1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Zafer Üskül Sabahattin Ali’yi niçin merak etmiyor?
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Zafer Üskül Sabahattin Ali’yi niçin merak etmiyor?

20 Ekim 2010 Çarşamba 03:04A+A-

Kaybettiğimizi sandığımız şeyler için meraklanırız. Önceleri küçüktü kaybettiklerim. Sonraları kayıplarım büyüdü. Meraklarım da... Şimdilerde en çok merak ettiklerim çocuklarım.

Allah kimseye çocuğunu kaybettirmesin, yolunu gözletip merak ettirmesin. Bu his bende öylesine patetik bir korkudur ki, en son Umre ziyaretimde kayıp çocuklar ve anneleri için mahsusen tavaf yapmıştım...

Epey uzun zamandır “Cumartesi İnsanları” adı altında Taksim’de her Cumartesi beş dakikalığına toplanıp, kayıplarını aradıklarını hepimize ilan eden “bazı insanlar” var. “Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon” üyeleri, elindeki kayıp fotoğraflarını dağıtıyor rastgele orada bulunanlara. Ak Parti milletvekili Zafer Üskül, “Cumartesi İnsanları”nı ziyarete gittiğinde, ona da bir fotoğraf uzatılınca, Zafer Bey, almak istememiş. Oysa kabul etmeyerek refüze ettiği resimde yazar Sabahattin Ali varmış... Derin bir faili meçhul olarak kaldı şair ve yazar Sabahattin Ali, Türk Edebiyat Tarihinde. Ondan geriye Sinop Cezaevi’nde yazdığı “Aldırma Gönül” şiiri kaldı. 1948’de ölüm haberi gazetelerin üçüncü sayfalarında yer bulurken, kendisinden 9.5 aydır haber alınamıyordu. Hâlâ meçhul ve derin bir yaradır Sabahattin Ali...

Bir gün, çocuğunuz eve dönemese... Nişanlınız, eşiniz, kardeşiniz, babanız da olabilir kaybolan... Neler hissedersiniz? Kaybolan, kaybettirilen kişinin kim olduğu değil, ne yaptığı değil, hangi mesleğe, hangi ırka, hangi dine mensup olduğu da değil, hatta varsa suçu, hangi suçu işlemiş olduğu da önemli değildir... Kaybolmuş olması önemlidir. Kaybolmak, kayıp ettirilmek şeklinde hukuki bir müeyyide, cezai bir yöntem yoktur çünkü. Dolayısıyla Zafer Üskül’e uzatılmış kayıp fotoğrafı, asap bozucu tüm suç ihtimallerini de gözeterek söylüyorum, terslenecek, reddedilecek bir fotoğraf olamaz. Kayıp kişi, tipini, cinsini, cibilliyetini hiç hazzetmeyeceğiniz bir kişi de olabilir, hatta kanun kaçağı, katil, zorba, fena ve ahlaksız kişi de olabilir... Ama dünyada hiçbir suçun ve yargının hak edeceği türden bir cezalandırma değildir kaybettirme, kaybolma... Zaten Taksim’de toplaşan annelerin çoğu da “hiç olmazsa sarılacakları bir mezar taşları olsun evlatlarının” şeklinde en dibe inmiş umut/umutsuzluk sarkacındalar... Aynı ülkeyi, aynı zaman diliminde paylaşırken, bu kayıpların her biri, izdüşümsel olarak, bir şekilde bize bağlı kader defterinde, bizim birer solgun aynamız gibi her biri...  

Berfu Nene 103 yaşında. Oğlu Cemil’i Kars’ta gözaltına almışlar 12 Eylül darbesinde. O günden beri ne komşuya çıkmış ne çarşıya, belki oğlum döner de gelir diye, evine bir çivi çaktırmamış, akan damı onartmamış, oğlum dönerse belki tanıyamaz diye, 30 yıl aradan sonra hayatında ilk kez evden dışarı çıktığında varmış Taksim’deki Meydana...

Öte yandan Zafer Bey’in tedirginliklerini de anlamaya çalışıyorum; bir siyasi olarak “kim bilir hangi suçu işlediği meçhul” kişilere yakınlık, kendisine zarar verebilir diyordur belki içinden... Vekiller oysa, cesur olmalıdır. Kaybolanların kim ve neci olduğuna bakmadan, niçin kaybolduklarına bakmalıdır. Bu ülkeyi adam yutan kara delik olmaktan kurtaracak şey, hukuktur. Sabahattin Ali’nin resmi değil hukuk ve vicdandır reddedilen...

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT