1. YAZARLAR

  2. Serdar Kaya

  3. Türk’ün kapitalizm ile deşarjı
Serdar Kaya

Serdar Kaya

Yazarın Tüm Yazıları >

Türk’ün kapitalizm ile deşarjı

01 Nisan 2012 Pazar 13:05A+A-

Türkiye’deki yaygın kapitalizm karşıtlığı, siyaseten hem rahat hem de risksiz bir pozisyona karşılık geliyor. Bu pozisyon, “tüketim çılgınlığı”ndan asgari ücrete, Avrupa Birliği’nden Arap Baharı’na kadar hemen herşeyin nedenini ve “içyüzü”nü kapitalizm ile açıklıyor. Bu açıklamalar, kapitalizmin kötücüllüğünü ve acımasızlığını vurgulayan bir söylemde ifade buluyor. Bu söylemi sahiplenmek de, kötü olana karşı duran kişiyi otomatikman iyi ve ahlaklı bir konuma oturtuyor.

Bu yaklaşım, terk edilmesi epey zor bir kafa konforu da sunuyor. Zira tasvir edilen dünyada neyin niçin yaşandığı, kimin iyi kimin kötü olduğu son derece açık. Alternatif açıklamalara çok fazla yer yok. Hatta herşey o denli aşikâr ki, ne olup bittiğini görememek ancak kötü niyetli olmakla mümkün!

Bu noktada, tek bir şeyle herşeyi açıklamaya kalkan böylesine basit bir kurgunun nasıl olup da her durumda kafa konforunu temin edebildiği sorusu öne çıkıyor –ki bu sorunun cevabı aslında kendi içinde gizli. Şöyle ki, herşeyi, karşı olunan kötücül güç (ya da, o gücün gizli emelleri) ile açıklamak, dile getirilen argümanları yanlışlanamaz (ve dolayısıyla da, bilim dışı) kılıyor. Zira, bilimsel metodun en temel sorularından biri olan, “Yanılıyor olsak, bunu nasıl anlardık” sorusuna bir cevap alabilmek burada mümkün değil.

Bir örnekle izah etmek gerekirse, Demokratik Barış Teorisi, demokrasilerin birbirleri ile savaşma ihtimalinin daha düşük olduğu argümanına dayanır. Bu teori, yanlışlanabilir bir teoridir ve dolayısıyla da bilimseldir. Çünkü, tarafların her ikisinin de demokrasi olduğu her savaş vakası, teoriyi yanlışlayabilir.

Yaygın antikapitalist söylem ise, her siyasi gelişmenin “emperyalist güçler”in inisiyatifinde olduğu söylemekte bir mahsur görmeyebiliyor. Örneğin, bu söylem, Batı ülkelerinin Libya’da yaşanan katliama müdahale etmemesini, “çıkarlarının öyle gerektirmemesi” ile açıklamış ve bu ülkeleri (onlara atfedilen kötücüllükle uyumlu olacak şekilde) katliama seyirci kalmakla suçlamıştı. Ancak, aynı söylem, NATO’nun Libya’ya müdahalesinin hemen sonrasında, asıl niyetin Libya’nın doğal kaynaklarını sömürmek olduğunu iddia etmekte bir sorun görmemişti.

Dikkat edilecek olursa, yapacağımız hiçbir gözlemin, inceleyeceğimiz hiçbir vakanın ya da yaşayacağımız hiçbir yeni gelişmenin, böyle bir yaklaşımı çürütebilmesi mümkün değildir. Çünkü,Kaddafi’ye müdahale edilmesini de, edilmemesini de emperyalizm ile açıklayan bir yaklaşımın, “Yanılıyor olsak, bunu nasıl anlardık” sorusuna verebileceği (objektif kriterlere dayanan) hiçbir cevap yoktur. Dolayısıyla, sadece rahat ve risksiz bir siyasi pozisyonla değil, aynı zamanda bu pozisyonun ifade bulduğu söylem üzerinden yapılan sahte bir entelektüellikle karşı karşıyayız.

 


Sadece muhalefet

Antikapitalist söylem, her eleştirisinin merkezine oturttuğu kapitalizmi çoğu zaman tanımlama zahmetine dahi girmiyor. Karşı çıkılan tam olarak nedir? Serbest piyasa mı? Mülkiyet hakkı mı? “Tüketim çılgınlığı” mı? Emek sömürüsü mü? Güçlü devletlerin uygulamaları mı?

Bu soruyu “Hepsi” ya da “Hiçbiri” şeklinde cevaplandırmak mümkün. Çünkü, yaygın söylem, bilgiden ziyade tepkiyle şekilleniyor ve spesifik ya da tutarlı olmak gibi kaygılara sahip değil. Bu durumun doğurduğu üç belirgin sonuç var: (1) Kapitalizm karşıtlığı, içeriği konuya ve duruma göre değişen bir muhalefet söyleminde ifade buluyor. (2) Bu tepki bazlı söylem sadece eleştiriye ve muhalefete odaklandığından neredeyse hiçbir alternatif sunmuyor, ve (3) insanları özeleştiriden uzaklaştırarak yanı başlarındaki asıl problemleri göremez hale getiriyor.

Bütün bunlar, kapitalizmin zihinlerde bir imgeye dönüştüğünü ve belli bir psikolojik ihtiyacı gidermekte olduğunu da ima ediyor. Kötücüllüğe karşılık gelen bu imge, kişisel bazda, insanların hayatlarında yanlış giden hemen herşey için suçlayabilecekleri bir günah keçisi işlevi görüyor. Aynı imge, kitlesel anlamda ise, ülkenin gerikalmışlığının ve Batı karşısındaki yenilmişliğinin sorumlusu olarak her daim taşlanan bir şeytan durumunda.

 


Sonsöz

Böyle bir söylemin Türkiye’de solcusundan Kemalist’ine, İslamcısından milliyetçisine ilgili ilgisiz her kesim tarafından bu kadar kolaylıkla sahiplenilebilmesinin nedenlerini biraz da burada aramak gerekli. Zira Türkiye toplumunun psikolojisi, birkaç asırdır büyük bir yenilmişlik hissi ve bu hissin doğurduğu aşağılık kompleksi ile malul. Bu rahatsızlık, özellikle belli konularda ciddi bir agresiflik doğuruyor. Kapitalizm ise, (diğer bazı kavramlarla birlikte) bu agresifliğin doğurduğu tepkinin yöneldiği bir imgeden ibaret.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT