1. YAZARLAR

  2. Nuray Mert

  3. Yeni 'Düvel-i Muazzama'
Nuray Mert

Nuray Mert

Yazarın Tüm Yazıları >

Yeni 'Düvel-i Muazzama'

08 Nisan 2008 Salı 06:24A+A-

Farkındayım, hep tatsız konuları açan, rahatsız edici şeyleri hatırlatan birisi durumuna geldim, ama düşüncenin bir 'namusu' varsa, olması gerekiyorsa buna katlanmak lazım. Aslında düşünceyi sınırlayan yegâne engel düşünce özgürlüğü önüne dikilen hukuki engeller değil, birçok durumda, rahatsız edici bulduğumuz şeyleri ifade etmekten, hatırlatmaktan çekiniyoruz. Bunun nedeni sıradan bir 'cesaretsizlik' değil, günümüzde 'politik doğruluk' dediğimiz kaygı.

Yani şu; mesela zaten özgürlük, demokrasi karşıtı onca hoyrat söylem ve kalkışma kol gezerken, bu kavramlara, değerlere, özlemlere gölge düşürecek veya bu yönde kullanılabilecek şeyleri gündeme getirmekten kaçınıyoruz. Ben, bu kaygının bizi sınırlamasına boyun eğmenin anlamlı bir şey olduğunu düşünenlerdenim. Ama bir yere kadar, zira, bazı gerçekleri sonsuza kadar yok saymak mümkün değil, dahası, titzlendiğimiz mevzulara faydasından çok zararı var.

Son siyasi kriz üzerinden yapılan tartışmaların tarafları, yine dönüp dolaşıp, tarihi referanslara sıkça müraacat eder hale geldi. 31 Mart vakasından İttihad Terakki'ye, çeteciliğe, 'Türk Baascılı'ğına ve hatta, 'hürriyet ateşinin yandığı' Gülhane Hattı Hümayunu'na tedavüle girmeyen tarihi olay ve kavram kalmadı. Herkes, bilir bilmez, bu olayları istediği gibi oraya buraya serpiştirip duruyor. Bu koşullar altında, uzun bir tarih muhasebesi bir yana, çok temel ve de rahatsız edici bir hususu hatırlamakta fayda var.

Bu ülkede dayatmacı, baskıcı, otoriter siyasi çizgi geleneğinin tarihi ne kadar tartışmalı ise, 'demokratik, özgürlükçü, liberal' siyasi çizgi geleneğinin geçmişi de bir o kadar ciddi tartışmaya ve sorgulamaya muhtaç. Bu ikinci çizgi veya gelenek, en az diğeri kadar tutarsız, düşünsel derinlikten yoksun, felsefi arkaplandan ziyade pragmatik siyasal tutum almalar üzerine kurulmuş ve de en az diğeri kadar tepeden inmeci veya kendi deyimleriyle 'Jakoben' özellikler taşıyagelmiş. Birinci gelenek, ne kadar içine kapanmacı, asmacı kesmeci ise, ikincisi de, her şeyin çözümünü dışarıdan gelen siyasi baskıların sıradan tercümanlığına havale etmiş. Tanzimat'dan Birinci Meşrutiyet'in ilanına, reform, özgürlük çizgisi çerçevesinde söylenen, dahası hayata geçen bir çok şey, o zamanın Batılı büyük güçleri, eski deyimle 'Düvel-i Muazzama'nın talep ve baskılarını hayata geçirme zaruretinin sonucu olmuş.

Merkeziyetçi, otoriter çizginin savunucuları, kendilerine yöneltilen her eleştiriyi, tarihsel sürecin bu rahatsız edici yönünü öne çıkararak savuşturma yolunu tuttukları, bunu bir savunma kalkanı haline getirdikleri için, işin bu tarafını gündeme getirmekten alabildiğine uzak durmak lazımdı. Ancak, tarihi arkaplana müracaat edeceksek, eninde sonunda, tablonun tamamını hatırlamak ve kavramak zorundayız. Yok, taraflara karşı hakkaniyet olsun diye değil, daha önemlisi, aynı yolları izleyip, aynı çıkmaz sokaklara dalmamak için.

Zamanın 'Düvel-i Muazzama'sının dayattığı siyasetlerle nereye gelindiğini hepimiz biliyoruz. Gelinen yerde sadece siyasi çözülüş yaşanmadı, bu çözülmenin ardından otoriter siyasi yapılar çıktı. Daha doğrusu, son Osmanlı bakiyesinden sadece Türkiye bağımsız ve otoriter bir yapı olarak çıktı, Orta Doğu'nun geri kalan kısmı sömürge idarelerine dönüştü. Kim ne derse desin, tarih hiçbir zaman kendini aynen tekrarlamaz. Ancak, tekrar gibi gözüken benzerliklerden kaçınmak için, öncelikle yeni sorunlara benzer tepkiler vermemek gerekir.

Dönüp dolaşıp gelinen yerde, bir taraf çözümü 'Talat Paşa Komitesi' gibi tuhaflıklarda, Teşkilatı Mahsusa esintili çetelerde görürken, diğerleri AB'yi 'Düvel-i Muazzama' yerine koyup, çözümü bu otomatik pilota bağladığı sürece, ister istemez, sanki tarih tekerrür ediyor gibi bir kâbusla karşılaşıyoruz. Evet, tarih kendini tekrarlamaz, ama ısrarla tekrarlatmak isteyenler olmazsa.

Radikal gazetesi

YAZIYA YORUM KAT