1. YAZARLAR

  2. Mustafa Atav

  3. Alın Size Demokrasi, Alın Size Adalet
Mustafa Atav

Mustafa Atav

Yazarın Tüm Yazıları >

Alın Size Demokrasi, Alın Size Adalet

15 Aralık 2009 Salı 00:21A+A-

Zaten dediydik, zaten biliyorduk diyenlerden olmak istemezdik ama tahmin ettiğimiz gibi geçmişte olanlar işte yine oldu…

Ve ister beğenilsin, ister beğenilmesin onlarca yıldır “öteki” kılınmış bir kesimin temsilcisi olduğu iddia edilen bir parti daha göz göre göre kapatıldı ve  “Türkiye tarihinde kapatılan siyasi partiler” listesine ilave ediliverdi. Şekilde görüldüğü üzre fark sadece partinin ve siyasi yasaklı kılınanların isimlerinde… Yasaklama gerekçeleri de ve yasaklamak için başvurulan yasa maddeleri de, yaklaşık yedi yıldır iktidarda olan ve mensuplarının birçoğu yine aynı bahanelerle mağdur edilmiş bir partiye rağmen, bundan öncekilerin tıpkısının aynısı...

Ve kapatılma kararından sonra yapılan açıklamaların birçoğu da ne yazı ki trajikomik bir şekilde geçmişteki hezeyanlardan farklı değil.

Açıklamalardan da anlaşıldığı gibi CHP’nin de, MHP’nin de istediği oldu ve onların üzerlerine gidilmesini istemedikleri derin yapılanmaların, Türk ve Kürt tandanslı Ergenekon vs.nin istediği de oldu.

Bu ara AKP, kendi mensuplarının bir kısmının ve siyaset pirlerinin başına gelenlerden olsa gerek, “karar siyasidir, vicdanlar bunun kabul edemez” diyerek kenardan geçti…

Cumhurun başkanı da “karar adaletin gereğidir” diyesiymiş(!)… E,böylesi bir cumhurun başkanı olmanın bedeli de herhalde, söylenecek sözü gırtlaktan öteye çıkaramamaktır.

Güya ılımlı milliyetçiliğin sesi olan BBP lideri hazret, en şedidinden beyanda bulunmuş: Milletin sinesine döneceklermiş. Sizin gideceğiniz yer ya Kandil, ya İmralı, ya da yağlı urgan”.

İşte sorulduğunda demokrasiden, insan haklarından, özgürlükten dem vuranların ve onlardan ödün vermeyi asla düşünmediklerini ifade edenlerin “yağlı urgan”  öncelikli söze yansımış hal-i pür melali…

Ne yapalım, bu da benim kabahatim, oldum olası kavrama alerjim var ve o yüzden benimseyenler adına şimdi soralım: Bu nasıl demokrasidir, ondan mülhem, bu nasıl hukuk bu nasıl yargıdır? Ve burada özgürlük kimedir, nerededir, serbest irade var mıdır? En kötüsü de bu nasıl hükümet, bu nasıl iktidar olmaktır ve muktedir olmak bu mudur? Meydanlarda en kahraman Rıdvan gibi verilen sözleri tutmanın karşılığını biz böyle mi görecektik? Allah aşkınıza bu nasıl adalet, bu nasıl insanı korumak hakkı korumaktır? “İnsanı yücelt ki devlet yücelsin” demek, şimdi bu mu oluyor?

Ve bunları sorabilmek özgürlük müdür?

Anlayan varsa, ne olur lütfen beri gelsin…

Ve bu nasıl bir ülke, bu nasıl bir toplum ki hükümetin icraatları, toplumun belirli katman ve ideolojilerini temsil eden partilerin söz ve eylemleri; yani aslında kırkiki milyon seçmenin; yani aslında yaklaşık yetmişiki milyon insanın, yani aslında tarihi ile sosyal dokusu, kültürü ile İslami geleneğin uzantısı kabul edilen bir coğrafya üzerinde yaşayanların kaderi, hepitopu onbir kişinin anlam dünyasına teslim edilebiliyor!

Ve nasıl bir hükümettir ki bu, iktidar mensupları daha öncesinde kendi canlarını yakan ve özellikle bireylerin, toplumun hareket alanlarını, özgürlüklerini, inançlarını kısıtlayan ve bu sebeple öteki kılarak mağdur eden anayasayı değiştirmek için olması gereken çabayı göstermez?

Onlar değil miydi “iktidar şikâyet yeri değil, icraat yeridir” diyenler;onlar değil miydi, seçim meydanlarında bol keseden vaat verenler?

Pekâlâ, anlaşıldığı gibi bize bunlardan fayda yok…

Hadi AKP’yi biraz vicdanlı görenleri kırıp dökmeden, sadece muhalefet ve yandaşları için söyleyelim; Demokrasi dedikleri, özgürlük, hak ve hukuk dedikleri ancak onların dilediği kadardır bu millete…

Övünülecek bir şeyse şayet, geçmişte adını ancak bir meydana yazdırabilmiş Tandoğan diye birinin devleti temsilen dediklerini hatırlayalım sırası gelmişken: “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin vazifeniz çiftçilik yapmak, askere çağırdığımızda askere gelmek!”

Şimdi sanki bu anlayış değişti mi?

AKP doğrudur, göründüğü şekliyle bu kabulü değiştirmek için uğraşıyor gibi ama hepsi “ama” saklı işte!

Şimdi tepin tepin tepiniyoruz, karar hukuki değil, bilakis siyasidir diyerek yırtınıp duruyoruz adet-i veçhiyle. Fakat hepimiz (hem de en iyisinden) biliyoruz ki bugünde ayniyle vaki olduğu gibi, mühür kimdeyse Süleyman odur. Kimi kime şikâyet ediyoruz diye sormayalım mı şimdi?

Kime, niye kızıyoruz ki?

Yarasaya, sivrisineğe, sülüğe, yani bir başka kabulle tufeylinin her çeşidine “Niye kan emiyorsunuz, niye kan döküyorsunuz, niye asalaklık, parazitlik yapıyorsunuz kardeşim?”diye sorulur mu? Onların tabiatı bunlar…

Evet, DTP’nin siyaseti siyaset değil, temsiline soyunduğu insanları bize göre üzmekten ve daha da “öteki” kılınmasına sebep olmaktan başka bir politika ortaya koymuyor. Gerilimden, kaostan beslenen bir tufeyli gibi kendi halkının üstüne abanmış; ama mesele demokrasi ise şayet, parti kapatmak değildir marifet… Marifet devlet olarak, iktidar olarak onlarca yıldır mağdur edilmiş insanının yaşam koşullarını iyileştirmek, onları öteki kılacak söz ve eylemlerden kaçınmaktır. Hem bıraktık dini, imanı, biteviye savunageldikleri demokrasi ve insan hakları bunu gerektirmiyor mu zaten? Ama ne yaparsınız ki devlet olmanın, iktidar olmanın doğdurduğu bir dolu kompleks, hırs var. Ne yapsın o hazretler, hırslarını mı terk etsinler?

Sonuçta açıklanan son karar, hükümetin muktedir olamadığının ve mevcut yasaların aslında kendi insanını mağdur etmekten başka bir işe yaramadığının, yani resmen ve hukuken iflasını ilan ettiğinin ve bu meyanda da ne yazık ki acz içinde olduğu gerçeğini itiraf ettiğinin bir göstergesidir…

Ne yapalım ki durum böyle…

Biz iyisi mi etnik kimliklerimizi, bölge ve dil farklılıklarımızı vs. Allah’ın emri doğrultusunda bir tarafa bırakalım da, ortak bir kabulde, yani tevhid kavramında birleşelim ve söze değil eyleme yansıyan şekliyle biteviye dua edelim. Sabr/cehd üzere olalım ki Allah’ın yeryüzü rahmetinin söze/yazıya yansıdığı Kur’an’da geçen şura/istişare tavsiyesi işlevsellik kazansın… Şura ve istişareye Müslümanlar olarak önce kendi aramızda işlerlik kazandıralım ki vahyi hükümler önce bireysel ve sonra toplumsal vicdanlarda makes bulsun… Yoksa, yoksa daha çoook şikâyet edeceğimizin resmidir gelişenler…

Biz ki ne zaman kendi tabiatımıza, kendi fıtratımıza döneriz, işte o zaman ortadan kaybolur zalimler, despotlar, kan emici yarasalar; işte o zaman adalet yeryüzünde tecelli eder, vahyin eyleme dönük alametleri işte o zaman yeryüzünde zuhur eder…

Aksi halde mi?

!!!

Biz hep şikâyet makamında şarkılar söylemeye devam mı edeceğiz ne?

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum