1. YAZARLAR

  2. Ahmet Kurucan

  3. Yaşam destek ünitesinin fişini çekmek
Ahmet Kurucan

Ahmet Kurucan

Yazarın Tüm Yazıları >

Yaşam destek ünitesinin fişini çekmek

09 Ekim 2008 Perşembe 16:19A+A-

Hayata dönmesi tıbben imkânsız, tıbbî ifadesiyle beyin ölümü gerçekleşmiş ve hayatını yaşam destek ünitesine bağlı olarak sürdüren hastanın destek ünitesinin fişini çekmek ötanazi manasını taşır mı? Bu kararı veren kişi veya kişiler dünyevî ve uhrevî, hukukî bir sorumluluk altında mıdır?

Modern dönemlere ait sayılabilecek bu problem hakkında İslam fukahasının serdettiği görüşleri vardır. Asıl itibarıyla organ nakli sorununun ele alındığı sahada serdedilen bu görüşler, ötanazi meselesine de dolayısıyla ışık tutmaktadır. Aşağıda arz edeceğimiz fukaha görüşlerini okurken bir hususun sürekli hatırda tutulması gerekmektedir; bu görüşler, kanaatler, yorumlar ve hükümler tıp dünyasındaki ilmî bilgiler üzerine kuruludur. Onun için fukaha, kendilerine tıb dünyasının sunduğu bugünkü mevcut ve son bilgiler üzerine mütalaalarını yürütmektedir. Eğer ilmî gelişmelerle bu bilgiler değişirse, elbette söz konusu içtihadî hükümler yeniden gözden geçirilmek zorundadır.

Uzmanlardan aldığımız bilgilere göre tıp dünyasının hakiki ölüm adına kabul ettiği gerçek, beyin ölümüdür. Beynin yapısı ve insan vücudundaki tesir alanı itibarıyla -ki bu, fişi çekme veya çekmeme kararında esas alınan bilgidir- korteks/kabuk ve beyin sapı olarak nitelenen bölümleri vardır. Kabuk kısmının hayatiyetini yitirmesi durumunda hasta koma/bitkisel hayat dediğimiz safhada yaşar. Bu durumda olan hastalar sayıları az dahi olsa hayata geri dönüş yapabilir. Sap kısmi işlevini yitirdiği zaman hastanın geri dönüşü tıbben imkânsızdır. Yani gerçek ölüdür. Sunî solunum cihazları ile hastayı yaşatma çabaları, sebepler planında hastanın hayata geri dönüşü için yeterli değildir. Zira bu, bitkisel hayatın ötesinde bir aşamadır. Zaten organ nakilleri de kabuk ve sapı ile beraber beyin ölümü gerçekleşen kişilerden yapılır.

Organ nakli bir tarafa, biz bu bilgilere bağlı olarak ötanazi hakkındaki mütalaaları maddeler halinde sıralayalım;

1- Kalp ve beyin ölümü gerçekleşmemiş ama tedavisinden ümit kesilmiş. Acıya dayanamadığı için ister kendisi isterse şuuru olmadığı durumlarda yakınları tarafından ölümü istenen hasta. Bu tip bir hastaya, hastalığı son tahlilde ölümcül bile olsa, öldürücü bir müdahalede bulunmak birçok fukahaya göre caiz değildir. Bizim daha önce aktif ve pasif ötanazi bağlamında dile getirdiğimiz şeyler ağırlıklı olarak bu kategoride yer alan hastaları içine almaktadır.

2- Beynin korteks bölümü ölmüş; hasta tıbbın bitkisel hayat/koma dediği duruma girmiş. Başka bir tabirle tıbben henüz ölü değil; solunumunu yaşam destek ünitesi vesilesi ile yapabilmekte. Bu hastanın yaşam destek ünitesinden çekilmesi caiz değildir, ölümüne kadar beklenilmelidir.

3- Beynin sap kısmı denilen ve hayatî organların çalışmasını sağlayan bölüm ölmüştür. Bu hasta tıbben ölüdür. Yalnız "tam beyin ölümü" kararını nöroloji, nöroşirürji, anestezi ve kardiyoloji uzmanlarından oluşan bir konsültasyon heyeti verir. Bu uzmanlardan müteşekkil heyetin kararı ile tıbben ölü olan bu hastanın yaşam destek ünitesine bağlı kalması, kalbe kan pompalanmasının ve çalışmasının temini hasta için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bu durumdaki hastanın yaşam destek ünitesinden çıkartılmasının mahzuru yoktur. Bu, tedaviye son vermek değil, hayatı ve ölümü tabii şartlara bırakmak demektir. Ötanazi değildir.

İstatistikler ve tecrübeler göstermektedir ki, hasta yakınları en azından vicdanen tatmin olmak adına bu kararı vermekte zorlanmaktadır. Belki tıbbî bilgi noksanlığı, gerçeği kabullenemeyiş, dinî ve ahlâkî kriterler bu çerçevede rol oynuyor olabilir. Anlaşılabilir bu gerekçelere bağlı olarak hasta yaşam destek ünitesinde bir müddet daha kalabilir. Buna kimsenin diyeceği bir şey olamaz. Ama unutulmamalı ki; bu, hastaya eziyetten başka anlam taşımaz. Kaldı ki bu durumda bulunan hastalar yaş, fizikî güç vb. unsurlara bağlı olarak sayısı günlerle ifade edilen müddet içinde yaşamakta, sonra tüm hayatî fonksiyonlarını yitirmektedir.

Bu arada beyin ölümü gerçekleşmiş hastalar için ülkelerin çıkartmış oldukları kanunlar da vardır. Ülkeden ülkeye değişen söz konusu kanunlara göre "fiş çekmek" hastaya eziyetten kamu sağlık giderlerini israf etmemeye uzanan maddî-manevî sebeplerle yakınlarına rağmen yapılabilmektedir. Sağlık sigorta şirketlerinin bu kanunların çıkartılmasında rolü olduğu da sağlık dünyasının kulis haberleri arasındadır.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT