1. YAZARLAR

  2. Raşa Rantisi

  3. Sorumluluklarımızı Hakkıyla Yerine Getirebilirsek Özgürleşebiliriz!

Sorumluluklarımızı Hakkıyla Yerine Getirebilirsek Özgürleşebiliriz!

Haziran 2009A+A-

17 Nisan 2004 tarihinde Siyonist İsrail'in düzenlediği suikastta şehit düşen Hamas lideri Dr. Abdulaziz Rantisi'nin eşi Raşa Rantisi, Uluslararası Filistin Sivil Dayanışma Konferansı için İstanbul’daydı. Kendisiyle Dr. Rantisi’yi ve Filistin kadınını konuştuk.

Röp: Gülsüm Peker Alpay / Kehriban Elki

Bize kendinizi tanıtabilir misiniz? İslami anlayışınızın oluşumunda ailenizin, aldığınız eğitimin ve eşinizin bu anlayışa katkılarından bahseder misiniz?

İsmim Raşa Salid el-Adluni. 1955 tarihinde Hanyunus’ta doğdum. Yafa asıllıyız. Hamas’ın kadın kollarında görevliyim.

Aslında İslami kimliğimin oluşumu konusuna girmeden önce İslami hareketin başlangıcı ile ilgili birkaç şey söylemek gerekir. Bildiğiniz gibi Filistin’de 70’li yılların başlarından 80’li yıllara kadar henüz ciddi bir İslami mücadele oluşmamıştı. 80’li yıllarda Şeyh Ahmed Yasin’in mücadelesi ortaya çıkana kadar bu böyleydi. Ahmed Yasin sadece kendi şahsiyetiyle örnek olmamış, ilk dönem İslam toplumunu örnek alarak toplumsal mücadele içerisinde Müslüman kadının da var olması için çalışmıştır. Müslüman kadının Filistin’de İslami mücadeleye katılmasında Şehit Ahmed Yasin’in katkısı çok büyüktür.

Fakat kendi hayatım ve ailemden bahsedecek olursam, ailem geleneksel ve mutaassıp bir yapıya sahipti. Benim Şehit Abdülaziz Rantisi ile evlenmemle ailemin bilinçli bir İslami hayatı yaşamaya başlaması birbirine paraleldir. Şehit Rantisi ile evlenmem benim için bir dönüm noktası oldu. İslami kimliğimin oluşmasında Rantisi ciddi bir role sahiptir.

Şehit Rantisi ile evliliğinizin getirdiği zorluklar ve size kazandırdıkları nelerdi?

Şüphesiz ki zorluklar çok. Fakat hemen şunu ifade etmem gerekir ki kadının İslami sorumluluğu ne eşinin varlığıyla ne eşinin yokluğu ile bağlantılıdır. Yetişkin çocukları da tıpkı anne babaları gibi aslında bu sorumlulukta eşittirler. Elbette erkek ailesinden sorumludur. Kadının da erkek gibi asli görevi ailesinin bilinçlenme sürecine katkıda bulunmaktır. Aile mensuplarının bu mücadelede aktif ve bilinçli kalabilmesini sağlamak kadının da erkeğin de görevidir. Aile meselelerini de diğer meseleler gibi kulluk eksenli, Allah’ın rızasını kazanmayı amaç edinerek düşünürsek erkeğin daima kadının yanında bulunmayışı bir ayrılık sayılamaz. Sözü Rantisi’ye bağlayacak olursam, evet doğrudur eşim zamanının çoğunu evin dışında, İslami mücadelede, tebliğde hareketin sorunlarıyla meşgul olarak geçirirdi.

Şunu biliyoruz ki birçok kadın hayatını dört duvar arasında geçirir ve eşinin kahvehaneden ya da oyun masalarından eve gelmesini bekler. Elhamdulillah ki benim eşim evin dışındaki zamanını ikimiz için de hayatımızın merkezine oturttuğumuz Allah’ın rızasını kazanabilme çabasıyla geçirmekte idi.

Şehit Rantisi’nin ailesine karşı tutumu nasıldı? Çocuklarını nasıl yetiştiriyordu, ne kadar zaman ayırabiliyordu ailesine?

Hz. Peygamber’in ailesine karşı takındığı tavır Rantisi’nin de ailesi ile ilişkilerini şekillendirirdi esasında. Rantisi İslami mücadelesini, siyasi ilişkilerini, kişisel ilişkilerini olduğu gibi aile fertleriyle de ilişkilerini kendisine düstur edindiği “Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” ayetine binaen sürdürüyordu. Doğal olarak çocukları terbiye konusunda ben daha fazla çaba sarf etmekteydim. Fakat hiç şüphesiz ki o da çocuklara “şunu yap, bunu yap” demek yerine güzel örnek oluşuyla birçok şeyi olgunlukla çözümlemiş oluyordu.

Çocuklarıyla ilişkilerinde yumuşak bir üslubu vardı. Yine bu konuda şunu söyleyebilirim ki, çocukları halim selim iken sorun çıkartmayan ama bir hata yaptıklarında öfkelenip onları aşağılayan birçok anne ve babanın tersine şiddet kullanma yoluna asla gitmemiştir. Çocuklarının hatalarına karşı sabırlı ve bağışlayıcı olabilmek, ikna ve güzel örnekle terbiye etmek hususunda eşim çok başarılıydı.

Kişisel ilişkimizde de şayet bir konuda birbirimize muhalefet ediyorsak bunu asla çocukların önünde yapmayıp onların karşısında daima aynı sözde muvafık kalmaya çalışıyorduk. Çözemediğimiz, aramızda sorun olan şeyleri ise çocukların önünde konuşmayıp yalnız kaldığımızda çözümlemeye çalışıyorduk.

Şeyh Ahmed Yasin’e Siyonist işgalcilerin tertiplediği suikasttan sonra eşiniz Abdülaziz Rantisi’nin de bir suikast ile öldürülmek istendiğini biliyordunuz. Şeyh Yasin’in şehadetinden sonra Rantisi, “Ölüm Allah’ın emri. Kalp kriziyle ya da füze ile ölmek arasında benim tercihim ikincisidir.” demişti. İslami mücadeleye ve şehadete bu kadar adanmak ve geride kalanların tevekkül anlayışı Filistin toplumunda nasıl tezahür ediyor?

Öncelikle bu soruyu açıklamadan Peygamber Muhammed (s) döneminden bahsedeceğim. Sahabe ölüm gerçekliğini öyle iyi içselleştirmişti ki bundan dolayı ölüm nereden gelirse gelsin hazırlıklı olmaya çalışıyorlardı. Filistinliler için de bu böyle. İnsan ömrünü bir saniye kısaltamayacağını, bir saniye de uzatamayacağını bilen bir kişi elbette ölümün şehadet ile gelmesini tercih edecektir. Durum bir Müslüman açısından böyleyken Rantisi’nin de dediği gibi neden insan kendisini eninde sonunda bulacak ölümün şehadet ile gelmesini talep etmesin ki? Bu konuda sahabe hayatında birçok güzel örnek var aslında. Bir örnek vermek gerekirse Halid b. Velid sürekli cephelerde mücadele etmiş ve sağlığı bozulmuş yatmak zorunda kalmıştır. Halid b. Velid ölümün kendisini yatakta bulacağı düşüncesiyle sürekli olarak kaygılanmıştır, üzülmüştür. Halid b. Velid ve birçok öncü Müslüman gibi rahmetli Rantisi de ömrünün şehadetle sonlanmasını arzulamıştır. İşte bu teslimiyet, tevekkül Müslüman gençlerimize iyi bir örnek olacaktır inşa-Allah.

Filistin toplumunda kadının durumunu nasıl görüyorsunuz? Gazze’ye yönelik son saldırıların öncesi ile sonrası arasında fark var mı?

Gazze’ye yönelen son büyük Siyonist saldırganlıktan bahsetmeden önce kadının Filistin’deki bilinçlenme sürecinden bahsetmeliyiz. Şeyh Ahmed Yasin’in Müslüman kadının yetiştirilip İslami mücadele içinde var olması konusundaki öncü ve örnek oluşuna vurgu yapmak gerekir. Ahlaki, ibadet, muamelat, sünnet ve siretin okunması ve yaşamlaştırılması konularına Şeyh Yasin’in ne kadar önem verdiğine vurgu yapmadan geçemeyeceğim. Bütün bu eğitim öğretim sürecinin sonucunda da Hamas %70’lik bir oranla Filistin meclisinde kadın ve erkek temsilcisiyle var olmuştur. İşte kadının mücadele sürecinde böylesine donanımlı olarak rol alması Filistin toplumunu kısa sürede değiştirmiş ve dönüştürmüştür. Bütün bunlar Siyonistlerin Hamas’ın nezdinde Filistin halkına olan baskılarını artırmış, ambargolar ağırlaşmış ve ardından da Furkan operasyonunu getirmiştir. Furkan operasyonunda ise Filistinli kadının rolü asla unutulmamalıdır. Cephedekilere silah taşımaktan tutun gazetecilik yaparak yaşanılanların dünya medyasına taşınmasına kadar üstlendikleri birçok rolden bahsedebiliriz.

Geleneksel dini anlayıştaki kadın tutumunu nasıl yorumluyorsunuz? Geleneksel anlayışın Filistin’e yansımaları nasıl olmaktadır?

Bu sorunuza cevap vermeden önce yine Şeyh Ahmed Yasin’e atıf yapmak istiyorum. Çünkü Hamas’ın bu konudaki görüşünün çok net olmasında Şeyh Yasin’in katkıları büyüktür. Kadın konusundaki düşüncelerimizi nerden aldığımıza gelince hiç şüphesiz ki itikada, amele, siyasete, aileye dair her ne yapmaya çalışıyorsak Rasulullah (s)’ın sünnetinden ve okuduğumuz siyer kitaplarından öğrenip hayatımıza yön vermeye çalışıyoruz. Rasulullah (s)’ın risaleti ilettiği topluma bakınca siyasette, tıp alanında, savaşta, eğitimde, ilim öğrenme ve öğretmede, sosyal sorumluluklarda ve tebliğde kadına tıpkı erkek gibi birçok görevler düşmüştür. O halde şimdi durup şunu düşünmeliyiz: Ne oldu da bu ümmet kadın konusundaki düşüncelerini böylesine değiştirdi? Rasulullah’ın sünneti değişmediğine göre risaletin mesajı dışında kadına rol biçmeye kalkışanların kendilerini ciddi bir şekilde gözden geçirmeleri gerekir. İşte Filistin’de mücadele eden kadınlar ifrat ve tefrite sapmadan vasat olana tutunmuşlar, fıtratın dengesini korumaya çalışarak Rasulullah’ın getirdiği mesajı yaşamaya gayret etmişlerdir.

Şayet kadın Kur’an ve sünnetin kendisine tebliğ ettiği mesajı iyi anlar ve bu mesajı ahlak edinip İslam’ın ilkelerinden taviz vermeden mücadele sürecinde var olursa bu bütün bir ümmet için mükemmel olacaktır.

Filistin mücadelesinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Bu sorunun cevabı aslında Kur’an’da saklıdır. Allahu Teâlâ diyor ki: “Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder.” Biz Müslümanlar Allah’ın ipine ne kadar sımsıkı sarılırsak, Allah’ın dinine ne kadar yardım edersek zafere o kadar yakınlaşırız. Fakat o ipten ne kadar uzaklaşırsak zaferden de o kadar uzaklaşırız. Bu durumda sorumluklarımızı hakkıyla yerine getirdikten sonra özgürleşebileceğimizin müjdesini verebiliriz.

Türkiye’de yaşayan Müslüman kardeşlerinize bir mesajınız var mı?

Dünyanın her neresinde olursa olsun tüm Müslüman kadınlardan İslam’ı bulundukları topraklarda yaşamalarının ve yaşanması için de sorumluluklarını yerine getirmelerinin bir zaruret olduğunu hatırlatmak isterim. Biliyorum ki Türkiye’de yaşayan Müslüman kadınlar Beytul Makdis’in özgürleştirilmesini samimiyetle istiyor ve bunun için de büyük çabalar sarf ediyor. Ben de Allah Teâlâ’dan bizlere özgür Kudüs’ü görebilmeyi ve hep birlikte buna sevinebilmeyi nasip etmesi için niyaz ediyorum. Son olarak Türkiye’deki tüm Müslüman kardeşlerimi Allah rızası için gerçekten seviyorum.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR