1. YAZARLAR

  2. Ali H. Aslan

  3. Amerikan işkencesi ve Türkiye'ye dersler
Ali H. Aslan

Ali H. Aslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Amerikan işkencesi ve Türkiye'ye dersler

18 Mayıs 2009 Pazartesi 03:00A+A-

Şu sıralar Amerikan kamuoyunun, en azından Washington'un gündemi 'işkence' ve insan hakları. Devam eden tartışma bize Amerikan demokrasisinin tekamülüne ilişkin ipuçları vermekle kalmıyor, Türk demokrasisi adına bazı dersler de içeriyor. Hele sistematik demokrasi ve insan hakları ihlalleri yaptığı iddia edilen bir kısım devlet memurlarının zanlı olarak yargılandığı ve soruşturulduğu Ergenekon davası sürerken...

Önce son haftalarda bu alanda Amerika'da meydana gelen gelişmelere şöyle bir göz atalım. Göreve gelir gelmez Guantanamo'yu bir sene içinde kapatma direktifine imza atan Başkan Obama, Bush döneminde kendisi dahil birçoklarınca çok eleştirilen askerî komisyonları yeniden hayata geçireceğini açıkladı. (Yani yabancı terör zanlılarını sivil Amerikan mahkemelerinde yargılama ihtimaline kapıları kapattı) Her ne kadar askerî komisyonlarda istismarların önüne geçecek bazı tedbirler alacağını söylese de, Obama'nın kararı insan hakları gruplarını hayal kırıklığına uğrattı. Ayrıca ABD Başkanı, sivil özgürlükleri savunan ACLU örgütünün girişimleriyle mahkeme kararıyla kamuoyuna açıklanması emri verilen yeni işkence resimlerini Irak ve Afganistan'daki komutanların ricasıyla milli güvenliğe zarar vereceği gerekçesini öne sürerek sümenaltı etmeye karar verdi.

Bütün bunlar bir yana, Beyaz Saray yönetiminin insan hakları konusunda en büyük teste uğrayacağı konuların başında, Bush döneminde Müslüman terör zanlılarına uygulanan ve bazıları bizzat Obama tarafından 'işkence' olarak addedilen sorgulama tekniklerine yönelik tutumu geliyor. Obama, bir zamanlar gizlilik derecesi taşımasına rağmen, Adalet Bakanlığı'na ait sorgulama usulü talimatlarının açıklanmasına müsaade etmişti. Bush dönemindeki en büyük insan hakları ihlallerinden biri olarak görülen 'waterboarding' (suyla boğulma hissi verme) uygulamasına ilişkin tartışma da şu sıralar siyasî gündemin ilk sıralarında yerini aldı. Birçok liberal grup, bu uygulamaya hukukî kılıf uyduranların (Beyaz Saray avukatları), talimat verenlerin (emir-komuta zinciri Başkan Bush'a kadar uzanıyor) ve dünyanın değişik yerlerindeki gözaltı merkezlerinde tatbik edenlerin (CIA gibi istihbarat birimleri) kanun önünde hesap vermelerini arzu ediyor. Ekonomi ve ulusal güvenlik alanında daha büyük zorluklarla boğuşan, ayrıca devlet bürokrasisinin güvenini de kazanmaya çalışan yeni başkan Obama ise eski defterleri fazla karıştırmaya hevesli görünmüyor.

Eski defterler karıştırılırsa hukukî ve siyasî bedel ödemekten endişe eden Cumhuriyetçilerin son zamanlarda Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi üzerinden yürüttüğü psikolojik savaş da Obama'yı oldukça zor durumda bıraktı. Cumhuriyetçiler, Pelosi'nin 2002 yılında CIA tarafından 'waterboarding' konusunda bilgilendirildiği halde sesini çıkarmadığı, dolayısıyla insan hakları konusunda samimi olmadığı tezini işliyor. Pelosi ise CIA'den Temsilciler Meclisi İstihbarat Komisyonu kıdemli üyesi olarak aldığı brifingde kendisine yalan söylendiğini iddia ediyor. ABD'nin üçüncü koltuğunda oturan Pelosi'nin ağır ithamlar CIA tarafından karşılıksız bırakılmadı. Bir başka Demokrat olan CIA Başkanı Leon Panetta, kurumunun Kongre'yi yanlış yönlendirdiğini reddeden bir açıklama yaptı.

Cumhuriyetçilerin siyasî zekâsını tebrik etmek lazım. Düpedüz işkenceyi savunarak aslında ahlakî ve hukukî açıdan sorunlu bir duruma düştükleri halde, yaptıkları karşı atakla Başkan Obama'yı devletin en kilit kurumlarından biri ile partisinin en önemli isimlerinden biri arasında tercih noktasına ittiler. Bir yandan 'establishment'a ve bürokrasiye devlet adamı olabileceğini göstermeye, diğer yandan neş'et ettiği ideolojik ve sosyal tabana liberal değerlerden vazgeçmediğini ispata çalışan Obama şu anda aşağı tükürse sakal (Pelosi) yukarı tükürse bıyık (CIA) vaziyetinde.

Tahminimce, Obama sistem içinde herkesin günahlarının ortaya döküleceği türde bir konfrontasyona girilmesini istemeyecek, bu krizi kendisi ve ülkesi adına en az zararla atlatmaya çalışacaktır. İşin gerçeği, 11 Eylül sonrası travma ortamında Demokrat olsun Cumhuriyetçi olsun herkesin yapılan yorum hatalarında payı var. Kimi işkenceye resmî kılıf uydurdu, kimi talimat verdi, kimi uyguladı, kimi ise sessiz kaldı. Nitekim eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın eski hukuk danışmanı Philip Zelikow, geçen hafta Senato'da ifade verirken son yedi yılda Amerikan devletince uygulanan programın 'kolektif' bir hata olduğunu söylüyor, ve tam da bu sebeple ders alınması gerektiğini belirtiyordu.

Hatalarına dürüstçe yaklaşamayan ve ders almayan bir yönetim sistemi baki kalamaz. (Ergenekon davasındaki iddiaların açıklığa kavuşturulması bu nedenle önemli) Amerika'yı tüm hatalarına rağmen hâlâ ayakta tutan ve güçlü bir demokrasi kılan da bu özelliği. Nitekim son tartışmalar devletin uygulamalarını Amerikan halkı adına denetlemekle sorumlu olan Kongre'nin yetki ve sorumluluklarına ilişkin sağlıklı bir tartışma açılmasına vesile oldu. Amerikan istihbarat teşkilatlarının Soğuk Savaş'ın ilk dönemlerinde yaptığı bazı kanunsuz ya da tartışmalı uygulamalar 1970'lerin başlarında Seymour Hersh gibi araştırmacı gazetecilerce gündeme getirilmiş, Watergate skandalıyla başıbozukluğun bir kısmı ortaya çıkmış, 1975'te Senato'da Church Komisyonu'nca yapılan oturumlarda 'aile mücevheratı' denilen gizli uygulamalar dökümante edilmişti. Church Komisyonu, Senato ve Temsilciler Meclisi'nde devletin istihbarat operasyonlarını halk adına teftiş eden istihbarat komisyonlarının kurulmasına önayak oldu. Belli ki, Amerika'da bu komisyonların fonksiyonlarını daha iyi icra edebilmeleri için yeni düzenlemeler yapılması gerekiyor. Darısı terörle ve 'irtica'yla mücadele adı altında çok sayıda tartışmalı uygulamaya imza atılan Türkiye'nin de başına...

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT