1. YAZARLAR

  2. Lale Kemal

  3. Bir generalin isyan ve itirafı
Lale Kemal

Lale Kemal

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir generalin isyan ve itirafı

11 Ocak 2012 Çarşamba 15:43A+A-

Balyoz sanığı bir generalin, savunması sırasında sarfettiği sözler, aslında hepimizin bildiği ama mensubu olduğu kurum içinden biri olarak dile getirmiş olması açısından hem TSK’nın hem de iktidardaki ve muhalefetteki seçilmişlerin önemle üzerinde durup, çözüm bulması gereken ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor.

Balyoz davasının tutuklu sanığı emekli Tümgeneral Ahmet Nogaylaroğlu, önceki gün İstanbul’da görülmekte olan duruşmada, ‘‘Buradaki arkadaşlarımdan bazıları bana tepki gösterecek biliyorum ama Türkiye’nin bugünkü resminde asker ve sivil arasında bir koordinasyon var. Keşke büyüklerimiz bu koordinasyonu 10 sene önce sağlasaydı, o zaman biz de burada, içeride olamazdık. Sekiz aydır tutukluyum ve bunun sebebi ben değilim,” diyordu.

Nogaylaroğlu, bu savunmasında, aslında “Asker üstlerine; ‘Emirleri verdiniz, biz de uyguladık şimdi de bize sahip çıkmıyorsunuz,’” şeklinde isyan ediyor. Emekli General, “Şimdiki gibi asker ve sivil arasında bir koordinasyon olsaydı, içeride olmazdık,” diyerek de, kendisinin de dâhil olduğu iddia edilen darbeye teşebbüs eylemlerine, katılmamış olacaklarını ima ederek bir itirafla bulunuyor.

Nogaylaroğlu’nun, tutuklu olmasının sebebinin kendisi olmadığı şeklindeki sözlerine katılmam mümkün değil zira TSK’da hiç kimse generalin taleplerine “Hayır,” diyemezken generallerin, yasadışı olduğundan şüphelendikleri işlere itiraz etme güçleri vardır. Ama bu noktada da, özdeğerlerini kaybetme pahasına generallik rütbesine yükselen bazı kişilerin, TSK’nın, siyasete müdahale etme şeklinde tezahür eden kurumsal kimliğine artık karşı çıkmadıkları bir mevkie geldikleri gibi paradoksal bir durum da ortaya çıkıyor. TSK’daki kurumsal kimlik içinde hareket etmenin maddi ve manevi bir yaptırımı da bulunmuyor. O zaman siyaset kurumunun, generallik makamının bir fırsat olmaktan çıkartılmasını sağlaması gerekiyor.

Malum, Nogaylaroğlu, Amerikan Hudson Enstitüsü’nün, 2007 yılında Washington’da düzenlediği ve Türkiye’de olası darbe senaryolarının altyapısının hazırlandığı iddia edilen toplantısına katılan asker kişilerden.

TSK’nın, her darbe sonrası özerklik alanını genişletip, pekiştirdiği, siyasilerin bu durumu kabullendikleri bir ortamda Nogaylaroğlu ve diğer bazı generallerin, bir gün, Anayasal düzeni ortadan kaldırma gibi ağır bir eyleme teşebbüs ettikleri iddiasıyla sanık durumuna düşeceklerini akıllarından bile geçirmedikleri ortada.

İşin kötü yanı, ideolojik bakış açısı öylesine yer etmiş, toplumdan kendilerini öylesine tecrit etmişler ki, ne TSK komutası ne de generaller, son on yıldır Türkiye’nin değiştiğini gerçekten görememiş, okuyamamışlar. Ve ısrarla, “Plan semineri, senaryo” gibi muğlak isimler altında yanlış işler yapıldığı anlaşılıyor.

Emekli General Nogaylaroğlu’nun, “Türkiye’nin bugünkü resminde asker ve sivil arasında bir koordinasyon,” bulunduğuna işaret ettiği sözleri, kendisi açısından olumlu bir duruma işaret etmekle birlikte demokratikleşme açısından sorunlu. Zira, hükümetle “uyumlu” olduğu kanaati kamuoyunda oluşan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, gerek Milliyet gerekse Habertürk gazetelerinde 5 ocak perşembe günü yayımlanan söyleşisinde, alanının dışına çıkarak Kürtçe eğitim gibi siyaseti ilgilendiren pek çok konuya da değiniyor.

TSK’yı, asli görevi olan yurt savunması sınırları içine çekecek yasal reformlar, siyaset kurumu tarafından yapılmadıkça “darbe dönemleri” bitti diyemeyiz.

Silahlı unsurlarınızı demokratik denetim altına almak devlet olmanın da bir gereğidir.

 

Bari askerî mahkemeleri kışla dışına çıkartın 

Darbe Anayasası’na en kapsamlı değişiklikleri getiren paketin kabul edildiği 12 Eylül 2010 referandumu üzerinden 15 ay gibi bir zaman geçmiş olmasına rağmen uyum yasaları bir türlü çıkmadı. Dolayısıyla, önemli demokratik reformları içeren bu değişiklikler yürürlüğe giremedi. Bunlar arasında, İnternet andıcı davasından tutuklanan Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un, özel yetkili mahkeme tarafından mı, yoksa Yüce Divan’da mı yargılanması gerektiği yolundaki tartışmalara netlik kazandıracak bir değişiklik de bulunuyordu. Uyum yasası çıkmış olsaydı, Başbuğ’u üzerinden yapılan tartışmalara gerek kalmayabilecekti.

Tozlu raflarda, yasalaşmayı bekleyen bir diğer uyum tasarısı da, askerî mahkemeleri mümkün olduğunca tarafsız ve bağımsız hale getirecek olanı.

Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan ve AB kriterlerine uyum için öngörülen Ağustos 2009 tarihli Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı’nda yer alan, askerî mahkeme binalarının askerî yasak bölge dışına çıkartılması işlemi de henüz gerçekleşmiş değil. Oysaki bunun için yasaya gerek yok.

32 askerî mahkemenin neredeyse yüzde 90’ı halen askerî yasak bölge içinde yer alıyor.

Geçenlerde, Star gazetesine verdiği demecinde, Ümit Fırat’ın ima ettiği gibi, muhalefetten umudu kestiğimiz için demokratikleşme adımlarını AK Parti’den bekliyoruz. Reformları yapmayınca, niçin yapmıyor diye kaygılanıyoruz.


[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT