1. YAZARLAR

  2. Abdullah Şanlıdağ

  3. Dersim’den Taksim’e yol gider mi?
Abdullah Şanlıdağ

Abdullah Şanlıdağ

Yazarın Tüm Yazıları >

Dersim’den Taksim’e yol gider mi?

11 Haziran 2013 Salı 00:34A+A-

 “Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”

Taksim Gezi Parkı’nda gerçekleşen olayların arifesinde twitter’da gezinirken Ahmet Altan’ın “Dersim’e sahip çıkamayan Kılıçdaroğlu Taksim’e mi sahip çıkacak? Geçiniz” twitini okuyunca hem güldüm, hem de düşündüm. Acaba dedim, nasıl olur da Dersim’den Taksim’e yol gider? Dersim nere, Taksim nere? Arada bin küsur kilometre var. Yine de bir empati yaparak Sayın Altan’ı anlamaya çalıştım. Dersim katliamı, Dersim Jenosidi veya Dersim isyanı, adına ne derseniz deyiniz, 1937 yılında Tunceli’de zamanın merkezi hükümetiyle Dersim aşiretleri arasında çıkan anlaşmazlık sonucu patlak vermiştir. Bu katliamı yapanların kim olduğu çok umurumda değil. Zaten dönem tek partili dönem olup, ana kumandada CHP var. Neticede 12000 insan zorunlu göçe tabi tutuldu, 13000’den fazla insan öldürüldü. CHP neden engel olmadı? Seyyid Rıza ve arkadaşlarının davası neydi?

Gelelim Taksim’e.. Taksim eksenli direnişin bende uyandırdığı izlenim şöyle. Bana göre Gezi Parkı’nın üç-beş ağacın bahane edilerek savaş alanına dönüştürülmesi, asla bir hak arayışı olamaz. Ağacın, doğanın savunuculuğunu yapanlar, kendiyle çelişip de çevreye, milletin malına zarar vermezler. Eğer kavgan sistemin kendisiyleyse bunun bir retoriği olmalıdır. Haddinden fazla şiddet (hem direnişçi kanat hem de devlet açısından) gayedeki hikmeti yok eder. Millet iradesi sandıkta tecelli eder. Projenizi anlatırsınız, hak da sizi beğenirse iktidar yapar. Ama darbeci geleneği devam ettirmek, bulanık suda balık avlamaya kalkışmak CHP’nin genlerine sirayet ettiği için durumdan vazife çıkarmaya çalıştı ama yine başaramadı. Bileğini bükemediğin, sırtını yere getiremediğin yiğidin alnından öpeceksin. Onu kalleşçe arkadan hançerlemek mertlik değildir.

Emperyalizme ve oligarşiye karşı olduğunu iddia eden Devrimci Hareket isimli bir internet sitesinde, sokakta şiddeti önceleyerek devletin-milletin malını yakıp yıkanlara methiyeler dizilmiş. CHP ve yandaşları durumdan vazife çıkaramadı ve Taksim’e sahip çıkamadı. Ahmet Altan haklı çıktı.

Mahir Çayan’ın “örgütü örgüt yapan, onu kitlelere tanıtan, programlar veya yaldızlı laflar değil, devrimci eylemdir.” sözünü eksen alarak Taksim’deki her türlü davranışı meşru gören Devrimci Hareket’in şu sözlerine dikkat buyurunuz:

“AKP’nin sınıfsal niteliği ve yapısal işlevi, diğer bir ifadeyle “büyük resim” olarak tanımlayabileceğimiz temel nitelikleri, halk direnişi karşısında attığı geri adımı en kısa zamanda telafi etmek üzere, istismar ve provokasyon dahil her yola başvurabileceğini gösteriyor. Nitekim, polisin Taksim’den çekildikten sonra pek çok yerde saldırıyı sürdürmesi, oluşan dinamiği kırma amaçlıdır. Bunu başarabildiği oranda, bu sürecin potansiyel güçlerine “özel” saldırılar başlatması beklenmelidir. Bu nedenle, başarı kazanan kitleler, bu sonucun nedenlerini doğru okumalı ve eylemin öğreticiliğini bilince taşıyarak, muhtemel tuzaklara düşmeden, mevcut dinamiğin korunmasında rol almalıdır. Bunun için, direniş sürecinden doğru dersler çıkarmanın ve pratiğin öğreticiliğini içselleştirmenin büyük önemi vardır.”

Sosyalizmin ölmediğini, Taksim’in bunu ispat ettiğini söyleyen bu kesim; alevi ile sünninin, kadın ile erkeğin, Türkle Kürdün, işçi ile köylünün bir araya gelmemesi için AK Parti’nin özel gayret sarf ettiğini söylemesi, abesle iştigaldir. Marjinal grup olmadığını iddia eden Marksist-sosyalist egemenler, sokakta haklarını ve kaybettikleri kimliklerini arayadursunlar, biz, Taksim direnişinden çıkarmamız gereken derslerin neler olduğunu söylemeye çalışalım.

Hangi düşünceye sahip olursa olsun, demokratik haklarını kullanarak eylem yapanları çapulculukla nitelendirmek, onları dinlememek, yok saymak doğru değildir. Sayın Tayyip Bey yüzde ellinin değil Türkiye’nin başbakanıdır. Dolayısıyla seçmenin iradesini temsil üzerinden, sadece yüzde ellilik bir güç dilimiyle kendinizi tek otoriter güç kabul ederseniz hem liberal demokrasiye hizmet etmiş olursunuz, hem de geriye kalan yüzde elli dilimi menfi yönde tetiklemiş olursunuz. Hele hele “yüzde ellilik gücü evlerinde zor tutuyoruz” söylemi, Başbakana kesinlikle yakıştıramadığım bir söylemdi. Adeta tehdit kokuyordu.

Taksim’den Tahrir’e irtibat kuramadım. Çünkü Mısır otokrat bir rejimle yönetilmekte, Türkiye ise, çok partili yarı demokrasi ile yönetilmektedir. Pozitivizm çökmüştür. Partileri merkezi kontrol aracı olarak kullanan liberal demokrasi ayakta kaldığı müddetçe Taksim’den nemalanmaya çalışan CHP, BDP ve dahi MHP’ye iktidar çıkmaz. Direnişi ve Türkiye gerçekliğini iyi okuyamayanlar, protestoların sadece iktidara yönelik olduğundan hareketle AK Parti’nin yara aldığını, diğerlerinin kazandığı söyleyebilirler. Oysa asıl itiraz liberal demokrasiyedir. Partileri kontrol eden mekanizma aynı olduktan sonra, ele geçirilmiş, sürekli denetlenen bir merkezin içinde yer almak, “dön baba dönelim” kabilinden öteye geçmeyen nakarattır. Dedemi, babamı ve 42 yaşına gelmiş bendenizi bu nakaratlarla uyuttular. Temennim, çocuklarımın daha insanca ve  Müslümanca bir hayat yaşamalarıdır.

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum