1. YAZARLAR

  2. Sezai Arıcıoğlu

  3. Bilinçli Bilinçsizlik

Sezai Arıcıoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Bilinçli Bilinçsizlik

Nisan 2014A+A-

“Bilinç, bir insanın başına gelebilecek en yüce, en erdemli beladır.” der, Tolstoy. Dillerden dökülen tüm sözler hayata geçirilen tüm davranışlar itici (muharrik) bir gücün etkisiyle oluşurlar. Âdem (a)’in “adamlaşma” sürecinden bu yana var olan bir olgudur, bilinç ya da bilinçsizlik. Doğru olanla yanlış olanın kıyasıya mücadelesi, iyi ile kötü olanın asırlardır devam eden çarpışmasının da adıdır bir anlamda bilinç.

İnsan, bir ilişkiler bütünüdür. Doğusu ve batısı ile ilişki içerisindedir insan. Kendisi ile kendisi için ihtiyaç duyduğu şeylerle, kendisi için önem atfettiği her şeyle olduğu gibi kendince önemsiz gördüğü tüm olgularla da bir tür ilişki içerisindedir. Yine, kendisi için neyin zararlı ve neyin yararlı olduğuna da sahip olduğu bilinç veya bilinçsizlik düzeyi ile karar verir insan. Tekdüze sürdürülen ve alışkanlıklar temelinde devam eden sorgulamalara kapalı bir zihnin sahip olabileceği ya da varabileceği düzey aynen bunun gibi belli kalıpların da ötesine geçemez. Karanlıklar içerisindeyken aydınlığa duyulan şey bir özlem olmasının yanında, aslında bir bilincin de yansımasıdır.

Bilinci oluşturan en temel unsur “bilgi”dir ve bilgilenerek bilinç kazanır insan. Konuşarak, duyarak, görerek ve okuyarak izleyerek bilinç kazanır. Kurduğu ilişkilerle bilinç kazanır. Tüm bunların hepsi bir çeşit bilgilenmedir ve sonucunda edindiği bu bilgiler doğrultusunda ölçüp biçer. Haklı ile haksızı, uzun ile kısayı, ezen ile ezileni, ölen ile öldüreni ölçüp biçer.

Büyük bir daire içerisindedir. Bu daire onun hayatıdır. Önem sırasına göre merkezden kenarlara doğru yerleştirir hayatının içerisine her şeyi.

Sadece madde, mal-mülk, makam ve bunlar gibi unsurlar ise merkeze koyulanlar, bilinç de buna göre şekillenir ve zamanla bundan başka bir şeyi görmez olur gözler. Dünyevileşmedir bu, sekülerleşmiş bir zihin sekülerleşmiş bir tutumdur. Hiçbir değer yargısı yoktur. Menfaat ve çıkarcılık üzerine kuruludur. Yeri geldiğinde tüm değerler gibi dinî kavramları da kullanıp daha sonra fırlatıp atmaktan çekinmez. Kendi saltanatının, hükümranlığının, ”Haman”lığının sürmesi için yapamayacağı iş giremeyeceği kılık yoktur.

Yok eğer sadece mana sadece duygu sadece boş vermişlik içerisindeki sofistike bir duruş ise merkeze aldığınız bilinciniz de buna göre şekillenir. Bu bir anlamda bireycileşmiş dindarlıktır. Sağcıdır, muhafazakâr düşünür, otoriteyi sorgulama yerine körü körüne itaati benimser ve bu hali ile farkında olsa da olmasa da seküler zihne hizmet etmiş olur. Ötekine karışmaz, dünyayı ve dünyada olup bitenleri umursamaz adeta bir getto, bir derebeylik içerisinde yaşıyormuş gibi topluma ve toplumun hissiyatlarına bakar.

Bir de; hayatının merkezine ıslah etmeyi, değiştirmeyi, belirli bir program dâhilinde okumalar yaparak kendini ve çevresini dönüştürmeyi hedefe koymak gibi beliren tutum vardır. Kendisi ile birlikte dün öğrendiğini bugün, bugün öğrendiğini yarın hayata nasıl geçirebileceğini planlar ve tasarlar. Eklektizmden ve Makyavelizmden uzak durur. Sığınmacı değildir. Kendi kavramları ile düşünmeye çalışır. Her türlü hurafe ve bidat ile birlikte diğer gelenekçi ve modernist dayatmalara karşı direnir.

Şayet sömürülüyorsanız; bu bir sonuçtur ve sonuçtan kalkarak arabesk bir tutumla geçmişe (geleneğe) ya da geleceğe (modernizme) söverek buna bir çözüm üretemezsiniz, bir bilinç de oluşturamazsınız fakat neden bu hale düşüldüğünü, neden sömürülmeye müsait hale geldiğinizi sorgularsanız, çözüm üretme imkânınız artar. Asırlardır değişen şeyin sadece araçlar olduğunu, illetlerin ise aynen durduğunu görürsünüz. Dün Nehrevan’da yaşananlar neyse çok daha vahim boyutları ile bugün de yaşandığını anlarsınız.

İnsan, sahip olduğu kabiliyetleri geliştirebilen bir varlıktır. Doğuştan sahip olduğu kabiliyetlerin yanına birçok önemli kabiliyeti de ekleyebilir. Mesela konuşma kabiliyetinin yanına güzel konuşmayı, yalan ve iftiradan uzak durmayı ekleyebilir. Mesela görme kabiliyetinin yanına gözlemlemeyi, doğru bakabilmeyi, işitme kabiliyetinin yanına sorgulamayı, peşinen kabul etmemeyi ekleyebilir. En nihayetinde bunların hepsi bir tercih sonucunda gerçekleşecektir. Ve bu tercihi yaparken de hayatının merkezinde ne varsa ona göre tavır belirleyecektir.

Şayet hayatının merkezi, sevginin, saygının ve itibarının merkezi; hayatı, sevgiyi, saygıyı ve itibarı veren Yaratıcıdan ve O’nun buyruklarından kopuksa herhangi bir irtibat yoksa mutlaka bir sapma ya da sapkınlık gösterecektir. Ölçü şaşacak ve bir ölçüsüzlük hali alıp başını gidecektir. Merkezden uzaklaştırılıp kenarlara veyahut duvarlara veyahut süslerin içerisine hapsedilen “gerçek”, bir süre sonra bilincin oluşmasına katkı yapmayacak ve alelade sıradan bir duruma indirgenmiş olacaktır. Yani kısacası siz, içinizdeki çobanı yatırıp tembelliğe alıştırıp miskinleştirirseniz sürüye kurt da girecektir,  fitne de girecektir,  fesat da girecektir.

Bilinç düzeyinin artması, bilinçli bir topluma kavuşmak hayali öteden beri umut edilen bir durumdur. İstenmiştir ki, fert fert insanlar şuur kazansınlar ve böylece bilinçli bir topluma kavuşulsun. Özde ciddi bir emeği, ciddi bir çalışma ve çabayı gerektiren böylesi bir hedef için düştüğünüz yerden kalkmayı öncelemenin yanında muhatabınızın sahip olduğu öznel ve nesnel tüm durumları da az ya da çok biliyor olmalısınız.

Toplumun karşısına alternatif bir hayat tarzı ile çıkarken bu hayatı en başta kendiniz en güzel şekilde yaşamalı ve örnek olmalısınız. Bir günü ile diğer günü birbirine tutmayan insanlar örnek olabilir mi? Bir sözü ile diğer sözü arasında çelişkiler olanların sözü dinlenebilir mi? İyiliği anlatayım derken kırıp dökenler gerçeğe ilişkin birkaç kelam edeyim derken muhatabının durumundan bihaber olanlar alternatif oluşturmayı bırakın “bilinçli bir bilinçsizlik” içerisinde debelenip dururlar. Bu hal zamanla egemenlerin güdümüne girer ve artık belirleyen değil belirlenen hatta acımasızca belirlenen bilinçli bilinçsizler olup çıkarlar. Bildiği halde bildiklerini yapmayanlar ya da yapmayacakları şeyleri söyleyip duranlar neyin veya kimin örnekliğini yapmaktadırlar sizce?

Evet, “bilinçli bir bilinçsizlik”… Hangisi daha yakın sana? Gerçeği öğrendikten sonra “Kahrolası nasıl da ölçüp biçti!” örneğindeki gibi bir kişilik mi yoksa ibadetlerinde fazlaya fazlalıklar eklediği halde, dini yalanlayan durumuna düşen, yetimi itip kakan, yoksulu doyurmaya ön ayak olmayan ve en ufak bir yardımı esirgeyen bir kişilik mi? Yoksa Mısır’da darbeye darbe diyememek mi Suriye’de mazlumların yanında yer almamak mı? Direniş ekseni masallarındaki acımasızlık mı? Hangisi?

Bu yüzden sen bakmalısın tekrar tekrar tüm olup bitenlere. Tekrar tekrar dinlemelisin sözleri bıkmadan ve umutsuzluğa kapılmadan. Tekrar tekrar iman etmelisin ortak koşmadığın halde, örtüp gizlemediğin halde.

Tarihin bir sonraki aşaması sana bağlı. Mutlulukla ve huzurla hışırdayan bir gazete var elinde ve sen içinde mevcut olmadıkları halde sana hükmetmeye alışmış zorbalarla karşı karşıyasın. Yok etmeye azmetmeli, hayatından def etmeyi hedef edinmelisin. Bu bilinçsiz bilinçliler yığını seni mevcudiyetsizliğe, iradesizliğe götürecek bir laneti bir bedduayı sana kader olarak biçmek isteyecekler. Sana sundukları rengârenk ışıklar kopkoyu bir zulumatın renkleridir. Aklınla anlayıp yine aklını idare eden aydınlıkla barışıklığını her geçen gün artır. Onlarınki bilinç değil şapşal bir rüyadan başka bir şey değil.      

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR