1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Tek parti zihniyeti ve Ayasofya medresesi
Tek parti zihniyeti ve Ayasofya medresesi

Tek parti zihniyeti ve Ayasofya medresesi

Mustafa Armağan, Ayasofya medresesinin yeniden açılışını değerlendirdiği yazısında, tek parti zihniyetiyle hesaplaşmaya mebni adımların önemine dikkat çekiyor.

17 Nisan 2022 Pazar 18:39A+A-

Mustafa Armağan’ın Yeni Akit’te yayımlanan yazısı (17 Nisan 2022) şöyle:

TEK PARTİ’NİN UTANÇ LEKELERİNDEN AYASOFYA MEDRESESİ AÇILDI

Mutlaka hepimizin bu dünyaya gönderişilinin İlahi planda bir karşılığı vardır ama bazıları hususi olarak seçilip vazifelendirilmiş gibidir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu özel vazifelilerden olduğunu düşünmek için pek çok sebep mevcut. Sair sahalardaki icraatını bir kenara bırakalım, yalnız Ayasofya Camii’ni müzeleştirme faciasını bir kılıç darbesiyle bitirmesi bile anlayana başlı başına bir hayat dersidir.

Mart 2019’da attığım bir tvitte Ayasofya Camii’nin açılması yetmez demiştim, medresesini de ihya etmemiz lazım. 

Dikkat edilsin, bu tviti attığım tarihte henüz Ayasofya müze olarak işletiliyordu. Elimiz mahkûm diyorduk, Ayasofya mutlaka cami olarak açılacaktır. Lakin bu yetmez. Ayasofya’nın Osmanlı devrindeki aslî kimliğine döndürülmesi için medresesini de açmamız şarttır. (Hatırlatma: Ayasofya 2020 Temmuzunda ibadete açıldı.)

Nihayet 15 Nisan Cuma günü İstanbul Fatihi Sultan Mehmed Han yadigârı Ayasofya Medresesi’nin ihya merasimindeydik. Kalbimiz gayet müsterihti. Vazifemizi yapmıştık çünkü. Allah’a bu nasipli günleri görmeyi nasip ettiği için şükrediyorduk. 

Kürsüdeki hatip ise bize bir dönemin kılcal damarlarına kadar inen nefis bir tahlil sunuyordu. Şöyle girdi meseleye: “Bugün açılışını yaptığımız Ayasofya Fatih Medresesiyle bizler silinmek istenen bir eseri daha hamdolsun ülkemize kazandırıyoruz.”

Tarihe not düşmek adına devamını da paylaşmam lazım: “Burası İstanbul’un fethinin akabinde Ayasofya’nın bitişiğinde şehrin ilk medresesi olarak hizmete açılmıştır. İlk müderrisi Molla Hüsrev olan medresede Ali Kuşçu da ders vermiştir. Medrese farklı tarihlerdeki bakım, onarım ve inşalarla 1924 yılına kadar eğitim hizmetine devam etmiştir. Bir müddet de öksüzler yurdu olarak kullanıldıktan sonra görüntüyü bozduğu gerekçesiyle yıktırılmıştır.”

Medreselerin kapatılmasından sonraki haline böyle temas eden kürsüdeki hatip bundan sonra ok yağmuruna tutacaktır bu ilim yuvasını yıktıranları. Resmi tarihe teslimiyet rüzgârıyla birilerinin yelkenini şişirdiği şu masa altına saklanma döneminde söylenmesi bakımından son derece manidardı aşağıdaki sözler:

Tek Parti zihniyetiyle hesaplaşma

Ayasofya’yı asli kimliğinden kopararak müzeye çeviren zihniyet maalesef bu medreseye de tahammül edememiştir. (…) Türkiye bir dönem ne ecdad yadigârı eserlerin ne kültür ve medeniyet miraslarımızın korunması ve yaşatılması konusunda iyi bir imtihan vermemiştir. Özellikle Tek Parti zihniyetinin bu konuda sabıkası oldukça kabarıktır. Bu dönemde batılılaşma adına yapılanlar hem milli bünyemizde hem de milletimizin hafızasında çok derin yaralar açmıştır. Bizans hayranı, batıdan çok batıcı, milletin değerleriyle kavgalı bu zihniyet binlerce yıllık kültür hazinemizin kıymetini de bilememiştir. Ayasofya Fatih Medresesinde olduğu gibi kimi zaman ihmalkârlıklar, kimi zaman gafletler, kimi zaman da rövanşist (intikam almayı amaçlayan) anlayışla tarihî eserler yıkılmış, içindeki yüzlerce nadide eser kaybolup gitmiştir.”

Bitmedi. Hatip ıslıklı oklarını kendinden emin bir edayla sebil ediyordu kadim mabedin avlusuna:

Asırlara meydan okuyan yüzlerce cami satılmış, kiraya verilmiş ya da müze, depo, ahır olarak kullanılmıştır. Hele hele şu sur içi var ya, Fatih’in olduğu şu sur içi, burası 800’e yakın mescidin olduğu bir yer. Ve buradaki bu mescitler maalesef büyük bir çoğunluğu yıkılmış, satılmış, ahıra çevrilmiş vs. İşte o tek zihniyet döneminde. Kur’an kurslarımız kapatılmış. İlim, irfan ve hikmet merkezlerinin kapısına kilit vurulmuştur. Öyle ki tarihe, medeniyetimize, milletimizin ruh köküne ait ne varsa gerilik numunesi denilerek tasfiye edilmek istenmiştir.”

Ve son darbe indirilince asıl maksat hasıl olur: “İşte biz bugün bu açılışta sadece emanete sahip çıkmıyoruz. Aynı zamanda Tek Parti zihniyetinin tarihimize sürdüğü bir utanç lekesini daha ortadan kaldırmanın bahtiyarlığını yaşıyoruz.”

Elhamdülillah…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu cesurca çıkışı Tek Parti zihniyetinin kalıntı ve tortularının birer birer temizlendiğinin ama bitmediğinin, en önemlisi de daima müteyakkız yani uyanık bulunmanın şart olduğunu da hatırlatıyordu.

Kör Kazma’ya dur demek

O Ali Kuşçu ki, Fatih Sultan Mehmed kendisini, ailesi ve 100 kişilik kalabalık maiyetiyle birlikte Osmanlı topraklarına davet etmiş, bu yolculuğunda Semerkandlı âlime “menzil başına” bin akçe yolluk ödetmiştir. 

Onun niyeti muhakkak ki İstanbul’u bir ilim ve irfan merkezi haline getirmekti. 

Ufukların Sultanı Fatih Han “rektör” olarak tayin ettiği Ali Kuşçu ile baş başa vererek bu yeni üniversitenin eğitim programını yaptırmış ve bu eğitim müessesesiyle Ayasofya Camii’ni bir külliye mantığıyla zarf içine alınmıştı. Bu önemliydi, zira Ayasofya yalnız bir cami değil, mektebi, medresesi, etrafını saran tekkeleri, hamamı, sebilleri, saatlerin ayarlandığı şirin muvakkithanesi ile kuşatılmış bir küçük site, yani külliye mantığıyla tertip edilmişti.

Medreselerin kapatılmasından sonra suyu kesilen bu beş asırlık ilim pınarı 1936 yılında Yahya Kemal’in tespitiyle söylersek bir Kör Kazma’ya kurban edilmişti. 86 yıl sonra ihyası ve yine ilim sahasında istihdamı yeni fütuhata ayna tutacaktır ümidindeyiz.   

Alman şairi Heine ‘tabutuma bir kılıç koyun, insanlar kendileri için savaşan cesur bir asker olduğumu anlasın’ diye vasiyet etmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın unutulmayacak murassa kılıcı ise Ayasofya olmuştur vesselam.

Ayasofya Medresesi neydi?

Peki, Ayasofya Medresesi nasıl bir eserdi? Merhum Prof. Semavi Eyice hocamızın dilinden aktaralım: “Ayasofya Camii etrafında Türklerin inşa ettiği külliye parçalarından biri olarak yapılmıştır. İstanbul’un fethinin hemen arkasından ilk ihtiyacı karşılamak üzere Ayasofya’nın yanındaki papaz odaları medrese haline getirilmişti. Bu odaların Ayasofya’ya komşu olduğu bilinen patrikhânenin bir kısmı olduğuna da ihtimal verilebilir. Fatih Sultan Mehmed vakfiyelerinden öğrenildiğine göre esas Ayasofya Medresesi bizzat Fatih’in vakfı olarak cami yanına inşa edilmiştir. Fakat Fatih Camii ve manzumesi yapıldıktan sonra bir süre boş kalmış, II. Bayezid devrinde tekrar açılmıştır. Hüseyin Ayvansarâyî bu sırada “medrese hücrelerinin üzerine bir tabaka dahi bina olunduğunu” bildirir. Bundan da Ayasofya Medresesi’nin iki katlı olduğu anlaşılmaktadır. Müderrisleri arasında 15. yüzyılın ünlü bilginlerinden Molla Hüsrev ile Fâtih Külliyesi yapılıncaya kadar Ali Kuşçu da bulunmuştur. Medresenin kapısı yanında Akşemseddin’in bir halvethânesinin mevcut olduğunu yine Hüseyin Ayvansarâyî bildirmektedir.”

Son cümleye dikkat: İlk medresenin kapısının yanında Sultanın şeyhi Akşemseddin hazretlerinin halvete yani çileye girdiği bir hücre mevcutmuş. 

Alın bu bilgiyi, roman yapın. O derece mühim…

 

 

HABERE YORUM KAT