Müslim Coşkun

Müslim Coşkun

Yazarın Tüm Yazıları >

Edep yahu...

25 Ağustos 2009 Salı 00:03A+A-

Rahmet, bereket ve bağışlanma ayı olan Ramazan'dayız. Müslümanların manevi havaya büründüğü bir zamanda, sokaklar bize hiç de Ramazan ayında olduğumuzu söylemiyor. Eğer dışardan gelen birisi olsaydınız, gördüğünüz görüntüler karşısında Müslüman bir ülkeye geldiğinizin farkına bile varmanız mümkün olmazdı. Muhafazakâr nüfusun ağırlıkta olduğu bir semtte yürürken, bugün revaçta olan adına açılım denilen büyülü kelimenin toplumda hangi safhaya ulaştığını, nasıl bir bozulmaya zemin hazırladığını gözlemliyorum. Sokaklarda, caddelerde yürümenin imkânı kalmamış. Başlar yerde ve ayaklarımızın ucuna bakarak yürümemiz gerekiyor. Her taraf ateş çemberi. Bu yakıcı ateşten korunabilmek için yoğun bir çaba harcamanız şart. İnsanlar kıyafetlerini sanki evde unutmuşlar ve sokağa öylece çıkmışlar. Teşhirciliğin bu noktaya kadar ulaşmış olması, Türk toplumunun hangi safhaya geldiğini ortaya koyuyor. Çıplaklıkta bu kadar özgür, bu kadar pervasız davranan toplumu oluşturan bireylerin, üzerinde yaşadığımız ve şehit kanlarıyla yoğrulmuş olan vatan toprağının hangi tehlikelerle karşı karşıya olduğunu anlamalarını beklemek oldukça güç. Açılanların, saçılanların sayısı artıkça, bizi bu topraklarda var eden Müslüman kimliğimiz, sadece nüfus cüzdanında kendine yer bulan bir ibareden öteye geçemiyor.

Muhafazakâr diye adlandırılan semtler, açılıp-saçılma konusunda Beyoğlu, Şişli, Kadıköy ve Bakırköy gibi semtleri aratmıyorsa, başımızı iki elimizin arasına alıp "bu gidiş nereye" diye düşünmemiz gerekiyor. Halbuki bin yıldır bu topraklarda Türk milletini ayakta tutan; ahlaki ve manevi değerlerimiz olmuştur. Bu milleti, geçmişte olduğu gibi bugün de, yarın da dünya üzerinde var edecek en temel değer Müslüman kimliğimizdir. Dolayısıyla manevi değerlerimize sıkı sıkıya bağlılığımızdır. Bu bağ zayıfladığı oranda Türkiye'nin varlığı tehlikeye girer, dünya üzerinde tartışma konusu olur.

Ama gelin görün ki, Türkiye'de her türlü züppeliğe prim tanınırken, inançlar üzerindeki akıl almaz baskılar uygulanarak toplum zayıflatılmakta, savunmasız bırakılmaktadır. Tanzimat'la başlayan Türk toplumunu köklerinden uzaklaştırma ve dünya üzerinde sıradan bir millet haline getirme çabası aynı kararlılıkla devam ediyor. Bu gidişe itirazı olanlara karşı "bu çağda, bu kafa" deniliyor. Veya İsmet Özel'in deyimiyle, "Kendilerine ahlaki vecibeler hatırlatıldığı zaman, salaklığını kaybetmekten korkanların dilinden şu sorunun döküldüğü duyulur: Hangi çağda yaşıyoruz?"

Suçlamayı yapanların tasavvur ettiği Türkiye; geçmişine, değerlerine, Müslüman kimliğine ihanet ederek, kendine dünya üzerinde yer edinen sıradan bir ülke konumundan başka bir şey değil...

Tanzimat'tan günümüze ülke yönetiminde söz sahibi olanlar (Milli Görüş partileri hariç) milletin manevi yapısını bozmak için bütün yolları açtılar. Bir taraftan İslamiyet'e sınır konuldu, diğer taraftan gayrimüslim hayatın yerleşmesi için batının bütün değerleri ülkeye taşındı. Yapılan anayasa değişiklikleri bu amaca hizmet etti. En son AKP hükümetinin zinayı serbest bırakan anayasa değişikliği bunun en çarpıcı örneğidir ve Ramazan olmasına rağmen, insanların çıplaklıkta pervasızca davranması, yapılan bu değişikliklerin açık bir yansımasıdır. Geçmişe dönük bir gözlem yapacak olursak; "İktidar seçkinleri, gayrimüslim hayat tarzının bütün tezahürlerinin Türk milletini çıkmaza soktuğu ve orada zelil bıraktığı fikrini gündeme yakın tutmak istemiyordu. Sebep bu olduğu için irtica çığırtkanlıkları her aşamada karşılarında, kendi hassasiyetlerine mazeret üreten hasımlar buldu. Diyebiliriz ki, Cumhuriyet tarihi boyunca irtica çığırtkanlıklarına düşmanlık gösterenler, dostluklarını gayrimüslim hayat tarzından esirgemediler." Yaklaşık iki asırdır Türkiye'de yapıla gelen bu olmuştur

MİLLİ GAZETE

YAZIYA YORUM KAT