1. YAZARLAR

  2. Adem Yavuz Arslan

  3. 28 Şubatlar'ın kaynağı ve mizahi istihbarat raporları
Adem Yavuz Arslan

Adem Yavuz Arslan

Yazarın Tüm Yazıları >

28 Şubatlar'ın kaynağı ve mizahi istihbarat raporları

29 Şubat 2012 Çarşamba 18:12A+A-

Son günlerde bir 'resmin büyüğü' söylemidir gidiyor. Madem adet oldu biz de aynı yoldan devam edelim.

Malum olduğu üzere dün 28 Şubat Darbesi'nin 15. yıl dönümüydü.

Doğal olarak siyasetin de, medyanın da gündemi 'postmodern darbe' oldu.

Herkes bir noktadan hareketle 28 Şubat'ı kendince anlatmaya-aklamaya çalıştı.

Nedenleri, nasılları ve bundan sonrası için uzun uzun analizler yapmak mümkün. Yapılmalı da. Ancak bunları bir köşe yazısına sığdırmak imkânsız.

O yüzden iki noktaya dikkat çekelim.

Birincisi, 28 Şubat Darbesi diğer darbelerde olduğu gibi her şeyi ezip geçti. Öyle ki bugün yaşadığımız birçok sorunun kaynağı o dönem yaşanan müdahaleler.

Belki birçok şey yerine konacak ama masum insanların çektiği acılar, haksızlıklar asla unutulmayacak.

Şahit olduklarım da dahil olmak üzere o dönem yapılan eziyetin, hakaretin haddi hesabı yok. Başbakan

Erdoğan'ın dün grupta söylediği gibi 'o kız öğrencilerin ahı yerde kalmaz.'

Fişlenenler; ordudan, kamudan, polislikten atılanlar da cabası.

Bir cümle ile özetlemek gerekirse "28 Şubat, demokrasi tarihimize kara bir leke olarak yazıldı."

İkincisine yani resmin büyüğüne gelirsek...

Aradan 15 yıl geçse de hâlâ 28 Şubat'ın ne olduğu bazı kesimlerce kavranabilmiş değil. Hatta Kılıçdaroğlu gibi

'Erdoğan'ın başbakan olması için hazırlanmış bir tezgah' benzeri ancak mizah unsuru olacak yorumlar da yapılıyor.

Bir başka kesim ise 'darbecilik öldü, cuntacılar da hapiste' diyerek 'tehlikeli bir iyimserlik' yayıyorlar.

Hiç kusura bakmasınlar, bugün Erdoğan gibi güçlü bir siyasetçi, AK Parti gibi diri bir parti var diye sesleri çıkmıyor.

Bir zayıflama olsun o zaman görürüz darbecilerin nerede olduğunu...

28 Şubat'ın ne olduğunu anlatması için geçmişten birkaç örnek verelim.

Hobbes 1651'de yazdığı 'Leviathan' kitabında devleti 'mutlak gücün toplandığı merkez' olarak tanımlar. Ayrıca "korkunun sistemli olarak kullanılması"nı da savunur.

Korkutarak yönetmenin en güzel örnekleri iki büyük dünya savaşında ve soğuk savaşta yaşandı. Türkiye'de ise bu alanda 28 Şubat en yakın örneklerden.

MGK'da pişirilen 'irtica tehdidi' (daha sonra üretilen misyonerlik gibi) sahte raporlar ve yalan söylemlerle şişirildi.

Medya ve sivil toplumla desteklendi.

Sonuçta kılıç kınından çıkmadan darbe yapılmış oldu.

Genelkurmay tarafından hazırlanan ve Jandarma ile Emniyet'e tabi siyaset kurumuna da yollanan raporlardan bir iki örnek alıntılayalım;

Nisan 1997: "İstanbul'da TC'yi yıkarak şeriat düze­nini getirmek isteyen 700 bin İBDA/C örgüt mensubu, 500 bin Nurcu ve 1 milyon 200 bin çeşitli dini örgüt mensubu var."

Kasım 1997: İstanbul Şile'de ormanlık bölgedeki Üvezli, İsaköy ve Bıçkıdere köylerindeki Kur'an kurslarında yoğun irticai propaganda yapıldığını, Ümraniye, Sarıgazi ve Sultanbeyli'den toplanan kimsesiz çocukların bu köylerde militan eğitimi aldıklarını,

Mart 1997: İstanbul'daki toptan gıda maddesi dağıtımının şer'i düzen yanlılarınca ele geçirildiğini,

Şubat 1997: Ankara-Sincan'da İran, Libya ve Cezayirli Hizbullah mensuplarının oturduğunu, bunların ev kirasının belediye tarafından karşılandığı, belediyenin bu parayı İran'dan aldığı,

Şubat 1998'de, Türkiye İsyancı Şeriat Komandoları adında bir örgütün Türkiye'de 150.000 üyesinin bulunduğunu ve örgüt üyelerinin Hizbullah örgütüne kaydolduklarını" rapor ediyordu.

Bugün 'hadi canım' diyeceğimiz bu raporlarla 28 Şubat'ın zemini hazırlandı.

'Büyük resme' bakınca karşımıza MGK çıkıyor.

Çünkü bu ülkede bazı husumetler ve büyük projeler bizzat MGK eliyle yapılır.

MGK gibi kurumlar olduğu sürece de 28 Şubatlar bitmez.

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT