1. YAZARLAR

  2. Atilla Özdür

  3. Demokrasiye reddiyem...
Atilla Özdür

Atilla Özdür

Yazarın Tüm Yazıları >

Demokrasiye reddiyem...

01 Nisan 2011 Cuma 00:34A+A-

Demokrasinin pek de öyle ahım şahım hoşlanılacak bir yanını göremiyorum... İşin içine sandık sepet girince, ahlaken cıvıtıp sulanmaya başlıyoruz.

İlke ve ideallerimiz, küçüklük dönemindeki safiyetini terk ederek ihtiraslarımızın dümen suyuna kapılıyor...

Göğsümde holter cihazı, test amacıyla kalbimizi biraz yormamız istendiğinden, sabahın sekiz sularında sokağa fırladık... Samatya, Yedikule, yukarılardan Kocamustafapaşa üzerinden Cerrahpaşa ve bu kez de yokuş aşağı Samatya, uygun adım marş... Bütün sokaklar, bal dök yala... Bir tek sigara izmariti bile görülmüyor... Bu temizlik, bu bakım, yöneticilerimize hemşerilerini adam yerine koyma hassasiyetini veren bu vazifeşinaslık, vallah beni şaşırttı.... Evvela, Fatih Belediye Reisine tebrikler ve teşekkürler... Merak bu ya, bunca temizlik ve güzelliğin görünmeyen arka yüzünde acaba ne var idi... Eskinin bok götüren Suriçi’ndeki şaşırtıcı bu değişimin sebebi ne ola...

Yahu, biz insanoğlu ne kadar da nankör bir milletiz birader. Kötüdür, şikayet ederiz, iyi olur, bu kez başlarız; ‘Kimbilir ne numara var bunda’ demeye...

*

24 Ocak öncesinde mal ve hizmet üretimini kamu bilfiil kendisi yapardı... Çöpçüleri, kanal kazıcıları, yangın söndürücüleri, hastane hemşireleriyle laborantları, park işçileriyle tabldot aşçıları ve dokuma ustaları doğrudan devletin elemanıydılar. Kamu işçileri sırtını sendikalarına dayar, işine sarılıp kimseye kavuk sallamazdı...

12 Eylül Evren paşa darbesi bir geldi pir geldi... Restorasyon, Özal ile başladı, Ecevit ile tahkimlendi ve şimdi de Erdoğan eliyle uygulanan Kemal Derviş politikası, Atatürk ile Erbakan’ı ‘demodeler’ tabutuna bir güzel çiviledi... Hapishanelerle mahkemeler ve bir de polishaneler hariç, her yer liberalize edildi... Atatürk kalkıp gelse Cumhuriyet’ine, mutlaka kafayı yer, sus pus olup kalırdı...

Bütün hizmetler taşerona verilince, sokaklarımız da bal dök yala olup çıktı...

*

Taşeronlar, ekmeğini aslanın ağzında arayan vasıflı emek ile vasıfsız garibanları düşük ücretle eşek gibi çalıştırıyorlar...

Taşeron köleleri sıkıysa laga lugaya dalıp bir tek dahi olsun, izmarit parçasını süpürüp almadan geçip gidiversin. Bulaşıkhanede tabak yıkarken de birkaç kez hastalanıversin... Anında pasaportu eline verilir...

Sokaklarımız ter temiz, bal dökülse tereddütsüz yalarsın... Peki ne pahasına bunca güzellik...

‘İşte bütün mesele, olmak ya da olmamak’ demiş elin keferesi... Nedir bu mesele ki, olup olmamak üzerinde düğümlenip bırakılmış...

Kamunun hizmet yükünü ihale ile sırtlanan taşeronlar Fatih’in Suriçi sokaklarını bal dök yala formatına sokan temizlik işçilerini kayıt içinde mi çalıştırıyorlar, yoksa sudan sebeplerle kolayca hastirleyebilmek için, kayıt dışı mı tutuyorlar?... Sendikalardan parlamentoya mebus sıfatıyla atanarak ‘Çalışma Bakanı’ yapılacak işçi liderleri için asıl budur mesele...

*

Türkiye modelinde mebusluğa iki yoldan varılıyor... ‘Niyetine girmek’ herkese serbest. Şahsi müracaatla kayıt harcını ödüyor ve elemeye tabi tutuluyorsun. Bonservislerin göz doldurur, sırtın pek ve cüzdanın da kabarık ise, listelerde varsın...

Seçmen oyunu beraberinde sandıklara sürükleyip getirebileceği farz edilen pop meşhurlarıyla, memleket için gerçekten hayırlı ve faydalı olabileceğine kanaat getirilen üstün başarılı ilim bilim adamları da, ‘davet usulüyle’ doğrudan listelere alınıyor...

Söylenenlere bakılırsa Başbakan, Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu ile birlikte Balık Ayhan, İbrahim Tatlıses ve birkaç da futbolcu ile sinema rejisörünü ‘davet usuluyle’ parlamentoya atayacakmış... Bu arada isimlerini duyurmadan sessiz ve derinden giderek kendilerini ilme adamış fizikçiler, ekonomistler ve bürokratların da kontenjandan mebuslukları, belki, beklenebilir... Amma hiç sanmıyoruz ki, hükümet tasarılarına birkaç kez itiraz seslendiren Lokman Ayva, bu yıl listelere alına... Balık Ayhan’ın şansı yaver gideceğine şüphe yok. Çünkü, ‘Sulukule problemi’, o semtin yüzyıllık sakinlerinin ahlayıp vahlamasına bakılmaksızın halledildi... Dolayısıyla Balık Ayhan için, Roman kardeşlerini ‘sattın bizi Ayhan’ diyerek inletip diz dövdürtecek nitelikte bir ‘kentsel dönüşüm projesi’ ufuklarda görünmüyor...

Amma, ikinci yoldan listelere alınarak parlamentoya gelmiş-getirilmiş tulumlu mebuslar için ufuklar her daim sisli ve bulutlu... İhaleyle kamu hizmetini üstlenmiş taşeronların emek üzerindeki her dem yoğun zalimane tutum ve davranışlarını bunlar kendilerine dert edinebilirler mi...

Brütüs olmak kolay değil...

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT