1. YAZARLAR

  2. Roger Cohen

  3. İsrail'e dizgin, İran'a havuç gerek
Roger Cohen

Roger Cohen

Yazarın Tüm Yazıları >

İsrail'e dizgin, İran'a havuç gerek

10 Mayıs 2009 Pazar 17:20A+A-

Batı Şeria'da gördükleri karşısında şoke olan Clinton'ın açıklamaları İsrail'i muhtemelen rahatsız etti ve bu iyi bir şey. Zira Bush'un 'İsrail yanlış yapmaz' siyaseti Yahudi devletini daha az güvenli ve daha az sevilir hale getirdi. ABD İran'ı masaya oturtmak için de elinden geleni yapmalı

İsrail’le ABD arasında fikri tartışma başladı ve bu iyi bir şey. İsrail’in çıkarları eleştirellikten uzak bir Amerikan yönetimiyle sağlanamaz. Washington’ın 11 Eylül sonrası İsrail yanlış yapmaz siyaseti yüzünden Yahudi devleti daha az güvenli ve daha az sevilir hâle geldi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun merkez sağ hükümetinin eleştirisi pek de muhtemel olmayan
bir merciden, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’dan geldi. Clinton, New York senatörü olarak kendi çıkarı için yaptığı hesaplamalardan ABD çıkarlarının serinkanlı değerlendirmesine doğru katı bir dönüşüm geçirdi. Ülkesinin çıkarlarıysa her daim İsrail’inkilerle örtüşmüyor.
Clinton’ın geçen ay Batı Şeria’ya yaptığı ziyaret sırasında gördükleri yüzünden şoke olduğunu duydum. Bu, pek de sürpriz değil. Birinci dünya ülkesi İsrail’in itiş-kakışından tecrit duvarının ötesindeki eşeklere, kağnılara ve boş insanlara geçiş zalimce nitelikte. Clinton’ın önemsediği bir şey varsa, o da insanların çektiği eziyet.

Batı Şeria sömürgecilik rehberi
Aslında duruma vakıf olmak için Filistin topraklarında çok da dolaşmıyorsunuz. Sadece Yahudi yerleşimcilerin kullanabildiği etrafı korunaklı otoyollardaki arabalar dışında Batı Şeria’daki herşey durulmuş durumda. İş hayatının uğultusu yerini çekiç seslerine bırakıyor. Tamamen harap Batı Şeria manzarası tepelerdeki kale gibi yerleşimlerle benek benek hâlde. Sömürgecilik hakkında bir rehber arıyorsanız burası başlangıç yapmak için kötü bir yer değil. Eğer orduda görev yapmıyorlarsa İsraillilerin çoğu bunu bilmiyor. Ama Clinton duruma tanık oldu. Anladığım kadarıyla gördüğü aşağılama yüzünden sıkıntı duydu.
Şimdilerde Clinton Netanyahu’yu Filistinlilerin barış çabalarına karşılık ‘yan yollarda’ dolaşmaktan vazgeçmesi konusunda uyarmakta. İsrail başbakanı ve onun sağcı Likud Partisi’nin hâlâ iki devletli çözüm teorisini bile kabul etmediğini hatırlayın.
Clinton Temsilciler Meclisi’nde geçen haftaki ifadesinde “İran karşısında aradığı desteği elde edebilmesi için İsrail, Filistinlilere ve barış çabalarına ilişkin olarak kenarda duramaz.
Bu mevzular birlikte ilerler” dedi.
Bu ifade, Netanyahu’nun yardımcılarının Washington Post’a ABD’nin İran’ın nükleer programı ve artan bölgesel etkinliğini dizginlediğini görene kadar İsrail’in barış görüşmelerinde ileri adım atmayacağı yönündeki yorumlarının doğrudan azarlanması manasına geliyor.
Her ne kadar Netanyahu ve Clinton’ın İran ve İsrail-Filistin barışı arasında kurduğu türden bağlantılara katılmasam da - zira mevzu İran’a nasıl gözdağı vermekle değil, onu nasıl görüşme masasına çekmekle ilgili - böyle bir bağlantının varlığı konusunda her ikisiyle hemfikirim. Madrid’ten Oslo ve Annapolis’e kadar 16 yıllık süre boyunca İran’ı dışlayarak barışı sağlama girişimlerinde bulunuldu. Bunlar işi yaramadı, şimdi de yaramayacaktır.
İşin püf noktası İsrail-Filistin barış çabalarını başlatırken aynı zamanda ABD-İran yakınlaşmasının yollarını aramak. İşte bu nedenle Clinton’ın Netanyahu’ya İran dolambacından giderek barış için çalışmaktan - yani hemen yerleşimleri durdurmaktan - kurtulamayacağını söylemesi büyük önem taşıyor.
Clinton ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın terörist kabul ettiği Hamas konusunda da önemli bir değişime işaret etti. Hamas’a ‘ya da onun denetimindeki herhangi bir bölgeye’ para akmamasının önemine işaret etse de, ılımlı Fetih’le Hamas arasındaki olası Filistin birlik hükümetine ilişkin Amerika’nın seçeneklerini açık tutması gereğini savundu.
Clinton’ın belirttiğine göre birlik hükümeti şiddetten vazgeçmek, İsrail’in varlığını tanımak ve eski anlaşmalara riayet etmek şeklindeki üç koşulu yerine getirdiği takdirde ABD onunla iş yapmaya hazır olmalı ki, buna önerilen 900 milyon dolarlık yardım da dahil. Terörist kabul ettiği Hizbullah 30 koltuktan 11’ini denetlese de Washington Lübnan hükümetiyle iş görmekten geri kalmıyor.
Değişim geçirmiş böylesi bir ABD politikası, herhangi bir Filistin birlik hükümeti yerine sadece Hamas’ın üç koşulu yerine getirmesinde ısrar eden önceki Amerikan politikasına göre daha fazla anlam ifade ediyor. Hamas yokmuş gibi yaparak hiçbir barış sağlanamayacağından Filistin birlik hükümetini sağlamak ABD’nin öncelikleri arasında bulunmalı.

Netanyahu esnek davranır mı?
Her ne kadar Mısır’ın aracılığı sayesinde Hamas’la dolaylı bağlantı kursa da, bu makul değişiklik İsrail’i kızdıracaktır. İsrail’in Hamas’a dair görüşmelerin başlaması için önce kendisini tanıması gerektiği şeklindeki resmi tutumu, bu ülkenin 1948’den beri uyguladığı fiili yöntemlerle bir hayli de ters düşüyor.
Yani Clinton’ı alkışladığım bir hafta söz konusuydu; her ne kadar yakınlaşma önerisi başarısız olduğu takdirde İran’a karşı ‘ağır yaptırımlara’ işaret etmesi hata olsa da. Yaptırımlar bugüne kadar işe yaramadı, bundan sonra da yaramayacak.
Obama’nın uzattığı eli ‘kötürüm bırakan’ önlemlere dair aldatıcı bir girizgâh olarak gördüğü zaman Tahran masaya oturmayacaktır.
Bu noktada Tahran’a tavsiyem Obama’nın söylediklerini izlemeleri. İran siyasetini o yönetiyor.
Obama bunu öyle bir yapıyor ki, Clinton’ın demeçlerinde aşikâr olan İsrail-Amerikan ihtilafı görevdeki
ilk yılının teması haline gelecek. Woodrow Wilson Merkezi’nin Başkanı Lee Hamilton’ın bana
söylediği gibi, “ABD’nin İsrail’e karşı bazı önemli değişikliklerde bulunacağını gösteren teşebbüsler var”.
Hamilton ayrıca Netanyahu ‘belki sanıldığından biraz daha esnek’ olabilir diyor.
Netanyahu barışa imza atan Begin olabilir mi? İmkânsız değil. Obama’nın Tahran’la barışması da. ABD Başkanı iki cephede de aynı anda bastırırsa bunlar gerçekleşebilir. (27 Nisan 2009)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT