlerini değerlendiren Özgündüz şunları söyledi:

"Ülke gündemine Sayın Başbakanımın, "Alevilik Ali'yi sevmekse, ben dört dörtlük Alevi'yim" sözü oturmuştur. Gündeme oturan bu söz nedense gönüllere oturmamıştır. Aleviler'i köpeklere yem edeceğiz diyenlerle yoldaşsanız, bu sözünüz gönüllere oturmaz. Sahabe kabri deşenlere, adam eti yiyenlere yoldaş olursanız, bu söz artık gönüllere oturmaz!

HAŞİMİ'NİN NESİSİNİZ

Bizim başbakanımız elbette bunlarla yoldaş değil; ama benim vergimle, benim karnımın üstünde onlara, onların başkomutanı Tarık Haşimi'ye siz kamplar açarsanız, "yoldaş" demeyelim de ne diyelim? Başkomutanı mı diyelim, efendisi mi diyelim? Siz bir ad seçin, biz de onu diyelim. Düşmanı değilsiniz, peki Tarık Haşimi'nin neyisiniz?

İşte bu yüzden sözleri gündeme oturtsanız bile -ki, sadece tepki alıyor- gönüllere oturmuyor. Peki ne zaman gönüllere oturur? Ne zaman ki bu ülkede, Alevi de Sünni kadar birinci sınıf vatandaş olur, ne zaman ki zalim dediğiniz Beşar Esad kadar demokrat olup, adil olup, kabinenizde en az % 30 yani en az 10 tane Alevi bakan oluşturursunuz, ne zaman ki en az 25-30 tane ilin valisi Alevi'den seçilir, ne zaman ki genel müdürlüklerde, müsteşarlıklarda, nüfus oranında ülkemizin diğer kesimlerine, başta da Aleviler'e sandalye verirsiniz, işte o zaman inanacağız. Üstelik sizin ifade etmenize bile gerek kalmadan "Bizim başbakanımız en az bizim kadar Alevi'dir"diyeceğiz.

ASIL İSTENEN İSRAİL HİLALLERİ

2006'dan beri bölgemizde ne oynanmak isteniyor, söylüyorduk değil mi? Yeni devletçikler oluşturularak aslında Türkiye bölünmek parçalanmak isteniyor. Asıl istenen İsrail hilalleri oluşturulmaktır. Ortasında Müslüman İsrail, güneybatısında Yahudi İsrail, kuzeydoğusunda Hristiyan İsrail (Ermenistan) Sonuçta, Türk ve İslam dünyasından koparılmış şamaroğlanı haline gelmiş bir Türkiye isteniyor. Olmaz derdiniz değil mi? Olmazdı, oldu. Allah geri döndürsün diyorum.

Allah İslam aleminin birliği, dirliği için çalışanları başarıya ulaştırsın. Bu ümmeti bölüp parçalamaya çalışanları kahrı perişan etsin. Allah, Tarık Haşimi'yi de komite ettiği terör çetelerini de bir an önce ülkemizden ve dünyadan kazısın.

Odatv.com

***

Payvona girişte muta nikahı

21.07.2013  


Başbakan Erdoğan’ın ‘saç-baş danışmanı’ olan Yiğit Bulut’un kullandığı ‘jöledeki’ yoğun viskozitenin, beyninde ‘kalıcı hasar’ meydana getirdiği ortaya çıktı. Yiğit’im aslanımın(!)“Telekinezi ile uzaktan Erdoğan'ı öldürmeye çalışıyorlar” fetvasıyla, dünya gerçeklerin farkına varabildi! Omurgasızlar âleminin‘süngerler’ alt şubesinden YiğitBrüt’ün kendi ekonomisini‘likidite bolluğuna’dayandırdığı, bu yüzden de‘para’psikolojiye’ sardığı anlaşılıyor. ‘Jöleli, röleli ve boneli basının’ önde gelen bu ‘zıp zıp’ ismi,‘transandantal meditasyonla’, dünyaya ‘kuşbakışı bakan’ Başbakan’a‘yoga uçuşu’ yaptırabilir. Ayrıca Erdoğan’a, Amerikan tıraşını mı yakıştırır, permaya mı ikna eder, röfleyi mi denetir, kaynak mı tavsiye eder, yoksa kafayı mı kazıttırır onu zaman gösterecek!

TELEKİNEZİ, ‘SANDIĞI’, ‘SANDUKAYA’ ÇEVİREBİLİR

‘Telekinezi uzmanı’ Yiğit Brüt’ün, Erdoğan’a bu psişik alanda çok yardımı dokunur. Başbakan ‘telekinezi’ ile Meclis’i, Anayasa Mahkemesi’ni, HSYK’yı, STK’ları ‘sallaya sallaya’ yerinden oynatıp, kaldırabilir. ‘Aslanlı Kapı’yı ‘şşşıııraaakkk’ diye tümden kapatıp, ‘Cumhurbaşkanlığı (Başkanlık) Kapısı’nı ‘gaaaarrrççç’ efektiyle açabilir. Cumhuriyet’in şeklini, cemalini ‘çay kaşığı gibi’ büküp değiştirebilir. Kadehleri teker teker boşaltıp, 3 çocuk doğurtabilir. Ekranlardaki haberleri, belgesellere dönüştürüp, gazeteleri lime lime edebilir. Kemal Kılıçdaroğlu’nu SGK’ya‘memur olarak’ geri gönderip, Devlet Bahçeli’ye, ‘püsküvili tavukgöğsü’yaptırabilir. Anıtkabir’i, AVM’ye dönüştürebilir. Yüzde 50’yi, ‘abidik-gubidik’ yüzde 150’ye çıkarabilir. ‘Sandığı’, sandık başkanı ile birlikte uçurtup, yerine ‘sanduka’ koyabilir.

ESNAF, ÇOK MU HÜSEYİN AVNİ MUTLU’YDU?

Hükümet, ‘palamiliter güçlerden’ sonra alana ‘esnafı’ sürdü. Gezi’den önce ‘esnaf’ çok mu Hüseyin Avni Mutlu’ydu? Her taraf ‘belediye barikatlarıyla’ çevrilmiş, Taksim, ‘labirent’ haline gelmişti. Ayrıca ‘bu avam proje’ gereği, büfeler kaldırılacaktı. Hükümet, ‘ıslak hamburger’ satan bu büfecilerde,  ‘ıslak imza’(!) mı bulmuştu? Gösterilerde‘hamburger lobisi’ de mi vardı? Büfeciler ‘döner bıçağıyla’, eylemcilerin üzerine yürümedi doğal olarak.

PAVYONA GİRİŞTE ‘MUT’A NİKÂHI’

Sigara yasağı ile iktidarın, ‘para ve kapatma cezalarına’ maruz, onlarca kafe ve bardaki garsonlar da ‘sandalyeleri’ kapıp, direnişçileri kovalamadı mantıken. Kaldırımlardaki masaları kaldırılan meyhaneciler de ‘rakı şişelerini’ aktivistlerin başında kırmadı hiç. Pavyon ve malum yerlere girişte ‘mut’a nikâhı’ uygulaması henüz yok. Buralardaki konsomatrisler de, ayaklarındaki ‘şıpıdıkları’ göstericilere fırlatmadı doğrusu. Pirelli Takvimleri’nin süpervizörü(!), ‘bacak arası fotoğrafçısı’ AKP Milletvekili Zeyid Aslan, şahidimdir.

“Gaf üstüne geldi gaf/ Peki kim bu esnaf!!!”

SANDALLA DA GEÇMEYİZ!

3. Köprü güzergâhı ‘kuş yolu’‘karınca yuvası’‘köstebek havzası’,‘solucan geçidi’ gibi ‘zoolojik mazeretlerle’ kamulaştırması daha uygun alanlara kaydırılıyor. Köprünün bir ayağı ‘Gezi Parkı’na dikilirse sürpriz olmasın sakın. 3.Köprü karşıtlarına Erdoğan “O zaman sandalla geçsinler” diyor. “Yahu Sayın Başbakan, şu sizin ‘gemiciklerden’, biz bu‘insancıklar’ da(!) yararlansa ne olurdu ya? ‘Kredi kartı’ geçmiyor sizin güvertede, ‘nakit’ veririz napalım!” Mert Ali Başarır Odatv.com

***

Evet, Aleviler abdest almaz

21.07.2013 11:29

Hünkâr Hace [Hacı değil] Bektaş Veli der ki; “Her ne arar isen kendinde ara, Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir.” Alevinin yaşamında temel ilke insan olmaktır. Bu yüzden asimilasyona yenilen, yoldan dönen ve size benzeyen ‘Alevileri’ saymazsak geri kalanı şu düstura inanır;

Alevinin Kıblesi insandır…

Abdest almaz, Namaz kılmaz,

Camiye, Hacca gitmez,

Ramazan orucu tutmaz, Allah’ı kandırmaya kalkmazlar.

ALEVİLİK AYRI BİR DİN MİDİR?  

Bunun takdiri bana düşmez; ben Aleviliğin temel düsturlarını not etmeye çalıştım. Herkes amelinin hayrını görsün, kim kendini nasıl hissediyor inanıyor, manevi huzur buluyorsa en doğrusu öyle inanmaktır. Günahı da sevabı da Onu bağlar; beni de hiç ilgilendirmez. Yeter ki, Tayip Erdoğan, Ebusuud, Yavuz, İdris Bitlisi ve benzerlerinin yaptığı gibi kimse kimsenin yaşamına-inancına musallat olmasın, baskı yapmasın hâşâ Allah’ın yerine geçip “şöyle inanacaksın, yoksa asarım, keserim!” demesin…

Dediğim gibi Aleviler hem yaşamlarında hem de inançlarında yukarıda yazılı değerleri esas alır haramla ibadet etmez. Tanrı buyruğu bile olsa cana kıymazlar… Biz buyuz; bunu herkes bir tarafına not etsin! Kabul eden eder etmeyenin cehennemin dibine kadar yolu var: direneceğiz, değişmeyeceğiz… Hiç kimse Alevinin yerine geçip Alevilik tarifi yapmasın, gevezelik etmesin…

Ya demokrasinin en temel değeri olan çoğulculuk kavramını özümseyip birbirimizi olduğu gibi kabul edeceğiz ya da bu kamplaşma giderek daha da boyutlanacak… Mesele şu; kim söylüyor olursa olsun, farklı inanmayı küfür sayan, ona düşmanlık güden bir dinin mensubu olmayacağız; Mervan’a boyun eğmeyeceğiz! 

ALİ İSMAİL KORKMAZ’I ÖLDÜREN DİN ANLAYIŞINI REDDETMEYE DEVAM EDECEĞİZ!

Tanıkları dinliyoruz; Hataylı öğrenci Ali İsmail Korkmaz “vurmayın artık öldüm!” diyerek avaz avaz bağırıyor ama “Müslümanlar” Ali İsmail’e vurmaya devam ediyor ve sonunda öldürüyorlar… İşte söylediğim bu: eğer Müslümanlık buysa ben Müslüman değilim! 

Ne olacak şimdi;

İstemiyoruz diye Muaviye, Yezid ya da Yavuz gibi kesecek misiniz? Toplu katliam mı yapacaksınız? Pir Sultanlar gibi asacak mısınız; yoksa Sivas’ta olduğu gibi yakacak mısınız? Daha ayrıntılı yanıt vereceğim ama önce şu ayırımı yapmak isterim: kim nasıl inanıyorsa inansın; Hakk için inananlara sonuna kadar saygı duyarım. Bana saygı duymayan, olduğum gibi kabul etmeyen hiç kimseye de saygı duymam. Dolaysıyla bu yazının muhatapları, sözlerimi hak eden din simsarlarınadır.  

Dinleyin din simsarları: Alevinin haram ettiği parayla ibadet eden, bu ibadeti Tanrının kabul edeceğini sanan, çoluk-çocuğunu bu parayla doyuran, sonra da “abdest almaz, kestiği yenmez” diyerek Alevi’yi aşağıladığını sanan ahmaklar:

“Din öğretmenleri”, ulema; cumhuriyet, Atatürk ve insanlık düşmanları; devletin imkânlarını kullanarak çocuklarımıza manevi işkence yapan, ders notlarını kıran, fişleme yapan statükonun devamı için yetiştirilen- görevlendirilen, aklı-fikri uçkurunda gezen sapıklar, kadına türban taktırıp kendileri beş karı peşinde sürten, 12-13 yaşındaki kız çocuklarına musallat olan, alan-satan ahlaksızlar! Osmanlının sapık ilişki merkezleri olan medrese özlemcileri… Bu yazılanlara da itibar etmeyeceğinize şüphem yok ama önce yazının konusu olan gazete haberine bakalım, sonra da anlayacağınız dilden devam edelim.

Eğitim- Sen Adana Şube Başkanlığının yaptığı yazılı açıklamada; Merkez Seyhan ilçesindeki bir ilkokulda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni S.M.D.'nin Alevi ve Kürt öğrencileri aşağıladığı ifade edilerek, şu iddialara yer verildi:“(…) 'Aleviler, Kürtler abdest almaz, namaz kılmaz' dediğini, cinsel konular anlattığını, (…) web siteleri önerdiğini, çocuklarının bunlardan etkilendiğini, (…) psikolojilerinin bozulduğunu’ ifade etmişlerdir." (dha)

CÜRETE BAKAR MISINIZ; SANKİ OKUL DEĞİL MEDRESE, YA DA KURAN KURSU…

Abdest aldın da ne oldu ahlaksız? “Bir kez gönül yıktı isen/bu kıldığın namaz değil/72 millet dahi /elin yüzün yumaz değil…” diyen Anadolu ulusu Yunus’u bilir misin? Yunus’u, Mevlana’yı bilmediğin için Abdest, namaz insan olmana yetmemiş. Ülkemi cehaletten, yoksulluktan ABD’nin sömürgesi, Batı’nın çöplüğü, çöpçüsü olmaktan kurtarmamış. Baş görüyor musun, oyunu-iradeni bir file iaşeye satacak kadar sefil ve muhtaçsın… Sadece sen değil bütün İslam âlemi aynı durumda… Biri diğerinin kuyusunu kazıyor, öteki diğerinin boğazına sarılıyor. Senin gibi ahlaksız ve onursuzların yetiştiği okullara, sana öğretmenlik sorumluluğu veren adamlara bin kere lanet olsun!

Sana söylüyorum:

“Abdest al, namaz kıl, oruç tut, nerelisin, Alevi misin, Kürt müsün” diyemezsin. Çocukların aidiyetini sorgulayamazsın… Eşkıya mısın, yoksa öğretmen mi? Önce ne olduğuna karar ver, sonra karar kıldığın işi yap. Hem mezhep militanlığı hem öğretmenlik olmaz! Sen onursuzsun tamam da hiç değilse öğretmenliğin onurunu koru!  

Beyinsizsin! Ülkemizi ve birliğimizi zerre kadar önemsemiyorsun. Varsa yoksa mezhebin ve kahrolası çıkarın! Vatandaşlık duygularımızı o kadar derinden örseliyor, o kadar itiyor-ötekileştiriyorsun ki, tamiri-tedavisi yüzyıllar alıyor. Tutuyor her şeyden daha aziz tutmamız gereken ilim yuvalarını mezhep mekteplerine çeviriyor, kin tohumları ekiyor, çocukları daha o yaşlarda bölmeye çalışıyorsun. Bunca fitneden sonra Alevi ve Sünni gençlerin gerçekten-içtenlikli biçimde arkadaş olmaları, birbirine güven duymaları mümkün mü?  

***

GELELİM ABDEST MEVZUUNA: ALEVİ ERKÂNINDA ABDEST DEĞİL YIKANMAK, ŞEKİL DEĞİL ÖZ VARDIR.

Öz yoksa söylevinle işlevin çelişiyorsa cehenneme kadar yolun var! Alevi öz’e inanır. Bu yüzden ceme gidecek talibin gönül hazırlığı, ruh ve beden temizliği günler öncesinden başlar. Cem olunacak gün mutlaka yıkanılır. Gönül, ruh, vücut ve mekân temizliğinden sonra Tanrının huzuruna varmaya hazır duruma gelinir. Kolu-komşu dolaşılır, küsler barıştırılır, alacağı-vereceği olanlar helalleşir. Görümden geçenler yani ceme girmeyi hak edenler en temiz kıyafetlerini giyerler. Çoluk-çocuk, kadın-erkek hep birlikte cem olur, yakarır, af diler, muhabbet eder, semah dönerler… Bilenler huşu ile konuşur, bilmeyenler dinler, irşat olurlar. Bağırmak, söz kesmek, yüksek sesle konuşmak, dikte etmek olmaz. Edep içinde olmak kaydıyla 7’den 70’e herkesin söz hakkı vardır.

Ancak cemevi, “yolgeçen hanı” değildir. Öyle her aklına esen ceme giremez. Ciddiyeti, ahlakı, kendine özgü değerleri vardır. Hırsız, namussuz, ırz düşkünü, haram yiyen, sizin gibi dedikodu yapan-nefret üreten, üzerinde kul hakkı bulunan, cem ehlinin rızasını alamayan, ağlattığını güldürmeyen, döktüğünü doldurmayan ceme giremez, canlarla cem olamaz. Rıza Şehrine gelip niyazını, duasını alıp yerine oturan herkes candır, canandır, bacı-kardeştir. Onbinlerce yıla dayanan kuralları, edebi- adabı vardır. Şamanın, Zerdüştün, Budanın Mavera-ün Nehir denilen coğrafyada yaşayan, başta Türkler olmak üzere bölge halklarının ve Ehl-i Beyt’in kültünü sinesinde taşıyan koskoca bir altlıktan beslenir. 

HÜDAİ DER Kİ; ASLINA ERMEKMİŞ HÜNER/BEŞ VAKİTLE AVUNMAYIZ

Bu yüzden iddia ediyorum: cem ehlinin kov-gıybet yaptığı, diğer inançlara saldırdığı, buğuz ettiği, cem ibadetinden çıkıp insan yaktığı, insana kıydığı görülmemiştir. Biz buyuz böyle inanmaya devam edeceğiz… İnancımızı yaşamak, yaşatmak için hangi bedel isteniyorsa onu da vereceğiz. En esaslı problem alanı şu; bizi değiştirmeye, sizin gibi inanmaya, size benzemeye zorluyor; hatta zorunlu tutuyorsunuz.

Devletin gücünü kullanıyor; ya bizim gibi ol, ya da yok ol” diyorsunuz!

Mz. Hüseyn’e dönüp; “Yezid’e biat etmezsen su yok” diyen Yezid’in askerlerine benziyor, aşımıza, ekmeğimize, işimize, eğitimimize, terfiimize göz koyuyorsunuz! “Asimilasyonu reddedersen ekmek yok” diyorsunuz. Kamu kurumu” dediğiniz Diyanet’e meşru olmayan bütçe ayırıyor, ne kadar itiraz edersek edelim kulak vermiyor Sünniliği imtiyazlı inanç durumuna getiriyorsunuz. Yaradanın ve yaradılanın ahını alıyor, iflah olmuyorsunuz.

Biz de dönüp; “yıkılacaksın Mervan” diyoruz! Yıkılacaksın ve Mervan gibi lanetle anılacaksın…

Değişmeyen tek şey değişimdir. Dolaysıyla ikna edilerek, iyi örnek olunarak insan elbette değişir. Esasen biz Türk ve Türkmenler kötü, bedbin ve hoyrat olandan kaçmış hep iyi olana evrilerek bugüne ulaşmışız. Ama siz, sizin olanı dayatmayı seçiyor; eza-cefa ediyor olmadı yakıyorsunuz! Evlerimizi işaretliyor, korku salıyor, “Allahın evi” dediğiniz camiden çıkıp acımasızca katlediyorsunuz!

Bu akıl almaz dayatmalarınıza, eşitsizliğe, hukuk tanımazlığınıza muhatap olan Alevi gençleri; “biz böyle bir dine inanamayız, insana kıyamayız, haramla ibadet edemeyiz, eğer İslam bu ise Alevilik İslam’ın içinde olmaz” diyorlar…  Ve bu sav Alevi gençler içinde maya tutuyor…

Siz; “namaz kıl, abdest al, Ramazan orucu tut, davul çal, sahura kalk-ışıkları yak, hacca git, zorla din dersi al” dedikçe, size özgü olanı yasa ve devlet zoruyla dayattıkça biz İslam’dan ve sizden uzaklaşıyoruz. Artık şu gerçeği kafanıza sokun; zorla güzellik de olmuyor, inanç da… 

Şimdi yeniden düşünelim ve meseleye demokratik düzlemden bakarak anlamaya çalışalım; ‘sorunun’ sorumlusu kim; Aleviler mi?

Murtaza Demir - Odatv.com

 

HABERE YORUM KAT

28 Yorum