1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Tophaneli “Kürt Sülo”yu soylulaştırma girişimi...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Tophaneli “Kürt Sülo”yu soylulaştırma girişimi...

27 Eylül 2010 Pazartesi 00:23A+A-

Tophane hadisesinden sonra...

Mutenalaştırma, soylulaştırma hadisesini konuşanlar, seksenlerden doksanlardan başlatıyorlar ajandalarını... Oysa mekansal kent dönüşümüne paralel ve yoksulun buharlaşması, yersileştirilmesi, ötelenmesi anlamındaki bu hikayeyi 50’li yıllara, köyden kente göçüşün hızlandığı tarihlere çekip de anlamaya çalışmak gerekiyor...
Bugün size “Tophaneli Kürt Sülo”dan bahsetmek istiyorum. Rengarenk heybetiyle dinlediğim bir “İstanbullu”dan, “Tophaneli Kürt Sülo”dan...
Kürt Sülo, kendi deyimiyle “Başvekil asılmazdan on yıl öncesinde gelmişti İstanbul’a, delikanlıymış o zamanlar, fukaralığın gözü kör olsunmuş, kalkmış gelmişmiş taşı toprağı altın dedikleri İstanbul’a...” Uzunca müddet Tophane/Boğazkesen’de kendinden evvel gelmiş hemşehrilerinin yanını mesken tuttuktan sonra geçmişti Karagümrük’e... Yine kendi deyimiyle; “öyle tutunmak kolay değildi bu yerlerde, adamın mangal gibi yüreği yoksa şayet, eritirler de suyunu Haliç’ten boca ediverirlerdi, namert olan ayakta duramazdı bu minvalde, delikanlılığın kitabını tersinden okuturdu alimallah haramilere...” Hamallıktan sıvacılığa, inşaat bekçiliğinden kalfalığa dozerler gibi çalışmış, “muhterem bir ağabeyimizdir, alicenap bir büyüğümüzdür” diyerek bahsettiği çoğu aynı zamanda hiper müteahhit olan “büyükler”in yine kendi ifadesiyle “bakış-görüş, koruma kollama ve dahi racon” işlerini ihtiramla ve inançla yerine getirmişti. Hayatının son zamanlarında ise; aynı muhterem ağabeylerin çok da muhterem olmayan veliahtlarınca, önce perakende ve haraç mezat, ardındansa toptan haliyle dönüştürülüp kibar muhitler haline çevrilen “eski meskenlerinde” tutunamaz hale gelmişti... Kiracı olarak yaşadıkları harap evler, harap konaklar bir bir satılıyor, yerlerine asla kiracısı olamayacakları iş merkezleri, mutena binalar dikiliyor, Kürt Sülo ise delikanlılığında geldiği İstanbul’da dalga dalga bir ötelenmeyi yaşıyordu. Kafası çok bozuktu bu “bozuk düzen”e ama en çok kızdığı kişiler, mahallelerini istila eden yeni zenginlerdi. Heyhat ölünceye kadar hep “sonradan gelen zengin”lere kızdı da, bir kere bile yıllarca hizmetinde yırtındığı o muhterem ağabeylerinin o paragöz mahdumlarına ve onların sermaye/inşaat/siyaset üçgeninde geliştirdiği yeni şehir algısına çatmak... Aklına bile gelmedi... Oyunu; Demirel’e, Tantan’a, Ağar’a, Tayyip’e verdi sırasıyla, ama yine de sığamadı şu koca İstanbul’a. Dalga dalga öteleniyordu. “Bu gidişle Edirne’ye çıkarız” diye söylendi her ev taşımasında...
Cenazesinin çıktığı Beşyüzevler’e de hiç alışamadı Kürt Sülo; “Sen şimdi üstüne alınma da evladım, benim bu muhacir mahallesinde işim ne? Hayır pek kibar, temiz insanlar da ne kokar ne bulaşır cinsten alayı” deyip içlenir, kaşla göz arasında soluğu yine Karagümrük’te, yine Çarşamba’da, Balat’ta alır, delikanlılığında zar attığı, bilek güreştirip nice nara patlattığı mahallelerin arasındaki camilerin ibriklerini doldurur, kabirlerinde gözyaşı ile ağlar, eski vurdulu kırdılı yaşamına tövbe istiğfar eder, cami bahçelerinde çiçekler ekerdi...
Onu, memleketine geri götürmediler, İstanbul’a gömdüler... İstanbul onu ve onun gibileri ne derecede kentliliğe kabul etmişti tartışılır ama, tam altmış yıl boyunca her nüfus sayımında, “İstanbul”a kayıtlıydı Tophaneli Kürt Sülo...
...
“Mutenalaştırma”; fiziksel olarak çöküntüye uğramış mahallelerin yenilenmesi, çekidüzen verilmesi, akıllı ve göze hitap eden mimari anlamında kullanılıyor bir yanıyla. Ama yeni mekan dönüşümünden sonra, yaşanan değer artışına paralel olarak mahalle sakinlerinin artan yaşam ve konut maliyetini karşılayamaması sonucu daha az değerli alanlara doğru göç etmeleri sonucunu da doğuruyor mutenalaşma projeleri... Bu noktadan sonra mekanlara paralel bir soylulaştırma içeriği giriyor devreye... Ne ki; bir tür yerinden etme, eksiltme süreci var özünde bu tür mimari projelerin. Sınıfsal ve sosyoekonomik bir değişim ve dönüşümün, mekânsal yansımasıdır şimdilerde Tophane’de, daha evvel Sulukule, Küçükarmutlu, Kuzguncuk gibi yerlerde de yaşadıklarımızın özeti. Kaybedenlerinin refah politikaları ile desteklendiği süreçte (TOKİ, elinden geldiğince yapmaya çalışıyor bunu, ne ki Sulukule örneğinde olduğu gibi dar gelirliler yeni taşındırıldıkları sitelere de uyum sağlayamıyorlar) tüm yaşanan problemler sanki “yerel”, “arızi”, olarak görülüyor.
Oysa taşındırtılanların konut sorunu her ne kadar tedarik edilse de, kayıpları sadece fiziksel değil, aynı zamanda, eski mahallelerinde yaşatmış oldukları kültür de tarihe karışıyor... Bellek yitimi, hayat tarzı yitikliği, insanları öfkelendiriyor. Şiddete dönüşebiliyor tüm bu ötelenme, yersizleştirme girişimleri... Tophane’de olduğu gibi...
Tophane’de kafa göz yaran şiddet, elbette polisiye, adli önlemler çerçevesinde tesbit edilip hukuka teslim edilmeli...
Bunun yanı sıra, her gün buharlaşan, ötelenen ve göz zevkini bozduğu gerekçesiyle dışlananların uğradığı şiddeti de konuşmak gerekiyor.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT