1. YAZARLAR

  2. Ayşe Böhürler

  3. Üç mesele…
Ayşe Böhürler

Ayşe Böhürler

Yazarın Tüm Yazıları >

Üç mesele…

16 Mayıs 2009 Cumartesi 02:44A+A-

İçine doğduğumuz coğrafyayı, koşulları, toplumu, aileyi, kültürü, ırkı seçemiyoruz. Nasibimizde ne varsa oyuz. Türk, Kürt, Ermeni, Alman, Arap… İçine doğduğumuz koşullar, kültür ve inançlar bize kazandırdıklarına göre bir şey oluyoruz. Bazen kendi deri rengimizden, toplumumuzdan nefret eder, en iyi özellikleri de diğerlerine atfederiz. Bazen de tam tersi, hem kendimize hem içinde yetiştiğimiz millete büyük manalar yükleyerek diğerlerini insanlıktan çıkarırız. Nasibe razı olmak ile nasibi üstün özelliklerle bir meziyet haline getirmek arasında bir duruş olmalı. Ancak ne yazık ki bu duruş, çok az kişide kendine yer bulabiliyor.

Bu nedenle kürtlerin töreleri tartışmasını, ırkçı bir çizgiye çekmeden yapmayı başarmak çok zor. Kürt toplumunun içinde yaşadığı şartları göz önüne almadan, kürt törelerini anlamak da yorumlamak da çok zor. En azından benim dindarlık anlayışım, iyi ve kötünün millet, ırk gibi faktörelere dayalı olarak değerlendirilmesi konusunda bana set çekiyor. Bu nedenle töre cinayetleri veya diğer kürt töreleri ile ilgili tartışmada, etnisiteye dayalı ırkçı nüveler taşıyan genellemeler yerine, konunun bölge koşulları çerçevesinde sosyolojik analize tabii tutulması gerektiğini düşünüyorum.

Diğer yandan, gündemin ikinci maddesi olan Ali Bulaç'ın eşcinsellerle ilgili açıklaması konusunda da illa bir görüş bildirmek zorunda olmadığımızı düşünüyorum. Eşcinsellik ile şiddet ilişkisi, bu açıklamayı yapan kişinin ispat etmesi gereken bir konudur. Ve ispat edilene kadar da sadece bir kanaattir. Böyle bir meselede ispat edilmemiş bir kanaati açıklamayı bende rencide edici buldum. Ancak bu tartışmanın dinlerin bakışı, homofobik korkular gibi yorumları da gerektirmediğini düşünüyorum. Ayrıca dinlerin eşcinselliğe cevap vermedikleri ortada. Dindar birisi olarak elbette eşcinselliği savunamam, ancak eşcinsellerin bütün haklarının korunması gerektiğine, herkes gibi onlara zarar verecek hiç bir eylemin de bir müslüman kişiden sadır olmaması gerektiğine inanırım.

Siyaset, her ne kadar bir çok farklı insanı idare etmeyi gerektiren doğası nedeni ile, yer yer oportunizme, popülizme kendi ahlakı içinde tolerans limiti taşısa da, özellikle güven meselesi siyasetin sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşıyor. Bu hafta İngiliz basınında gündemi kaplayan konu, Muhafazakar ve İşçi Partisi milletvekillerinin harcama listesi oldu. Şimdiye kadar çoğunlukla doğu ülkelerindeki siyasetçilere ilişkin yolsuzluk haberlerini okur, bunları insanın fırsatçı yapısına değil de işte dürüst Avrupalılar, demokratik toplum gibi batıya doğru aşırı pozitifleşen ön yargılarla açıklardık.

İngiltere'de milletvekillerinin devlete ödettirdikleri harcamalara ilişkin liste açıklanınca, belki bu yüzdendir hepimiz çok şaşırdık.

İngiliz basını ise açıklamaların ardından şimdi de listeye giren milletvekillerinin akıbetlerini tartışıyor. İşte ilk siyasi infazlar:

"Gordon Brown, zaten ödemiş olduğu bir ipotek için devletten 24 bin dolar talep eden Elliot Morley'in parti üyeliğini askıya aldı. Muhafazakâr Parti Başkanı David Cameron'un üst düzey danışmanı Andrew Mackay, milletvekili olan eşinin asıl evi olarak gösterdiği bir evi, ikinci evi gibi kaydettirerek devlete binlerce dolarlık fatura kestiği iddiaları üzerine istifa etti. Para karşılığı yasaları değiştirmeyi kabul ettikleri iddiasıyla Lordlar Kamarası'nın İşçi Partili iki üyesinin, üyeliklerinin askıya alınması tavsiye edildi. Bu tür bir şey 1640'lardan bu yana ilk kez yaşanıyor."

Parti başkanları iddiaları inceliyor, ancak bu deprem İngiliz siyasi hayatının analizini de beraberinde getirdi. "Milletvekilliği cazibesini yitirdi" yorumlarının yanısıra medya da bu analizden payını aldı. Guardian gazetesi yazarı Martin Kettle, medyanın siyasete güveni tamir etmek gibi bir derdi olmadığını, ayrıca da bu sistemin hamisi olduğunu söylüyor. Thatcher ve sonraki başbakanların, milletvekili maaşlarına zam yapamamalarının en önemli nedeni, basından, özellikle de medya devi Rupert Murdoch'un sahip olduğu Sun gazetesinden korkmalarıdır. Dolayısıyla, günümüzde maaşlar dışındaki bazı harcama kalemlerinin karşılandığı sistemin gerçek hamisi, basının bizzat kendisidir." *(www.bbcturkısh.com/basın özetleri/anasayfa/15.05.2009)

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT