1. YAZARLAR

  2. Şamil Tayyar

  3. Yargıya muhtıra
Şamil Tayyar

Şamil Tayyar

Yazarın Tüm Yazıları >

Yargıya muhtıra

24 Şubat 2010 Çarşamba 10:41A+A-

Balyoz gözaltıları başladığında, nedense aklıma, Genelkurmay Başkanı’nın kozmik oda aramasına atfen söylediği “Nah alırlar” sözü geldi.

Diğer taraftan, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’in “şüpheli” sıfatıyla içinde bulunduğu Erzurum’daki Ergenekon soruşturmasını hatırladım.

Eğer Başbuğ, askeri tesislere girişin mahkeme kararına rağmen kendi iznine tabi olduğunu düşünüyorsa, Balyoz’a “vize” verdiği, Erzurum’daki Ergenekon’a “dur” dediği sonucu çıkarılabilir mi?

Daha açık ifadeyle; Çetin Doğan, Ergin Saygun, Özden Örnek, İbrahim Fırtına ve arkadaşlarını gözden çıkarıp Saldıray Berk’e sıkı sıkı sarıldı mı?

Yoksa “nah” ifadesi, askeri personele “ara gazı” mıydı?

Komutanlar rahatsız

Nedeni ne olursa olsun, Genelkurmay’ın hem Balyoz hem Erzurum hattındaki gelişmeleri yakından takip ettiği ve rahatsızlık duyduğu aşikardır.

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in önceki gün alelacele Genelkurmay 2. Başkan Orgeneral Aslan Güner’le görüşmesi, böyle bir iklimin tezahürüdür. Bu görüşme, ilk defa gerçekleşmiyor. İki ismin, hükümetle asker ilişkilerinin normalleşmesi sürecinde birkaç defa bir araya geldiği biliniyor.

Çiçek, görüşme nedenini, parola skandalına bağlasa da kamuoyuna yansıyan söylentiler, Genelkurmay’ın Balyoz operasyonuna açık müdahale talep ettiği yönündedir.

Nitekim, Çiçek’in görüşmeden hemen sonra önceki akşam saat 19.30 sularında Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman’la görüşmesi, parola skandalıyla ilgili olmasa gerek. Askerin hassasiyeti müsteşar üzerinden savcılara mı iletilmek istendi yoksa parola skandalına ilişkin müsteşarın görüşü mü merak edildi, takdir size ait.

Dün akşam saatlerinde orgeneral ve oramirallerin sürpriz şekilde toplanması yukarıdaki tezi teyit eden önemli bir gelişmedir.

İlk kez böyle bir toplantının bildiriyle kamuoyuna duyurulması ve hiçbir açıklama yapılmaması, yargılama sürecine müdahale talebinin resmileştirilmesidir.

Bu bildiri, içerik ve yöntem olarak farklılık arz etse de yargıya yönelik 23 Şubat Muhtırası’dır, daha dar anlamıyla Balyoz soruşturmasını yürüten savcılara gözdağıdır. Hiç merak etmeyin, eften püften nedenlerle hoplayan yargı, iradesine yönelik bu müdahaleden mutlu olacaktır.

O bildiriyle verilen mesaj şudur: O generalleri tutuklama yoksa...

Orası muğlak...

Kimine göre, tüm üst düzey komutanlar istifa ederek tepkisini ortaya koyabilir. Veya AK Parti hakkında kapatma davasının önü açılabilir. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nde bekleyen Cumhurbaşkanı Gül hakkındaki Sincan kararı hayata geçirilebilir. HSYK harekete geçirilip savcılar görevden alınabilir.

Belki de hepsi...

Nitekim, davayı sulandırdığı için Ergenekon taifesinin çok sevdiği İngiliz
Gazeteci Gareth Jenkins, Balyoz operasyonu sonrası Guardian’a yaptığı değerlendirmede, gözaltılar tutuklamaya dönüşürse ordunun katiyen sessiz kalmayacağını söyledi.

Yani, mutabakat için ön şart, tutuklama olmaması...

Asker istemezse olmaz

Ordu darbe yapamayacağına göre, sessizliğini nasıl bozabilir? Sanıyorum en büyük kozları, yukarıda saydığım alternatiflerdir. Denebilir ki, ordunun kapatma davası ve Yargıtay’daki dosyada ne gibi rolü olur?

Lafı hiç evelemeye gevelemeye gerek yok. Asker istemezse asla dava açılmaz, açılamaz. Yargıtay’dan da istediği kararı çıkartır. 367 kararı, askere sivil yargı yolunu açan düzenlemenin iptali, son HSYK operasyonu ve 28 Şubat sürecinde karargahtaki yargıçların tek kol düzeni kulaklara küpe olsun.

Yine karşıysanız, bu iddia, “fantezim” olsun. Belki, paralel evrendeki hadiselerle karıştırmış olabilirim.

Kamuoyu oluşturmak ise öyle zor bir iş değildir. Yararlanılacaklar listesine şöyle bir göz atın epeyi Yakup Cemil bulursunuz.

“Ne olur yalvarıyorum, kapatma davası açmayın” diye timsah gözyaşı döken Ertuğrul Özkök gibilerine de sakın aldanmayın.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, geçen kasımda kapatma incelemesinin başladığını resmen duyurdu. Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in gözaltına alınmasından sonra uyarısını yineledi.

AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve Çorum Milletvekili Ahmet Aydoğmuş’un saçmalıklarının neredeyse Balyoz operasyonunun önüne geçecek şekilde tartışma konusu yapılmasının temel nedeni, Yargıtay havuzuna su taşıma gayretinden ibarettir.

Nuray’ın keşfi

Oysa daha bu ayın başında, başsavcının kapatma gerekçesi kapsamına aldığı “sivil vesayet” tezinin bayraktarı Nuray Mert, Avni Doğan için şöyle yazdı: “Ben kendisini tanımıyordum, sordum soruşturdum, partide de saygı duyulan bir isimmiş, kendi isteği ile geri planda duruyormuş.”

Devam ediyor Mert: “Saldırgan üslubu, ucuz polemikçiliği marifet sayan, öne çıkmak için bu yollara başvuran münazara çocuğu siyasetçi tipinden, onun ötesinde, önceliği siyasetçiden bile çok iktidarı kollama gayreti olan gazetecilerden sonra Avni Doğan gibi birini dinlemek bana ilaç gibi geldi.”

Eminim, Doğan’ın son açıklaması da ilaç gibi gelmiştir.

Benzer saçmalıklar birçok partide diz boyudur. Hoşgörüyle karşılanır. Yaptırım uygulanmaz. Çünkü, o partiler devlet tarafından kutsanmıştır. Ne zamana kadar? Yeni tehdit algısı oluşturana kadar...

Herkes biliyor ki, kavga, bürokratik cumhuriyetle demokratik cumhuriyet arasındadır. Gerisi teferruattır.

Karamsarlığa kapılmayın, romantik iyimser de olmayın. Realist olun. Böylece mücadelenin çetin şartlarını bilerek ve yılgınlığa düşmeden umudunuzu geleceğe taşırsınız.

 

STAR

YAZIYA YORUM KAT