1. YAZARLAR

  2. Ceren Kenar

  3. İçimizdeki Le Pen'ler...
Ceren Kenar

Ceren Kenar

Yazarın Tüm Yazıları >

İçimizdeki Le Pen'ler...

14 Temmuz 2014 Pazartesi 18:14A+A-

Aslında kendi babası siyasi mülteci.  Yozgatlı İhsan Efendi, Cumhuriyet’in ilanından bir yıl sonra 1924’te Kahire’ye gitti. Cumhuriyetin ilanının bir sene sonrası hilafetin ilgasına tekabül ediyor. Yola "İslamcı" mesajlarla çıkan, Milli Mücadelenin aslında bir "cihad" ilanı olduğunu söyleyen Mustafa Kemal Paşa ve ekibinin gerçek niyetlerinin açığa çıktığı zamanlar. Bir sene sonrasında (1925) “dinin Türkçeleştirilme” projesi uygulanacak. Camilerde Türkçe Kur'anların, Türkçe ezan, tekbir ve salaların okunduğu bir süreç başlayacak. Bu sadece Türkiye tarihinde değil, dünya tarihinde de bir ilk olacak. Bugüne kadar ezanın Arapça dışında bir dile çevrilip okunduğu vaki değil.
1957 yılında “İslam ve Batı” adlı bir derlemeye, “Türkiye'de siyaset ve İslam:1920-1955” başlıklı bir makale yazan Dankwart Rustow, şu notu düşecekti: “O dönem yaşayanlara göre [Mustafa] Kemal'in direnişi milliyetçi bir hareketten ziyade dini bir mücadeleydi.” O dönem yaşayanların böyle düşünmesi için son derece haklı gerekçeler de vardı. 
Milli Mücadele dönemin ulemasının fetvaları ile başlamıştı. Erzurum Kongresinin 56 üyesinin 21 tanesi medrese ile ilişkiliydi. Erzurum Kongresi, Erzurum Müftüsünün duaları ile açılmış, Mustafa Kemal'in duası ile sona ermişti. Mustafa Kemal Paşa duasında “Allah'ın Padişahı ve Halifeliği” korumasını niyaz etmişti. 1920 yılında gerçekleşen Meclis açılışında da farklı bir durum yoktu. Meclis açılışı sadece kendisi bol bol Kur'an okunan bir dini seremoni şeklinde gerçekleşmedi, aynı zamanda Türkiye'nin dört bir yanındaki camilerde Meclis açılışına dair dualar okundu. Meclisin açılma amacının Halife ve Padişahı kurtarmak olduğu söylendi. Meclisin 437 mebusundan 59'u ulemadan seçilmişti, yani Meclis'in dörtte birini ulema oluşturuyordu.
Fakat cumhuriyetin ilanı ile işin rengi değişmeye başlayacaktı. Hilafetin ilgası, Diyanet İşleri Başkanlığının kurulması, Tevhid-i tedrisat Kanunu, Şapka Kanunu, Latin alfabesinin dayatılması, Güneş Dil Teorisi ve yeni resmî tarihin ilanı gibi gelişmeler Cumhuriyetin kurucularının dine bakışını net şekilde göstermişti. Buna bir de İslamcı muhaliflerin tasfiye edilmesi eklenecekti. İstiklal Mahkemelerinde, Şapka Kanunundan önce yayınlanmış bir risalesi için yargılanan ve idama mahkûm edilen İskilipli Mehmed Atıf Hoca bu anlamda sembol olacaktı. Milli Mücadelenin ateşli savunucularından, Sırat-ı Müstakim (sonraki adıyla Sebilürreşâd) dergisinin kurucularından Eşref Edip'in İstiklal Mahkemeleri'nde yargılanması da öyle. 1924 yılında Meclis tarafından resmî olarak hain ilan edilen 150'likler arasına sokulan eski Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi üzerinden verilen mesaj açıktı. İslamcılar'a yeni Cumhuriyet'te yer yoktu.
1924 yılında Mısır'a yerleşen Yozgatlı İhsan Efendi, gönüllü sürgününde yalnız olmayacaktı. “Arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar. Ben vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum ve işte bundan dolayı gidiyorum” diyerek Mısır’a kaçan Mehmed Akif Ersoy, İhsan Efendi'nin yakın dostlarından olacaktı.
Kendi öz babası ve babasının yakın dostları siyasi mülteci olan bir kişinin mültecilerin halinden anlaması beklenir değil mi? Siyasi nedenlerden 'öz vatanında parya' olup, yurt dışına kaçmak zorunda kalanların derdini bilmesi gerekir değil mi? Despot rejimlerden kaçan vatansızlara, kucak açan ülkeleri takdir etmesi beklenir değil mi?
Evet, beklenir ve gerekir. Lakin Ekmeleddin İhsanoğlu, siyasete hızla intibak ederken, hem kendi ailesini, hem de kendi kişisel tarihini unutmuş gibi görünüyor.
Henüz iki sene önce mültecilere kapı açmanın hem insani, hem de dinî bir görev olduğunu söyleyen İhsanoğlu, bugün “Türkiye, Suriyeli mültecilere kapı açmamalıydı” diyor. Daha bir sene önce mültecilere kapı açan ülkelere teşekkür eden, takdirlerini sunan ve tüm dünyayı bu konuda duyarlı olmaya davet eden İhsanoğlu, bugün Türkiye'deki Suriyeli mültecilerden yakınıyor.
Bana sorarsanız İhsanoğlu bugün takiye yapıyor. Ve yapmak zorunda... Zira, İhsanoğlu'nun seçmenlerinin Suriyeli mülteciler konusundaki tavrı net.
İhsanoğlu'nu Cumhurbaşkanlığına aday gösteren siyasi hareketlerin ideolojik mühimmatının en yeni, en gözde unsuru birbirinin içine geçen bir Arap ve mülteci düşmanlığı. Kemalizmin en gözde ötekisi Kürtler ve gayrimüslimler iken, Neo-Kemalizm'in favori ötekisi Araplar ve mülteciler.
Sadece sokakta dilenen Suriyeli mültecileri görmek istemeyen bir ruh hâli değil bu, açık açık saç ektirmek için ve Nişantaşı'nda alışveriş yapmak için gelen Arap turistlere “bile” tahammül edemediğini söyleyen bir ruh hâli bu. Araplara karşı ırkçılığı, ırkçılıktan bile saymayan bir ruh hâli.
Parlak ve aydınlık gençliğin forumu olan Ekşisözlük'te mini bir tarama, konu başlığı Suriyeli sığınmacılar (Türkiye Le Pen'ini seçiyor başlığı aslında daha münasip olurmuş):
“Yakın zamanda ülkeden çıkarılması gereken grup. Tek çözüm ülkelerine geri gönderilmesi değil. Başka ihtimaller de düşünülebilir bu sorundan kurtulmak için.”
“Onları getirenle birlikte ülkeyi p.. eden topluluk.”
“Yakında görürsünüz bunlar yüzünden delirip, eline silah alıp bunlardan 3-5 tanesini vuracak insanlar. Yavaş yavaş halk iyice nefret edecek bunlardan ki halihazırda o nefret var. Toplu linçler başlayacak. İddia ediyorum ki eğitim seviyesi gayet yüksek şu sözlüğün yazarlarının yüzde 907ı bu toplu linci kaçırmak istemeyecek ve şundan da emin olun, bu insanlara karşı ilk olayları muhtemelen makarnayla beslenen, elinde işinden başka bişeyi olmayıp bunlar yüzünden kaybetmiş AKP tabanı yapacak..”
“10-15 yıl içinde çeteleşerek Türkiye'yi kendi vatandaşına dar edeceklerdir.”
“Hepsinin kucağında bebek yaşta çocuklar bulunan kişilerden oluşan topluluk. Savaştan kaçan insan çocuk mu yapar?
“Ben artık bunların Arap olduklarından bile şüpheliyim.” 
“Şark çıbanı manyağı olacağımız günleri akla getirir. Tabelaların Arapça olduğu mahalleleri akla getirir. Dilencilerin, tinercilerin ve kapkaç yapanların kol gezeceği sokakları akla getirir.”
“Mültecilik özgürce ülke içinde gezmek demek mi?”
“Bence hepsini şöyle 20 kilometrekarelik bir alana toplayalım. Ondan sonra bunlara ne yapmamız gerektiğini referandumla halka soralım. demokratik olur, iyi olur.”
“Acilen s... gitmeleri gereken Araplar. Irkçıyım, faşistim. Vatanımı seviyorum.”
“Önce hırsızlık, gasp, taciz, tecavüz ile başlayacaklar. Sonra ortama iyice alışıp, burada hak hukuk, yasa, adalet olmadığını, polisin suçludan beter olduğunu idrak edip bitleri kanlanınca da her türlü suç örgütünü kuracaklar. Suriye mafyası ile uğraşacak herkes.”
“Ben Suriyelilerle yaşamak istemiyorum aga.”
“Vergilerimden tek kuruş gidiyorsa, haram olsun, haram.”
Bugüne kadar “CHP nasıl kurtulur” tartışmalarında hep, CHP'de tavanın, yani yönetici kadronun değişmesi halinde, CHP'nin Batı standartlarında bir sosyal demokrat parti olabileceği savunuldu. CHP'ye yeni ve özgürlükçü kadroların gelmesi halinde, CHP'nin iktidara gelmesi önünde bir engel kalmayacaktı.
Öyle mi acaba? Kendi ailesini ve kişisel tarihini reddetme pahasına anti-mülteci bir söylem geliştiren İhsanoğlu'na bakınca insan şüphe ediyor. Belki de sorun tavanda değil, tabanda idi. Kör bir AK Parti nefreti ile, en temel insani değerlerden bile uzaklaşan bir tabanda...

TÜRKİYE

 

YAZIYA YORUM KAT