1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Soykırımcı İsrail’in cezaevlerinde adaletin infazı
Soykırımcı İsrail’in cezaevlerinde adaletin infazı

Soykırımcı İsrail’in cezaevlerinde adaletin infazı

Gazeteci Ertuğrul Cingil, Siyonist İsrail’in cezaevlerinde Filistinli tutuklulara yönelik sistematik işkence, cinsel saldırı ve insanlık dışı muameleleri yorumladı.

08 Kasım 2025 Cumartesi 13:28A+A-

Soykırımcı İsrail’in Cezaevlerinde Adaletin İnfazı

Ertuğrul Cingil / Fokus+


 

İki yılı aşkın süredir Gazze’de en ağır soykırımı gerçekleştiren İsrail’in karanlık cezaevlerinde uyguladığı sistematik işkencelerin kirli sayfalarından biri yeniden açıldı.

İnsanlık dışı kötü muameleleriyle adı “ölüm kampına” çıkan Sde Teiman Askerî Cezaevi’nde, geçen yıl ağustos ayında bir Filistinli tutukluya yönelik cinsel saldırı videosu İsrail’in Kanal 12 televizyonu tarafından yayımlanmıştı.

Göz dönmüş askerlerin Filistinliyi bir köşeye çektiği, kalkanlarla çevreleyip yere yatırılmış diğer mahkûmların gözleri önünde cinsel saldırı ve şiddet uyguladıkları net şekilde görülüyordu.

Bu iğrenç saldırının ardından İsrail Ordusu’nun kadın başsavcısı Yifat Tomer-Yerushalmi soruşturma başlattı. Ortaya çıkan sağlık raporlarına göre, mağdur Filistinli’de “bağırsak yırtığı, ağır anal ve akciğer yaralanması, kaburga kırıkları” gibi çok ciddi tıbbi hasarlar oluştu.

Olaya karışan dokuz askerin “tutukluya kötü muamele ve ciddi yaralama” suçlamasıyla gözaltına alınması üzerine, aralarında milletvekillerinin de bulunduğu aşırı sağcı bir grup Sde Teiman Askeri Üssü’nü bastı.

Baskıların artması üzerine Başsavcı Yerushalmi olayı soruşturmayı tamamlayamadı ve yargılandığı söylenen askerlerle ilgili herhangi bir ceza açıklanmadı. Ancak Yerushalmi, askeri ve siyasi düzeyde büyük kriz yaratan görüntülerin medyaya sızmasına onay verdiğini kabul etti.

Bu itirafın ardından Yerushalmi, İsrail aşırı sağı tarafından hedef alındı; sosyal medyada cinsiyetçi, ırkçı ve ölüm tehditleriyle linç edildi.

Başta kabinedeki aşırı sağcı bakanlar Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich olmak üzere Netanyahu hükümeti başsavcıyı hedef tahtasına oturttu.

Sonunda baskılara dayanamayan Başsavcı Yifat Tomer-Yerushalmi istifa etti.

Tecavüzcü askerler yerine başsavcı yargılanıyor

Ardından akıl almaz bir skandal yaşandı: İsrail ordusunun en gözde başsavcılarından biri, “devlet güvenliğini tehlikeye atmak” suçlamasıyla gözaltına alındı ve cezaevine konuldu.

İroni o kadar büyüktü ki; işkenceyi soruşturmak isteyen hukukçu, sonunda işkenceyi ve tecavüzü aklayan sistemin mahkûmu oldu.

Bu sırada Sde Teiman’da Filistinli tutukluya tecavüz eden askerler, yüzleri maskeli şekilde basına açıklama yaparak kirli saldırılarını savunuyordu. Hatta pervasızca gerçekleştirdikleri iğrenç eylemden dolayı teşekkür beklediklerini bile söylemekten çekinmediler.

Yaşanan bu skandal, soykırımcı İsrail’in mağdurun değil failin yanında duran; başsavcıyı değil, tecavüzcü askerleri koruyan karanlık adalet anlayışının açık ilanıydı.

Bu “adalet infazı”, İsrail’in işgal ettiği topraklarda uyguladığı soykırımın yanı sıra, yıllardır cezaevlerinde sürdürdüğü sistematik işkence, tecavüz ve insanlık dışı muamelelerin özetiydi.

Ölüm kamplarında kaybolan masum hayatlar 

Sde Teiman’dan yansıyanlar, hukuksuzca cezaevlerinde tutulan Filistinlilerin günlük hayatında yaşadıklarının yalnızca kirli bir fragmanı aslında.

Filistin Tutuklu Çalışmaları Merkezi’nin son raporuna göre, İsrail’in Batı Şeria ve Kudüs’te Ekim 2023’ten bu yana gözaltına aldığı Filistinlilerin sayısı 600’ü kadın, 1.540’ı çocuk olmak üzere 19.300’ü aştı. 

Gözaltına alınanlar arasında binlerce eski tutuklu ve bazı Filistinli milletvekilleri bulunuyor.

İsrail’in işkence merkezine dönen hapishaneleri artık sadece duvarlardan ibaret değil; orada hayatlar sönüyor, sesler boğuluyor, insanlık ağır ağır çürüyor.

Ekim ayında üç Filistinli tutuklu daha İsrail’in “yüksek güvenlikli” hapishanelerinde hayatını kaybetti. Kimi yaşlı, kimi hasta, kimi daha çocuk yaşında… Ortak kaderleri, hücrelerin karanlığında ölümü beklemekti.

69 yaşındaki Kamil Muhammed Mahmud el-Acremi, yaşına rağmen işkenceye maruz kaldı. Negev Hapishanesi’nde gördüğü ağır şiddet sonucu bedeni iflas etti; hastaneye kaldırıldığında artık çok geçti.

49 yaşındaki Mahmud Talal Abdullah, kanser hastası olduğunu öğrendiğinde bile zincirlerinden kurtulamadı. Tedavi şansı varken ona özgürlük değil, ölüm emri verildi.

22 yaşındaki Ahmed Hatim Hudayrat ise diyabet hastasıydı; ilaçsız, bakımsız, uyuz hastalığı içinde yavaş yavaş eridi. Nakledildiğinde artık kurtulma umudu kalmamıştı.

Aşırı kalabalık koğuşlar, sürekli sorgular, tıbbi yardımdan mahrum bırakmalar ve “idari tutukluluk” adı altında belirsiz esaretler…

Bu işkenceler, İsrail'in Ayalon Hapishanesi'nde yaklaşık bir yıl önce yerin altında kurulan Rakefet bölümünde daha korkunç koşullarda devam ediyor. 

 Filistinliler, adeta mezar gibi soğuk ve işkencelerle dolu bu yeraltı hapishanelerinde gün yüzü görmeden tutuluyor. İsrail, buradaki tutukluları “tehlikeli” olarak sınıflandırıyor ama aslında tehlikede olan onların hayatları.

Resmi verilere göre Ekim 2023’ten bu yana 80 Filistinli, 1967’den bu yana ise 318 kişi İsrail hapishanelerinde yaşamını yitirdi.

Ancak bu ölümlerin hiçbiri “doğal” değil. İsrail cezaevlerinde baskı, istismar, fiziksel ve psikolojik şiddet, aç bırakma ve kasıtlı tıbbi mahrumiyet gibi çeşitli işkence yöntemleri imha ve soykırım politikası olarak acımasızca uygulanıyor.

Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nün dahi erişimi engellenen Sde Teiman Askeri Üssü başta olmak üzere Ketziot, Megiddo, Ofer, Damon cezaevleri ve daha niceleri insan iradesinin sınandığı karanlık merkezler haline geldi.

Yüzlerce tanığın anlatımıyla hazırlanan insan hakları raporlarında; uykusuz bırakma, çocuk bezi bağlanarak zorla çıplak bırakma, tırnak çekme, elektrik verme, cinsel taciz ve tecavüz gibi insanlık dışı saldırıların artık İsrail cezaevlerinde sıradan sorgu yöntemleri hâline geldiği ortaya konuyor.

Ölüm kamplarına dönüşen bu cezaevlerinde, kafes benzeri bölümlerde tutulan mahkumlardan bazıları günlerce zincire vurularak tavana asılıyor; hatta İsrail gardiyanları tarafından saldırgan köpeklerle acımasız saldırılara maruz bırakılıyor.

Devlet destekli işkencenin anatomisi 

Gözaltına alınan Filistinliler arasında kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalar bulunuyor.

Bu kişiler yalnızca cezaevlerinde keyfî biçimde tutulmuyor; tıbbi yardımdan yoksun bırakılıyor, kötü koşullara terk ediliyor ve çoğu zaman geri dönülemez şekilde hayatlarını kaybediyor.

Yaşları 12’ye kadar inen çocuklar, İsrail ordusunun kararıyla altı aylık sürelerle süresiz biçimde cezaevlerinde tutulabiliyor.

Dünyada çocukları elleri kelepçeli şekilde sorgulayan ve askeri mahkemelerde yargılayan tek ülke İsrail.

İsrail’in devleti acımasız zulmüyle çocuk yaşta karşılaşarak sağlığını kaybeden 13 yaşındaki Ahmed Manasra’nın hikayesi, işkencenin sınır tanımazlığının en acı simgelerinden biri oldu.

Tıpkı Gazze’de soykırım başladığında cezaevinde İsrail’in gözetimi altında şehit edilen ilk genç olan 17 yaşındaki Velid Ahmed gibi.

Yine son ateşkes sürecinde serbest bırakılan tutukluların bedenlerinde elektroşok izleri, kırık kemikler ve yanıklar bulundu.

Bazı aileler, cezaevinden çıkarılan yakınlarının dişlerinin söküldüğünü, tırnaklarının çekildiğini anlattı.

En ağır işkence izleri ise ateşkes süreci kapsamında teslim edilen Filistinlilerin naaşlarında görüldü.

Üzerinde darp ve işkence izleri açıkça fark edilen naaşlarda, ellerde ve gözlerde uzun süre bağlı kalmaya bağlı ağır deformasyonlar tespit edildi.

Yapılan incelemelerde boğulma izleri, yanıklar, kırık kemikler ile bazı cenazelerin ellerinde ve bacaklarında plastik kelepçeler, boyunlarında ip olduğu belirlendi.

Hatta bazı cenazelerde uzuv eksiklikleri, organ hırsızlığı ihtimalini gündeme getirdi.

İsrail zindanlarında işkencenin kirli tiyatrosu

Soykırımcı İsrail’in kirli katliamları yalnızca toprakla sınırlı değil; yıllardır işkence merkezine dönüşen cezaevlerinde Filistinlilerin bedenini, ruhunu, iradesini ve onurunu da hedef alıyor.

İsrail’in katliamcı aklı, cezaevlerinde yapılan işkenceleri politik bir gösteri, bir vahşet şovu gibi sahnelemekten çekinmiyor.

Başta aşırı sağcı güvenlik bakanı Ben-Gvir olmak üzere, İsrail hükümetinin bazı üyeleri zindanlarda Filistinli tutuklulara yönelik aşağılama ve şiddet görüntülerini kasıtlı olarak bizzat servis ediyor.

Bu yalnızca insan onuruna karşı işlenmiş bir suç değil; aynı zamanda devlet eliyle organize edilen bir küçük düşürme ve korkutma tiyatrosu.

Soykırımcı bir devletin karanlık yöneticileri, işkenceyi kendi gözü dönmüş kitlesi için bir propaganda malzemesi, acı çektirmeyi bir “zafer nişanı” hâline getirmiş durumda.

İsrail’in yıllardır içerde tuttuğu “Filistin’in Mandela’sı” olarak anılan önde gelen liderlerden Mervan el-Barguti’yi küçük düşürmeye yönelik görüntüler, işkence altındaki mahkumların yere yatırılmış halleri ve hücrelerin soğuk taşlarına zincirlenmiş bedenler…

Karanlık hücrelerden yansıyan bu işkenceler, aynı zamanda soykırımcı İsrail kabinesinin kendi tabanını “vahşetle motive ettiği” kirli bir siyasi ayin haline geldi.

Her bir işkence, her bir aşağılayıcı görüntü bir tür “kutsal zafer töreni” gibi sunuluyor.

İsrail’in işkence şovları, yalnızca mahkumların bedenini değil, Filistin halkının direniş iradesini de hedef alıyor.

Mescid-i Aksa’ya yapılan baskınlar nasıl Müslümanların kutsallarına yönelikse, cezaevlerindeki işkenceler de Filistinlilerin insan onuruna yapılmış saldırılar. Bu sistematik vahşet artık bir “güvenlik politikası” değil; insanlığa karşı işlenmiş organize suçların kamusal bir versiyonudur.

Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kurumlar ve insan hakları örgütleri, tüm çıplaklığıyla ortada olan bu ihlallere karşı raporlar hazırlamak dışında somut bir adım atmaktan aciz durumda.

İsrail’in “kanlı gösterisini” yaptığı bu işkenceler, karanlık kapılar ardında yaşananların yalnızca görünen yüzü.

Zira o duvarların gerisinde, ilaçsız bırakılmış hastalar, zincirlenmiş yaşlılar ve açlıkla boğuşan çocuklar var.

Her biri, dünyanın gözlerini kapadığı bir çağda, insan olmanın bedelini ödüyor.

Karanlık dehlizlerde susturulan adalet

Bugün Filistin’in zindanlarında yaşananlar, yalnızca bir halkın çilesi değil; insanlığın vicdan sınavıdır.

Sessiz kalan dünya, o zindanların duvarına her gün yeni tuğlalar ekliyor.

Pervasızca sergilenen “işkence şovları” sadece bireysel acı değil, toplumsal bir sindirme politikasıdır.

Başsavcı Yifat Tomer-Yerushalmi

Başsavcı Yifat Tomer-Yerushalmi’nin gözaltına alınma süreci de gösteriyor ki, soykırımcı İsrail sadece Gazze’yi enkaza çevirmiyor; adaleti de tüm dünyanın gözü önünde cezaevlerinin karanlık dehlizlerine gömüyor.

Uluslararası toplum, adaletin hala savunulabilir olduğuna dair inancı yeniden tesis etmek istiyorsa; İsrail cezaevlerinde bağımsız soruşturmalar, şeffaf tıbbi incelemeler ve uluslararası denetim mekanizmaları devreye girmek zorundadır.

İsrail’den Gazze’deki soykırımın, Batı Şeria’daki gaspların ve karanlık cezaevlerindeki işkence ile vahşetin hesabı sorulmadan ne insanlık vicdanı huzura kavuşabilir ne de uluslararası hukuk adalete.

 

 

HABERE YORUM KAT