1. YAZARLAR

  2. Markus Ürek

  3. NATO'nun Libya'ya Müdahalesi: Petrole rağmen rejim değişikliği mi? -2
Markus Ürek

Markus Ürek

Yazarın Tüm Yazıları >

NATO'nun Libya'ya Müdahalesi: Petrole rağmen rejim değişikliği mi? -2

09 Nisan 2011 Cumartesi 00:14A+A-

Suudi Arabistan, Bahreyn ve diğer Ortadoğu ülkelerindeki ayaklanmalar yoksulluk-yolsuzluk-yasaklılık alanlarının bir kesişiminden kaynaklansa da Kuzey Afrika ülkelerininkinden biraz daha farklıdır.

Ayrıca, dünya şimdiye kadar Kuzey Afrika'daki ayaklanmalara destek vermiş ve diktatör liderlerin gitmesi için gerektiğinde baskı yapmıştır. Ortadoğu'daki ayaklanmalar ise (Bahreyn dışında) nispeten daha küçük olmuştur. Bununla beraber ayaklanma ile hedeflenen krallıkların devrilmesi olmamış, aksine yönetimden ve ekonomik pastadan daha fazla pay almak olmuştur. Özellikle Suudi Arabistan (2 milyon Şii nüfus bulunmakta) ve Bahreyn'de dışlandıklarını iddia eden Şiiler daha fazla hak talep etmektedir. İran'da ise protestocuların durumu daha farklıdır ve Batı desteklidir. Suriye ve Ürdün'deki huzursuzluk henüz çok büyük bir ayaklanmaya dönüşmemiştir. Kısacası Ortadoğu'daki hareketler de Kuzey Afrika ülkelerinde olduğu gibi daha adil bir düzen ve daha katılımcı bir demokrasi istemektedir. Zira Ortadoğu monarşilerinde krala yakın olanlar parlamentoya seçilmekte ve yönetim hep aynı kişiler etrafında toplanmaktadır. İran'da ise işi vatandaşa veren devlettir. Vatandaşın işini kaybetme riski fazladır, dolayısıyla protestolara fazla destek vermesi beklenmemelidir. Bununla beraber halkta rejimi koruma fikri halen geçerlidir. Petrol fiyatlarının sürekli artması da rejim için bir avantajdır.

Suriye ve Ürdün'deki durumun kendine özgü yapısı bulunmaktadır. 6,5 milyon nüfusa sahip Ürdün'de yaklaşık 2 milyon Filistinli yaşamaktadır. Ayrıca ülkede ABD'nin 2003 Irak işgali sonrasında buradan gelen yarım milyona yakın Iraklı da bulunmaktadır. Özellikle işsizlik ve vatandaşlık haklarından faydalanamamanın sıkıntısını çeken Filistinliler her türlü ayaklanmanın başını çekmektedir. Yine Lübnan ve Suriye'de de toplamda bir milyona yakın Filistinli ve 2 milyona yakın Iraklı yaşamaktadır. Öyle gözüküyor ki Filistinli ve Iraklı mültecilere çözüm bulunmadığı sürece Ortadoğu bir süre daha bir hayli sıcak kalacaktır.

Ortadoğu'daki en tehlikeli olabilecek protestolar ve Türkiye'yi de sıkıntıya sokabilecek ülkelerin başında Suriye gelmektedir. Suriye'de iktidar, yıllardır Alevi azınlık olan Esed ailesinde bulunmaktadır. Suriye, Sünni ağırlıklı bir ülke olmasına rağmen Alevilerle ve ülkedeki Hıristiyanlarla beraber yönetilmektedir. Ülkede Sünniler çoğunlukta olmalarına rağmen yok sayılmaktalar ve ülke yönetiminde neredeyse hiç yoklar. Bu durum on yıllardır rahatsızlık oluşturmaktadır ve artık dayanılmaz bir hal almıştır. Ortadoğu'da özellikle de Suriye'de olası bir iç savaş tüm komşu ülkelere sıçrayabilir ve Ortadoğu'daki dengeleri tepetaklak edebilir, zira işin içine Sünni, Şii, Alevi ve Hıristiyanlar girdiğinden olaya Türkiye, Suudi Arabistan, İran ve Batı da müdahil olmak zorunda kalacaktır. Bu bağlamda en fazla Türkiye'yi etkileyebileceğinden Türk hükümetinin yapıcı ve olumlu tavrını alkışlamak gerekir. Keza, Başbakan Erdoğan, Suriye'deki olayların daha da büyümesinin önlenebilmesi için Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed'e reform çağrıları yapmaktadır.

Petrol fiyatlarının sürekli artması en fazla Suudi Arabistan, İran ve Rusya'ya yaradığı gibi en fazla Çin ve Batı ülkelerini olumsuz etkilemektedir. Petrol fiyatlarındaki artış, günde yaklaşık 9 milyon varil petrol üreten ve nüfusunun yüzde 60'ı 18 yaşın altında olan; ancak bu nüfusun yüzde 28'inin işsiz olduğu Suudi Arabistan'a yaramaktadır. Gençler arasındaki huzursuzluğun farkında olan Kral Abdullah, fiyat artışlarının verdiği kârlılıkla beraber hemen 36 milyar dolarlık yeni bir yardım paketi açıkladı. Bu da kişi başına 2 bin dolar düşmesi anlamına gelmektedir.

Dünya Ortadoğu'da büyük bir sorun istemeyecektir

Petrol fiyatlarının artması Libya'daki mevcut petrol yataklarına yapılan sabotajlardan kaynaklanmamaktadır. Libya'nın sağladığı miktarın dünya petrol tüketimi içindeki payı çok küçüktür ve Suudi Arabistan ve diğer önde gelen diğer OPEC ülkeleri bu üretimi kolayca kapatabilecek konumdadır. Fiyatların yükselmesi daha çok Ortadoğu'daki belirsizlik ile ilgilidir. Fiyatların artışı; ancak Suudi Arabistan'ın petrol kaynaklarına yapılacak bir saldırıda kontrol edilemez. Aksi hallerin tamamında Suudi Arabistan bugünkü üretimine ek olarak günde 5 milyon varil daha üreterek piyasaları kolaylıkla rahatlatabilecek kapasitededir.

Bahreyn; çok küçük bir ülke olmakla birlikte Ortadoğu'da çok önemli bir konuma sahiptir. Ülke, hem Basra Körfezi'nin hem de Suudi Arabistan ve İran doğal kaynaklarının neredeyse tam ortasında bulunmaktadır. Bu nedenle Basra Körfezi'ni denetimi altına tutan ABD için önemli bir müttefiktir. Yine de Amerikalılar bir denge politikası için Suudilere karşı Şii isyancılara destek vermektedir. (Oysa 1990'da Bahreyn'deki Şii ayaklanmasında Amerikalılar Suudi ordusunun bu ayaklanmayı bastırmasına izin vermiştir.) Suudi Arabistan'a karşı verilen bu desteğe rağmen ABD, 2011'de Suudi Arabistan'a satacağı 65 milyar dolarlık silah paketini onaylamıştır (Michael C. Lynch,-NYTimes). Bahreyn'de Şiilerin ayaklanması işin içine İran'ı da sokmaktadır. Dolayısıyla Bahreyn'de ülkeye giren ve devlet binalarını koruma altına alan Suudilere İran'ın ne cevap vereceği merak konusudur.

Dünya ve özellikle de Batı için petrol yataklarının korunması birinci derecede önem taşımaktadır. Dolayısıyla Ortadoğu'da kısa vadede herhangi bir rejim değişikliği beklenmemelidir. Başta Suudi Arabistan olmak üzere Ortadoğu'nun birçok yeri petrol boru hattı ağlarıyla döşenmiş durumdadır. Ayrıca Basra Körfezi'nden çıkıp dünyaya yayılan petrol tankerlerinin durması da dünya ekonomilerini uzunca süre çıkılmayacak bir krize sokacağından, özellikle Suudi Arabistan, Irak, Mısır, Ürdün ve Suriye'de kısa vadede herhangi büyük bir değişim beklenmemelidir. Domino taşı etkisi bir değişim yaratmayacak olan bu ayaklanmalar uzun vadede Ortadoğu'daki değişimin temelini atmıştır. Yavaş; ama etkili bir değişimin öncüsü olan bu protestoları tarihsel bir perspektifle yorumlamakta fayda vardır.

Dünya tarihine bakıldığında bir bölgede bazı değişimlerin yaşandığı ve değişimlerin zamanla dünyanın birçok yerine yayıldığı gerçeği söz konusudur. Özellikle 1848'de Fransa'da başlayan ve zamanla tüm Avrupa'yı saran Fransız Devrimi gibi. 1968 kuşağının başlattığı hareket de Batı'yı aşarak dünyanın geri kalanındaki birçok ülkeyi etkisi altında almıştır. 1989 Berlin Duvarı'nın yıkılışı ve ardından da Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve ardından Doğu Bloku ülkelerin bağımsızlıklarına kavuşması da dünya değişimi için önemli anlardır. Şimdi ise ayaklanmalar ve değişimi isteyenler İslam dünyasının ağırlıklı olduğu bölgelerde yaşanmaktadır. Hareketler özellikle de demokrasiden yoksun olan Kuzey Afrika'da yaşanmaktadır ve burada yine özellikle yönetimdeki kişilere karşı verilen bir mücadele söz konusudur. George Friedman'a göre, Kuzey Afrika'da yaşananlar en başta başarıya ulaşmayan; ama etkileri uzun vadede görülen 1848 Fransız Devrimi'ni hatırlatmaktadır. Onun için de bu ayaklanmaları Arap dünyasını, özellikle de İslam dünyasını köklerinden çıkarıp bir anda değişmesini sağlayacak bir halk ayaklanması değildir.

Bizce, daha fazla özgürlük ve daha fazla değişim isteyen Kuzey Afrikalı ve Ortadoğulu ülkelerdeki kalabalıklar ilk başlarda Mısır'daki Müslüman Kardeşler gibi İslamcı kesimi başa getirecektir. Katılımcı ve daha özgür seçim ortamlarında daha organize olmuş olan bu grupların, Batı politikalarına inanmayan ve bölgelerinin Batı tarafından sömürüldüğüne inanan tüm kesimlerin desteğini alacağı kuşku götürmez. Liberal partiler ve diğer statükocu partilerse Türkiye örneğinde olduğu gibi organize olmaktan yoksun ve halkın beklentilerine cevap verebilecek nitelikte değildir. Dolayısıyla Kuzey Afrika halkı onları anlayan, onlarla aynı dili konuşan ve rejimin muhafazasından ziyade onlara ekmek ve iş götürebilen kesimin (kimine göre radikal İslam, kimine göre de ılımlı İslamcılar) peşinden gidecektir. Geçiş döneminde başa geçen bu kesimin ömrü, yapacağı ve yapmayacağı icraatlara bağlıdır. Nihayetinde dünya sürekli değişmekte ve bununla beraber her ülkedeki insanların beklentileri de değişmektedir. Pragmatik ve vatandaşlarının beklentilerini karşılayabilen rejimler ayakta kalabilecek, karşılayamayanlarsa tarihe karışacaktır.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT