1. YAZARLAR

  2. İbrahim Öztürk

  3. Türkiye'nin borç defterini açalım mı?
İbrahim Öztürk

İbrahim Öztürk

Yazarın Tüm Yazıları >

Türkiye'nin borç defterini açalım mı?

14 Nisan 2011 Perşembe 12:00A+A-

Bir insan hem cahil hem de kör-kütürüm ideoloji sarhoşu ise kısaca orayı terk et.

O, bilgiye dayanmadan inanç sahibidir. Günün sonunda eve dönerken doğruları değil, kafasında getirdiği hurafeleri yanında alıp götürecektir.

Cahilin ve ideolojik amigoların sesinin gür çıktığı alanların başında, son 10 senedir plak gibi defalarca takıp dinlettikleri şu meşhur Türkiye'nin borç batağına saplandığı safsatası geliyor. Cahillerin saati anlaşılan 2001 krizinde durmuş, dönüp dönüp oraya bakıyorlar. Bu safsatalar yüzünden en detaylı analizimizi 22 Temmuz 2007 seçimlerinden hemen önce yaptık. Zira koca profesörler o zaman genel seçimlere giderken sırf kafa karıştırmak için bu saçmalıkların başını çekiyordu. Tam sayfa çok detaylı analizimizin başlığı 'Ekonomide gerçekler ve yalanlar (18 Temmuz 2007) idi. Lütfen Google'dan bulup okuyun. Kim haklı çıktı görün. Son olarak 'Türkiye, borç batağında mı?' (29 Mart 2010) başlığı altında yine konuyu işledik. 2010 yılı tahmini yaptık. Yine bulup okuyun, cahilin iftirası ile analiz farkını görün. Şimdi yine seçim zamanı, yine saçmalama zamanı. Bakalım Türkiye'nin borç defteri ne diyor?

İlk olarak, Türkiye'nin dış borçlarının içinde hem devletin, hem de özel kesimin payı var. Bir kere bu ikisini ayırmak lazım. Ayırmaz iseniz özelin yaptığı borcu devletin borcu gibi millete çakarak ahlaksızlık yapmış olurlar. Öyle ya, nasıl ki benim borçlarım sizi ilgilendirmez, borç alıp kâr rekorları kıran ve başarıyla ödeyen Koç ve Sabancı'nınkiler de bizi ilgilendirmez. Devlet bu borçlara garantörlük yapmıyor. Veren ile alanın sorunu. Bu yüzden özel sektörün borcunu nüfusa bölüp de 'bebeklerimizin şu kadar borcu var' diyen cahiller halt etmiş.

İkinci olarak da net ve brüt (AB ölçüsü bu) borç ayrımı yapılmalı. Brüt olan sadece borçları içerirken, alacaklarımızı hesaba katmaz. Şimdi Türkiye'nin şark kurnazları borcumuza bakıyor da alacağımıza bakmıyor. Borç borç da, alacak patlıcan mı? Bunun için borçlardan alacaklar çıkarılınca net borç oluşuyor ki buna bakmak lazım. O zaman önce bu ikisine göre bakalım.

Türkiye'nin toplam (kamu artı özel sektör) brüt borçları 2002 yılında 257 milyar TL'den, 2010 yılında 497 milyar TL (290 milyar dolar) olmuş. Alacaklarımızı düşersek (net) 317 milyar TL oluyor. Brüt 290 milyar dolar borcun sadece 89 milyar doları devletin. On sene önce de zaten 75 milyar dolardı. Yani pek artmış değil. Artan da bu kriz ortamında oldu. Bu borcun 84 milyar doları uzun vadeli. Risk yok.

Hükümetten bağımsız olan ve adeta bir şirket benzeri kâr-zarar açıklayan TCMB'nin de 12 milyar dolar borcu var. 10 milyarı uzun vadeli, yine hiçbir risk yok. Özel sektörün 190 milyar dolarlık borcunun da yine 117 milyar doları uzun vadeli.

Üçüncü bir ayrım da borcun GSYH'ya oranına bakılır. Mutlak miktarına değil. Zira borç alınmış da ne yapılmış, hangi katma değer oluşturulmuş, görmek lazım. Ancak Türkiye'de cahiller borcun 'miktarına' bakarken, bununla ne yapıldığına bakmıyor. Evim yoktu, borcum da yoktu. Çok mu iyi? Ev yaptırdım, artık borcum da var. Evimin birkaç katını satarsam tüm borcumu öder, üstelik cebimde de para kalır. Kötü mü? Katma değer oluşturmaktan habersiz cahil, miktar olarak borçtaki artışa bakıyor da GSYH'nın 200 milyar dolar bandından tam 750 milyar dolar bandına çıktığına bakmıyor. Şimdi bu gözle bakalım. Kamu ve TCMB'ninki bir arada GSYH'nın %13'ü kadar bir brüt dış borç stoku var. Neti %10'un altında. Demek ki, devletin dış borç riski yok.

Bir de devletin hem iç hem de dış borcu var. Bunun net olarak GSYH'ya oranı % 41,5 (Avrupa'da ortalama % 80 ve üzerinde), net olarak ise GSYH'ya oranı 2010'da % 28,7. Kısaca devletin ne iç borç, ne dış borç riski var.

Özel sektör ise sadece biraz borçlu. Ancak bunun da vadesi uzun. Sağlıklı borçlanmış, krizde bile takır takır ödemiş. 189 milyar dolarlık toplam özel borcunun 90 milyar doları bankaların, 100 milyar doları da reel sektörün. Peki cahil adam özel sektörün kim olduğunu biliyor mu? Türkiye'de faaliyet yapan tüm yerli yabancı firmalar 'özel sektör' olarak geçiyor. Buna göre 190 milyar dolarlık özel sektör borcunun ne kadarı yerlinin, ne kadarı bizim cahilin çenesini yoran yabancının borcudur acaba? Bunu kimse bilmiyor ve TCMB de maalesef şeffaf davranarak ya da tembellik yapıp düzenli olarak açıklamıyor. Ve yazık ediyor. Sonuç olarak özel ile kamunun toplam dış borcunun GSYH'ya oranı brüt % 39,5, net olarak ise % 23. Yani yine sorun yok. Sorun olmadığını nereden anlayacağız? Avrupa'ya, dünyaya, petrol zengini olmayan bizim gibi ülkelere bakarak. Baktılar mı, hayır! Kimin risk primi nerede? Kim batmış, kim ayakta, kimin notları düşerken kiminki çıkmış?

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT