1. YAZARLAR

  2. Melih Altınok

  3. Taş, sopa, Fener, artık Allah ne verdiyse
Melih Altınok

Melih Altınok

Yazarın Tüm Yazıları >

Taş, sopa, Fener, artık Allah ne verdiyse

15 Mayıs 2012 Salı 08:21A+A-

Bir dostum, bugüne kadar hiç takım tutmadığını söyleyen sıkı Kemalist arkadaşının “bundan sonra Fenerbahçeliyim” diye isyan ettiğini anlatıyor.

Hepimizin gözleyebildiği bu hâl, KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın toplumda kategorik kutuplaşmanın tavan yaptığına dair araştırmalara dayanan tesbitini doğruluyor.

Her dönem mustarip olduğumuz kategorik kutuplaşmanın bugünkü hudut çizgisi ise kuşkusuz AK Parti karşıtlığı ya da yandaşlığı.

Mesela, 33 vatandaşımızın katili Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın adı kışlalardan siliniyor. CHP seçmeni, bu katilin adının verildiği iş hanının bulunduğu ilin belediyesi partilerinde olduğu halde ses etmiyor. Ancak aynı seçmen, Uludere katliamı AK Parti döneminde gerçekleştiği için en azından TSK’ya karşı ağzını açabiliyor. Bunun en önemli nedeni kategorik kutuplaşma.

Ya da Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında savcılara getirilen eleştirileri savuşturmak için cansiperane mücadele eden AK Parti seçmeninin, Deniz Feneri soruşturmasında savcıların “gönderilmesi” karşısında dut yemiş bülbüle dönmesi de bu yüzden.

Her iki örneğe istisna oluşturanları tenzih ederim elbette.

Toplumda hızla yayılan bu kategorik kutuplaşmanın mantıksız sonuçlar doğurduğu aşikâr. Ancak daha çok refleks olarak açığa çıkan bu tutumun sahiplerinin büyük çoğunluğunun “kötü niyetli” olduklarını söylemek mümkün değil. Ellerindeki şablonu her olayın üzerine oturtup düşünmemenin konforunu kullanıyorlar, o kadar.

Ne var ki, toplumdaki bu kategorik kutuplaşmanın dizginlerinden tutup yönlendirerek kişisel meselelerini çözmeyi umanlar için aynı “iyi niyetten” bahsetmek ne kadar mümkün, bilemiyorum. Zira bu yeni durum, konjonktürel.

Bu kişilerin yeni keşfi, kurtarıcıları ise girişte bahsettiğim örnekte açıkça görüldüğü üzere, kolektif deliliğe kuluçka ortamı yaratmaya çok müsait futbol alanı.

Ergun Babahan’ın twitter’da, Fenerbahçe’ye karşı yapılan şike operasyonu ve Aziz Yıldırım’ın tutuklanmasından yola çıkıp, maçının sonrasındaki holigan terörünü bile Cemaat’e bağlamasında gördüğümüz üzere, çoğu zaman da ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar.

Bakın, çok değil Babahan birkaç ay önce şu satırları yazmıştı:

“Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutukluluğu üzerinden bütün Ergenekon sürecine savaş açan bir kesim var... Aslında biraz geri çekilir ve büyük resme uzaktan bakarsanız bunun açık bir psikolojik savaş yöntemi olduğunu ve belirli bir plan çerçevesinde yürütüldüğünü görürsünüz. Bu davayı çürütmeye çabalayanların yeraltından çıkan silahlara, suikast planlarına, gerçekleştirilen suikastlara hiç değinmediğini görürsünüz.”

Peki, birkaç ayda hangi noktaya geldi ve şimdi neler yazıyor Babahan:

“Dönem değişti, mazlumlar mağdur oldu, benzer bir operasyonu Emniyet güçleri eliyle sahneye koymaya başladı. Polisin servis ettiği yalan-dolan haberler polis gazeteciler aracılığıyla medyaya servis edilmeye başlandı, özel yetkili mahkemelerde bu haberlere dayanılarak olmayan örgütler yaratıldı. Bu furyadan dün de yazdığı gibi Türkan Saylan da, Ahmet Şık-Nedim Şener de, Hakan Fidan da nasibini aldı açıkçası. Elbette, Fenerbahçe ve başkanı Aziz Yıldırım da.”

Fenerbahçe üzerinden, daha dün eleştirdiği, davaları kişisel hukuki mağduriyetlere indirgeyip değersizleştirme “gafletine” düşen Babahan yalnız değil elbette.

“28 Şubat süreci ne ise, 3 Temmuz da (şair, Aziz Yıldırım’ın tutuklamasını kastediyor) Fenerbahçe için odur” diye yazan; ulusalcıların Bursa Nutku’nu uyarlayıp “Fenerbahçeliler, başta kulüp başkanı, buna baş eğmediler, tam tersine baş kaldırdılar. Her Fenerbahçeli, elinde ne imkânı varsa, onunla mücadele etti” diyebilen Cengiz Çandar da şuracıkta duruyor.

İsmini andıklarımın neyin önünü kesmek için çeşitli toplum kesimlerinin hassasiyetlerinin arkasına sığındığına dair spekülasyonlar muhtelif. Elimde delil yok, yorum yapmadım. Sadece soruyorum: Bu çelişkinin nedeni ne, fazlasıyla sırıtıyor da?

Şu notu eklemeden geçemeyeceğim. Ergun Babahan hoşbeşimiz olan sevdiğim bir insandır. Twitter’de sözlerini ve son dönemdeki yazılarını eleştirdiğim halde kendisine karşı başlatılan “işten kovulsun” linçinin ne kadar yanlış bulduğumu da yazdım.

Ancak yazı boyunca eleştirdiğim kategorik kutuplaşmaya dâhil olup, Ergenekon ve Balyoz gibi demokratikleşme davalarındaki tavrından ötürü rahatlıkla “bizdendir” diyebileceğim Babahan’ın son dönemdeki garipliklerini görmezden gelemezdim. Kimseye yapmadığımız, her zaman olduğu gibi.

Yorumsuz net bir soru daha

Dün sabah ahizenin öteki ucundaki CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk sinirle soruyordu:

“Yahu arkadaş, Başbakan Erdoğan ikide bir çıkıp ‘CHP’nin 27 Nisan bildirisinin altında imzası var’ demiyor mu? İyi madem biz suçluyuz. O halde niçin, Meclis’te darbeleri araştırmak için kurulan komisyona 27 Nisan’ın araştırılması için verdiğimiz öneriler, AKP’li başkan Nimet Baş tarafından ‘27 Nisan muhtıra değil, darbe değil’ gerekçesiyle reddediliyor?”

“Bilemiyorum, yarın bir de ben sorayım” demiştim de, ona mahsuben.

[email protected]

TARAF 

YAZIYA YORUM KAT