1. YAZARLAR

  2. Önder Aytaç

  3. Liseli Serap’tan Ahmet (Türk) Amca’ya mektup
Önder Aytaç

Önder Aytaç

Yazarın Tüm Yazıları >

Liseli Serap’tan Ahmet (Türk) Amca’ya mektup

15 Şubat 2010 Pazartesi 13:14A+A-

Merhaba Ahmet Amca. Ben Serap, hatırladın mı? Hani 20 Kasım 2009’da İstanbul’da dershaneden dönerken, otobüse atılan molotof kokteyli ile yanıp, daha sonra da bu dünyadan göçen Serap. Panikleme hemen, endişelenme! Ölümümden ne seni ne de Kürtleri sorumlu tutacağım. Ne “vatan, canım sana feda” diyeceğim, ne de “şehitler ölmez vatan bölünmez”. Biliyorum ki ben öldüm. O, homo politicus’lara özgü hırslarınız, kitleleri yönlendiren söylevlerinizle artık aramızda çoook kalın bir duvar var. Çünkü ben, öldüm!

Ölümün ne olduğunu biliyorsun değil mi? Ben de öldüm tıpkı Liceli Ceylan gibi ve ne yazık ki daha fazla acı çekerek. Liceli Ceylan bu köşede Ahmet (Altan) Amca’sına bir mektup yazmıştı. Ben de şimdi sana yazıyorum.

Senin de onyedisinde kızların oldu, dağda ölen yeğenlerin ve hatta gidip de hiç haber alamadığın yakınların... Şimdi yüzündeki derin çizgiler, yürürken hafif sallanarak ve biraz da öne eğilmiş halin, yaşından ziyade, çektiklerinle ilgili ki ben bunu da biliyorum.

Herkesin, Qesiri Qenco’nun Nizam-ul Mülkü, gamsız Ahmet Ağa bildiği kişi değilsin elbette. Diyarbekir Cezaevi yalnızca fiziğini çökertmedi, derin yaralar da açtı yüreğinde. Gururunu kırdı, onurunu zedeledi. Bu yüzden öfkeni, mağrur beglik gururun bile gizleyemedi zaman zaman. Seni de diğer Kürtleri de suçla(ya)mıyorum. Ama Nâzım Hikmet’in bir şiirini de size hatırlatmam gerekli gibi sanki; “kabahat senin, / demeğe de dilim varmıyor ama / kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!” Ezberinde olduğundan emin olduğum bu şiirin baş tarafını da hazır olduğunda, beglik cesaretine ve onuruna yeniden sahip olduğunda, diğer Kürtlere de sen okursun değil mi?

Ölmeden kısa bir süre önce, Diyarbakır’da ‘Serok’larının 15 cm küçültülen hücresini protesto eden Aydın Ağabey’in öldürüldüğünü duydum. Geçen yıl da Ömerli Köyü’ne Milletvekili Bayan Ata’nın önderliğinde tavafa giden kalabalıktan bir genç öldürülmüştü aynı şekilde. Neden Ahmet Amca? Yeryüzünde kutsanmış savaşlar, erişilmez, dehası sorgulanmaz liderler kaldı mı hâlâ. Bak diğer Ahmet (Altan) Amca (Liceli Ceylan’ın Mamo’su) sorguluyor biz Türkler ve siz Kürtlerin tutuculuklarını, narsisizmlerini. Sen de sorgular mısın benim için kendini ve şahin olan çevrendekileri? Dostuna sadakati sınırsız, düşmanına mertçe düşman, cömertlikte yalnızca sofrasını değil yüreğini de açan insanlarına sen anlatamıyorsan oturt yanına, onlara söylet. Hangi lider gençlerin ölümüne duyarsız kalır? Uğruna ölünen lider neden kendi hayatını gençlerinkinden önemli görür? Bu deha mı? Duyarsızlık mı? Bencillik mi? Korkaklık mı? Demem o ki Ahmet Amca sen yanlış yerdesin. Ölüm bile utanır bulunduğu taraftan, onyedisinde Serap, yirmiüçünde Aydın öldüğünde.

Demem o ki Ahmet Amca hesap sor kendine, hesap ver bana! Aşiretin töresine sor; kan kanla yıkanmaz, yanlışa yanlışla karşılık verilmez. Yiğitlik acıyı sindirmektir, zulme direnmektir. Başka acılara sebep olmaktansa, yeni mazlumlar yaratmaktansa, kendi yaranı gizlemektir.


Evet, Ahmet Amca, Emine Ayna’nın gölgesinde kalmak, bir halkın geleceğini onun ihtiraslarına bırakmak sana yakışır mı? “Açılım bitti” derken, alaylı gülümseyişinden, dişlerinin arasından yılan gibi tıslayarak çıkan kelimelerinden okudum hırsını ve anladım; onun ölmesinden korktuğu çocuğu yok. O, anne değil. Ama seni yadırgadım birçok nedenden. Neden cenaze törenime katılmadın mesela? Dayak mı yerdin, küfür mü işitirdin? Bu seni, kodeste asker karşısında hazır olda durmak kadar incitir miydi? Benim için, insanlık onuru için, yeryüzünde tanıdığım en duygusal halk olan Kürtlerin gururu için dayak yemek gücüne mi giderdi?

O karanlık provokasyonun kimler tarafından yaptırıldığı da, taşeronu da artık aşikârsa, gereğini yap Ahmet Amca. Milletvekili olup olmaman bir şey değiştirmez. Vakur bir duruş sergile, savaş çığırtkanı Kürt ve Türklere karşı dik dur. Kürtlerin Gandhi’si ol. Onun gibi davran. Onyedi yaşımda olsam da vasiyetim sana bu işte. Dağlarda ölen Kürt ve Türk gençlerine borçlusun. Yap(a)mayanlara inat, yap. Onurun, gururun, fedakârlığın ne olduğunu göster korkaklara. Yakıp yıkmadan, kırıp dökmeden, haklı bir zeminde, inadına barış, inadına özgürlük deyip, Dağkapı meydanında “silahlar susuncaya dek, Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasaklar kalkıncaya dek açlık grevindeyim” de bir kez de.

Bak o zaman, savunduğun davada, AB, ABD ve bütün dünya seni nasıl da haklı görecekler? Bakalım o zaman, bütün Ergenekoncular ve basındaki uzantıları kaçacak delikleri nasıl da arayacaklar. İktidar hesaplarını ölümlerimiz üstüne kurgulayan utanmaz amcalar nasıl da şapkalarını alıp gidecekler ve bir daha da asla geri dönemeyecekler.

Kızıyorum işte sana, daha da fazla kızacağım, bütün söylediklerimin doğru olduğunu bildiğin halde gereğini yapmazsan...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT