1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Batının Gücünü Takdir-i İlahi'nin Üzerinde Görenler
Batının Gücünü Takdir-i İlahinin Üzerinde Görenler

Batının Gücünü Takdir-i İlahi'nin Üzerinde Görenler

Selahaddin E. Çakırgil, Suriye direnişine destek verenlere getirilen eleştirileri ele almış.

13 Ekim 2012 Cumartesi 07:35A+A-

Selahaddin E. Çakırgil

Diplomasi sürprizlerle şekillense de, ‘panik yok!’

Dünyanın bir çok büyük şehrinin en merkezî yerlerinde, çeşitli vesilelerle, hattâ bazan reklamlarda bile görülen bir hatırlatma cümlesi göze çarpar: ’Don’t Panic!’

Yani, ’Panik Yok!’ Ya da, paniklemeyiniz!

Bunu kendimize de söyleyebiliriz:

Paniklemeyelim!

2 seneye yakın zamandır arab beldelerini kasıp kavuran‚ ’halk patlamaları’nı hâlâ ve ısrarla, sadece emperyalistlerin dizanyn etmiş, tertiblemiş olabileceğini söyleyenlere, o takıntıdan kurtulamayanlara, -bu arada bazı dostlara bile- söyleyecek bir söz yok.. Çünkü, herşeyin sadece emperyalistler tarafından tanzim edildiğini düşünenler, o kadar kesin konuşuyorlar ki, hattâ, ‘takdir-i ilahî’ye bile yer bırakmıyorlar..

Halbuki,  ‘takdir’in üstünde de bir takdîr vardır..’

Kendi hür iradelerine göre, kendi vicdanlarındaki ve kalblerindeki ölçülere göre olması gerekeni, ideal ölçüleri hiç hatırlamadan; fiiliyatta, sadece, ‘filan devlet, filan lider, filan makam ne diyorsa, ben onu kabul ederim..’ diyenlerin durumu ise daha bir facia.. Bu gibilerin, düne kadar, nice rejim ve kadrolar hakkında, toplumları şer’an yönetme hakkının olup olmadığı konularını düşünürken, bugün, nice zâlim rejim ve kadrolara, diktatörlüklere alkışçı ve destekçi durumuna düştüklerini tekrarlamaya gerek yok..

Bu gibiler arasında, düne kadar, İslamî hassasiyetler adına inqılabçı tavır ve idealler sergileyen nice dostlar da bulunuyor.. Ve o gibilerin bugün, 50 yıllık bir diktatörlük rejimine, -hayalî bir Direniş Cebhesi adına..-  destek vermeleri, zehirden, mikroptan şifa ummaları karşısında insanın nutku tutuluyor.. O gibiler, düne kadar, Saddam’ın Baas ideolojisini ve Baas Partisi kadrolarını ’tekfir’ ederken, bu gün, aynı çevrelerin Baas ideolojisinin bir diğer Baas rejimini ve onun Suriye’deki 43 yıllık (Baba-Oğul) Esed Hanedanının zorbalık ve diktatörlüğünü teyid etmeleri, benimsemeleri karşxısında hayıflanmamak elde mi?

Bir diğer grup eski dostlarımız var ki, onlar daha bir hayret uyandırıyorlar..

Çünkü, bu gibiler, ’Bize danışılsaydı, Suriye Mes’elesi bu noktaya varmazdı.. Suriye konusunda sağlıklı tahliller yapılamadı, bu kadar direneceği hesab edilemedi,  Beşşar Esed’in ve rejiminin bu kadar çetin ceviz olacağı da öngörülemedi..’ noktasındalar..

Yani, bu gibiler neredeyse, ellerinde sihirli bir iksir varmışcasına, dışsiyasette müthiş  önerilerinin olduğunu ihsas ettiriyorlar..

Hele, ’Yahu, düne kadar can-ciğer kuzu sarması gibiydiler, bir anda n’oldu böyle?’ diyenlere nasıl bir karşılık verilmeli? Bu gibiler, sanki, kardeşler arasında bile, kanlı-bıçaklı ve ölümle biten kavgaların olduğunu bilmiyorlar gibi.. Ya da, kendi hayatlarında da, düne kadar en yakın bildikleri kimselerden nicelerini en azılı düşman gibi telakki etmeye başlamamışlar gibi..

Bu gibi konuları gözönünde bulundurmayanlar, dünkü dostlarının onbinleri katleden azılı bir kaatile dönüştüğünü gördüklerinde,  sahi, duruma, hiç bir şey olmamış gibi bakabilirler mi?

Türkiye-Suriye arasında neredeyse savaş merhalesine varan gerilim konusuna da, bu açıdan bakmak gerekmez mi?

Ne yapılabilirdi, yani?

Diğer arab beldelerindeki hep ezilmiş, sindirilmiş büyük kitlelerin hışımlarının bir anda, bir yanardağ gibi kızgın lavlar püskürtmeye başlayıverdiği  ’halk patlamaları’, diktatörlük rejimlerini arka arkaya devirirken, -Yemen hariç- hemen herbirisine şu veya bu şekilde müdahil olmaya çalışan ve diktatörlere, halkın taleblerinin yerine getirilmesi ve de iktidarlarını bırakmaları çağrısında bulunan bulunan etkili bir bölge gücü olarak algılanan bir hükûmet, diğer ülkelerdeki duruma benzer gelişmelerin, 900 km.lik bir ortak sınır sahibi olduğu komşu bir ülkedede patlak vermesi karşısında, işlenen cinayetlere, kitlelerin öldürülmesine, şehirlerin bombardıman edilmesine gözlerini kapayıp, hiç oralı olmamalı, ticaretini sürdürmeli, o kanlı iktidarla, halkıyla böylesine bir boğuşmaya girmediği zamanlardaki gibi, münasebetlerini normal olarak sürdürmeli miydi?

Yazının devamı…

HABERE YORUM KAT