1. YAZARLAR

  2. Nazife Şişman

  3. Hesap verebilirlik ve internet
Nazife Şişman

Nazife Şişman

Yazarın Tüm Yazıları >

Hesap verebilirlik ve internet

28 Ocak 2012 Cumartesi 04:52A+A-

Pek çok meseleyi iki kampa ayrılarak tartışma gibi bir alışkanlık kazandı Türkiye kamuoyu. Ya koyu taraftarlar var ya da koyu karşıtlar.

Hemen her meseled e böyle bir itiyadın olması, sağlıklı bir tartışma, uzlaşma ve ayrışma zeminini berhava ediyor. Çünkü görüş alışverişinde bulunmak ya da bir meseleyi vuzuha kavuşturmak üzere değil, taraftarlığını pekiştirmek, karşı tarafı mat etmek üzere hummalı bir faaliyetin içine giriliyor. Keskin siyasal konum alışlar, hepimizin aşina olduğu çaçaron kavgalara indirgeniveriyor bu sebeple. Daha serinkanlı olunması gereken toplumsal konular da aynı ateşten nasibini alıyor. Mesela yeni iletişim teknolojileri ve internet ile ilgili düzenlemeler hakkındaki görüşler de ne hikmetse ilerici/gerici, muhafazakâr/liberal karşıtlığının yüzeysel formlarının dışına çıkamıyor.

İşte bu sebeple mesela sosyal medyadan bahsetmek istesek, ya topyekûn "iman" ve "vecd" hali hakim oluyor ya da "nerede o eski günler, her şey mahvoldu" nostaljisini aşamayan şikâyetler. Bazıları, çocukluğunda uzaktan kumandalı arabası ya da ağlayan bebeği olmadığı için yetişkinliğinde bütün yetişkin oyuncaklarına zaaf şeklinde kendisini gösteren bir teslimiyet tavrı içinde, bütün iletişim aletlerine karşı. Bazılarıysa ilericilik bayrağı ellerinde olduğu için bütün eleştirel yaklaşımları "gericilik" olarak yaftalama kolaylığına bırakıyorlar kendilerini. Bunların karşısında "eleştirel" bir tavır geliştirmeye çalışanlar ise şikâyet ve nostalji modunu aşamıyorlar ne yazık ki.

İşte böyle bir ortamda sosyal medyanın risklerinden, gündelik pratikleri ve zihniyeti dönüştürücü etkilerinden bahsetmek neredeyse imkânsız hale geliyor. Halbuki hızla gelişen, yaygınlaşan, gündelik yaşamımızı ve toplumsal ilişkilerimizi şekillendiren bir teknolojiyle muhatabız. Ve bunun sınırlarını, etkilerini konuşmak zorundayız.

Son zamanlarda Twitter ve Facebook'un Arap Baharı'nda oynadığı rol üzerinden takdirlerin dile getirildiği bir alan olarak bahis konusu oldu hep sosyal medya. Pembe bir tablo vardı karşımızda: Demokrasiye giden otoyolları açan, bireyi güçlendiren ve onun tercihlerini önceleyen... Ama acaba resim bundan mı ibaret? Bu soruyu sormayacak kadar siber sarhoşluk yaşıyor sosyal medya holiganları. Belki de bu nedenle muhatap olduğu "sanal zorbalık" sonucunda intihar eden Avustralyalı Türk kızının neye muhatap olduğu üzerinde çok durulmadı.

İNTERNETE YENİ DÜZENLEMELER GETİRİLMELİ

Geçtiğimiz günlerde 14 yaşındaki bir genç kız, hesaplarına girip onun adına uygunsuz mesajlar atan ve daha tespit edilemeyen pek çok şey yapan siber bir tasallut nedeniyle intihar etti. İnternet, zannedildiği gibi kendiliğinden güvenliğin sağlandığı bir ortam değil. Paylaştığınız bilgilerin nasıl ve kimler tarafından kullanılacağına dair herhangi bir ön fikriniz bile olamıyor. Bu yüzden interneti, düşünce ve ifade özgürlüğünün tecessüm ettiği bir arena olarak kutsayan yaklaşımın sorgulanması gerekiyor.

Haddizatında yeni küresel sistem, ekonomide de, siyasette de gücün hesap verebilirliğini tehlikeye düşürdü. Uluslararası şirketler, borsa ve finans hareketleri, basın yayın ve internet şeklinde cereyan eden gücün neye ve kime karşı sorumlu olacağına dair bir çözümümüz yok. Ulusal hükümetler yetersiz, peki uluslararası kuruluşlar, mesela Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Adalet Divanı gibi kuruluşlar gücün hesap verebilirliğini sağlayabiliyor mu? Yoksa güçlüden yana ve zayıfa karşı bir uluslararası örgütlenme ile mi karşı karşıyayız? Böylesine küresel hareketliliğin hakim olduğu bir çağda zayıfı kollayan bir güç kontrolü mekanizması şu an için mevcut değil.

Çağımızın paradigmatik yapısını internet oluşturuyor. İnternet, düzenleme ve hukuka tabi olmama bakımından, yani hesap verilebilirliğinin sağlanamaması bakımından yeni dönemi sembolize eden bir özelliğe sahip. Uluslararası şirketlerin, basın yayının, para hareketlerinin ve nihayet sanal hareketliliğin kurallarını belirleme gibi bir mesele ile karşı karşıyayız esasında. Küresel uzam nasıl yönetilecek? Zayıfların, incinebilir olanların hakları nasıl korunacak? Bu sorunlar, akan paranın coğrafya tanımazlığını, küresel sorunlar karşısında mesela bir nükleer patlama karşısında düşmanlarımızla aynı kaderi paylaşıyor olduğumuz gerçeğini dikkate alarak çözümlenmeye çalışılmalı.

Küresel uzamın nasıl yönetileceğine dair ciddi ve kapsamlı bir mesele var bugün insanlığın önünde. İnternet de bunların başında geliyor. Siber kumar, siber fuhuş, siber kaçakçılık ve siber zorbalık gibi her şeyin siberinin var olduğu bir vasat internet. Bunlar düşünüldüğünde bir düzenlemeye tabi tutulması kaçınılmaz görünüyor. Fakat düzenlemelerin özgürlükleri kısıtlamaya dönüşmesi riski nedeniyle internetle ilgili her tür düzenlemeye sansür diye karşı çıkılıyor.

İnternet yaygınlık kazanmaya başladığında bilgiye çok hızlı bir şekilde ulaşılabilecek bir otoyola benzetilmişti. Kimsenin bu otoyolda gidenlerin hızını kesmesi mümkün görünmüyordu. Fakat devletler başta olmak üzere pek çok kurumun bu bilgi akışına engel olabileceği, bu bilgileri bir iktidar aracı olarak kullanabileceği ortaya çıktı.

Mesela ABD, internetten istihbarat topluyor, e-mailleri terör ve ABD düşmanlığını tespit edeceği birtakım anahtar kelimeler üzerinden robotlar aracılığıyla ya da manuel olarak tarıyor. Çin, Google'a erişim üzerinde büyük siyasal çatışmalar yaşıyor, izinsiz internet bağlantısı kuranları korsan ya da hain olarak niteliyor. AB düzenlemeleri, grupları kontrol edebilmek için sosyal paylaşım sitelerini satın almaya izin veriyor. İran güvenlik güçleri, Twitter üzerinden örgütlendiği iddia edilen "yeşil devrim" protestolarına katılanların paylaşılan fotoğrafları üzerinden tespit yapıyor.

İlk olarak İran'daki halk hareketine Twitter'ın ivme kazandırdığı üzerinden birtakım yorumlarla karşılaşılmıştı. Ardından Arap Baharı diye bilinen Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki muhalif hareketler Twitter üzerinden haberleşerek organize ettiler eylemlerini. Sanki muhalefetin bütün gücü sosyal medyadan kaynaklanıyormuş gibi bir hava esti. Tabii ki haberdar olma kanalı olarak ve duyarlılığa davet etme bakımından bu paylaşım kanallarının araçsal bir önemi olmuştur. Ama her şeyi haberleşme kanalına yüklemek çok isabetli bir yaklaşım değil. Zira tam tersi bir uygulama da görüyoruz. Eskiden iktidar, muhalif grupların iletişim ağlarına giremiyordu. Halbuki bu Facebook ya da Twitter üzerinden olunca güvenlik güçlerinin kontrolü devreye giriyor. Bu kanallar daha önceleri işkence ile elde edilen bilgilerin doğrudan ve açık bir şekilde muhaliflerin netteki paylaşımlarıyla istihbarata sunulması anlamına geliyor.

Büyük şirketler acımasız rekabetlerine net üzerinde yeni formlar kazandırıyorlar. Sadece iyi bilgi dolaşmıyor, sadece beyaz balinaları kurtarma amaçlı uluslararası dayanışmalar oluşmuyor, silah ve uyuşturucu tacirleri de, insan tacirleri de ağ üzerinden yeni yollar buluyor. Yani karşımızda olan, tarihî bir kader ya da teknolojik bir zorunluluk değil. İnsanlığın eskiden beri yaşadığı çatışmalar şimdi, bu yeni zeminde cereyan ediyor. Bu alanın istemeyeceğiniz şeylerle doldurulması mümkün. Fakat bu yeni zeminin nasıl yönetileceğine dair çözümü bulmamız gerekiyor.

Ama sorun şu ki; toplumsal hayattaki düzenlemelerin aynısını internette de yapabiliriz zannına kapılmamalıyız. Çünkü internet dünyası gerçek dünyadan farklı bir işleyiş tarzına sahip. Bu yüzden mesela çok başvurulan kolay bir yöntem olarak bir yayın yasağının internet üzerinde aynen uygulanması oldukça zor. İnternet medyadan ibaret değil ve internetteki "olaylar"ın gerçek hayatta doğrudan muhataplarını bulmak her zaman mümkün olmuyor. Bu nedenle düzenlemelerin, bu yeni durumu dikkate alması gerekiyor. Ulus devletlerin ve birtakım güçlerin internet erişimi üzerinde bu şekilde müdahil olmaları bu meselenin salt liberal özgürlük kavramı çerçevesinde çözümlenmesinin mümkün olmadığını da gösteriyor.

İnternetin mahiyetine uygun ve yeterli değil günümüzdeki denetim. Ama buradan yola çıkarak "madem hiçbir şey yapılamıyor, teknolojinin kaderine bırakalım kendimizi" demenin de doğru olmadığını düşünüyorum. Yapılması gereken, yeni teknolojiyi ve niteliklerini dikkate alan ve teslim olmadan onu kuşatan bir yaklaşımın geliştirilmesi. Aynı zamanda bu denetimlerin siyasal ya da toplumsal birtakım baskıları meşrulaştırmak için kullanılmaması. Ya da daha doğrusu merkezî bir otoriteyi çağrıştıran denetimden ziyade internetin yapısını dikkate alan küresel yönetim yaklaşımı üzerinden yol almak.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT