1. YAZARLAR

  2. Nuray Mert

  3. Siyasetin sonu
Nuray Mert

Nuray Mert

Yazarın Tüm Yazıları >

Siyasetin sonu

18 Mart 2008 Salı 04:35A+A-

Olabilecek en kötü şeylerden biri oldu ve AKP'nin kapatılması davası açıldı. Bu, sıradan bir siyasi kriz değil, sistem krizi ve gelinen nokta, tüm ülke için çok ama çok vahim. Süreç ne şekilde işlerse işlesin ve sonuç ne olursa olsun, hasar şimdiden çok büyük. Daha öncekilerden daha derin bir kriz, çünkü bu kez çoğunlukla iktidar olan parti kapatılmak isteniyor, bu yürütme ile yargının daha önce görülmemiş biçimde karşı karşıya gelmiş olması demek.

Önce şu konuda anlaşalım, böyle bir durumdan 'kazançlı' çıkan olmaz. Ne, 'Kapatırlarsa yüzde 70'le geliriz', ne de 'Yüzde 90 olsalar kapatırız/kapatırlar' kafasıyla bu süreçten salimen çıkamayız. Sonuçta, toplumun bazı taleplerini dikkate almamakta ısrarlı bir kurucu ideoloji söylemi ve kurumları ile, kurucu ideolojinin temel reflekslerini ve kurumlarını ciddiye almakta zaafa düşen bir demokrasi söylemi ve yürütme ile karşı karşıyayız. Bu çok ciddi bir çatışma hattı ve ortamı.

Ne kurucu ideolojiyi sonsuza kadar her türlü tartışmaya kapatarak 'Cumhuriyet' korunur, 'ne seçimle geldik, kralını tanımayız' kafasıyla demokrasi işler. Bu iki kafanın bizi sürüklediği uçurumda tutunacak dal bulmak zorundayız. Ne dar kafalı bir cumhuriyet bekçiliği ne de, aynı derece dar kafalı bir demokrasi kahramanlığı tutunacak dal değil. Kim ne kadar bekçilik yapar veya diğer taraftan kim ne kadar çok oy alırsa alsın, demokrasiler, asgari müştereklerin olduğu zeminde işler.

Demokrasi dediğimiz şeyin işlemesi için, asgari uzlaşma zemini, en az özgürlüklerin teminatı kadar önemlidir. Asgari uzlaşı zemininin ortadan kalktığı toplumlarda, özgürlük falan lafta kalır, kapışma, dalaşma ortamı hâkim olur. Şu anda söz konusu olan, bu yönde bir gidiştir.

Bence testi, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde kırılmıştır. Laikliğin bu denli gergin bir çatışma hattı olduğu bir ülkede, sadece on sene önce büyük bir demokrasi türbülansı olan 28 Şubat müdahalesine (velev ki, haksız olarak olsun) muhatap olan İslamcı siyasi heyetten birinin cumhurbaşkanlığında ısrar, sistemin sigortasını attırmıştır. Hep söylüyorum, benim bu heyetin 'gizli niyetleri' olduğu yönünde kuşkum yok. Ancak. 'Dün söylediklerimize bakıyorum da inanamıyorum diyen' bir siyasi kişilik portresinin kuşku, sorun yaratmaması beklenemezdi.

AKP'nin birinci iktidar döneminde, normalleşme yolunda bir umut belirmişti. Başbakan, önce Cumhurbaşkanlığı adaylığından imtina ederek, seçim sonrasında da 'uzlaşma' işareti vererek, bu normalleşmeyi ikinci döneme taşıma iradesi sergilemişti. Keşke partisi ucuz siyaset yerine, Erdoğan'ı trajik seçim yapmaya zorlamak yerine, elini rahatlatan tavır takınsaydı, bugün durum daha farklı olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Şimdi, iki duvar arasına sıkıştık. Bir yanda, laikliği, türban konusunu marazi bir takıntı haline getirerek, parti kapatarak, (sevin sevmeyin, beğenin beğenmeyin) yakın tarihte siyaset sahnesine çıkmış en popüler siyasetçiyi yasaklayıp, oyun dışı bırakarak korumaya çalışan bir cumhuriyeti koruma anlayışı ve onun kullandığı siyasi imkânlar var. Diğer yanda ise, demokrasiyi, 'piyasaları satın almak' ve 'vur vur inlesin'ci bir milli irade parantezine sıkıştıran bir anlayış, parti ve onun kullandığı siyasi imkânlar var. Ve belli ki, taraflar bu imkânları kullanmakta gaza basmaktan geri durmayacaklar. Bu durumda, ben artık tünelin ucunu göremiyorum. Yine de, nasıl olacak bilmiyorum ama, inşallah bu süreçten korktuğumuzdan daha az hasar alarak çıkarız.

Radikal Gazetesi

YAZIYA YORUM KAT