1. YAZARLAR

  2. Ali Murat Yel

  3. Şiddet normalleştiğinde...
Ali Murat Yel

Ali Murat Yel

Yazarın Tüm Yazıları >

Şiddet normalleştiğinde...

07 Mayıs 2009 Perşembe 13:40A+A-

1 Savaş sadece insanlara zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda onları birbirine bağlayan ilişkileri ve sosyal düzenlemeleri de yaralar. Kolektif travma olarak adlandırabileceğimiz bu durum artık o toplumun bir sosyal patolojiye düştüğünün ve hastalıklı bir bünyeye sahip olduğunun da göstergesidir.

Batı toplumlarında uzun yıllardır bilgisayar oyunları, televizyon ve filmlerdeki şiddet unsurlarının özellikle çocuklar üzerindeki etkileri araştırılmakta ve toplumsal sonuçları incelenmektedir.

14 Ocak 2009 tarihli Daily Mail gazetesinde Lorain County, Ohio'da 17 yaşındaki Daniel Petriç adındaki bir gencin Microsoft Xbox 360 oyun konsolunu kendisinden aldıkları gerekçesiyle annesini silahla öldürdüğü ve rahip olan babasını yaraladığı haberi yayınlandığında bilgisayar oyunlarının gençler üzerindeki olumsuz etkileri tekrar gündeme gelmişti. Zira Daniel Petriç, olaydan sonra evden kaçarken yanına sadece Halo 3 adındaki oyunu almıştı.

Diğer Halo oyunları gibi bu oyun da Halo adı verilen bir bilim-kurgu evreninde geçmekte ve 2553 yılında insanlar ışıktan daha hızlı bir süratle seyahat edebilmekte ve Covenant adı verilen bir gezegenin sakinleri insanları kendi tanrılarına hakaret ettiği gerekçesiyle yok etmeye çalışmaktadırlar. "Hakikatin Büyük Peygamberi" adındaki Covenant, şefinin saldırılarına karşı oyunu oynayan kişiye kendisine verilen silahlarla dünyayı korumak ve kurtarmak görevi verilmiştir. Nitekim olaydan sonra yakalanan gencin avukatı silahla ateş edildikten sonra "anne ve babasının artık öleceğini bilemediğini" iddia etmesi de bilgisayar oyunlarının gerçeği çarpıttığı ve küçük yaştaki oyuncuların hayatı bir oyundan ibaret gördükleri gibi korkunç gibi sonuca ulaşmamıza götürmektedir. Dahası, bilgisayar ve ağ ortamında kullanılan şiddet artık hayatın bir parçası haline gelmekte ve gerçek etkisini yitirmektedir. Benzer şekilde televizyon da genç dimağlar üzerinde aynı etkiye sahip olmakta ve şiddet normal görülmeye başlanmaktadır. Yıllar önce televizyonda gördüğüm bir sahne beni de oldukça etkilemişti. Issız bir dağ başında 2 tane İsrailli asker bir Filistinli esirin kollarını taşlarla kırmaktaydı. Bu görüntüleri ilk gördüğümde çok etkilendiğimi hatırlıyorum ama daha sonra aynı görüntüler defalarca kez tekrar gösterildiğinde artık ilk önceki etkisini yitirmiş ve "normal" hale gelmişti. Televizyonun de-sensitizing etkisi, yani olayları bu dünyada her yerden daha güvenli olduğunu düşündüğümüz evlerimizin içine kadar getirmesi ve benzer görüntüleri, şiddeti ve ahlak dışı mesajları sürekli tekrar ederek izleyicileri duyarsız hale getirmesi anne babalar kadar bu yapımları üretenlerin de üzerinde ihtimamla durmaları gereken bir konudur.

Televizyon, uydu kanalları, VCD ve DVD oynatıcılar gibi medya araçları modern dünyanın birlikte getirdiği ve belki de kullanılmalarının kaçınılmaz olduğu araçlardır. Fakat sorumlu insanlar olarak bu araçların "bizim kültürümüze yabancı ve zarar verici" oldukları gerekçesiyle topluca yasaklanması yerine hiçbir yeniliğin kendi başına "kötü veya iyi" olmadığı gerçeğinden hareketle iyi yönlerinin alınıp kullanılmasına gayret edilmelidir. Bugünün en önemli bilgi edinme araçları olan medya ve internet gibi olgular kontrollü olarak kullanıldığında fevkalade yararlı sonuçlar doğurabilir. Fakat toptan reddetme fikri bence daha çok sorumluk almak istemeyen ve genç nesillerle yeterince ilgilenmeyen bir zihniyetin ürünü olabilir.

En son Mardin'de meydana gelen üzücü hadise ise boyutları itibarıyla televizyonda izlenen şiddet içerikli bir film veya bilgisayarda oynanan bir oyunun çok daha ötesinde uzun yıllar boyunca şiddete ve düşük yoğunlukta bir savaşa maruz kalmış insanların içine düştüğü toplumsal travma ve sarsıntıyı en acımasız haliyle gözler önüne sermiştir. İbadet eden insanları çocuk-kadın ve yaşlı ayırımı yapmadan katletmek değil yüce dinimiz İslam, diğer hiçbir başka dinin onaylamayacağı bir hadisedir. Mabette ibadet eden insanlara yönelik böyle bir saldırı ancak uzun süreli olarak şiddete maruz kalmış coğrafyalarda meydana gelebilir. Mesela, yıllardır savaş altında yaşayan İsrail ve Filistin halkları üzerinde benzer etkiler uzun zamandır görülmektedir.

4 Kasım 1994 günü İsrail Başbakanı Yitzak Rabin, Oslo Görüşmeleri'ni onaylamayan aşırı radikal bir Siyonist olan Yigal Amir tarafından sinagog çıkışında öldürülmüştü. Benzer şekilde, 25 Şubat 1994 günü Batı Şeria'daki el-Halil kentindeki İbrahimi Camii'nde akşam namazı kılan Müslümanlara İsrail ordusu tarafından yapılan el bombalı ve makineli tüfekli saldırıda 50 kişinin hayatını kaybetmesi ancak toplumsal bir cinnetle açıklanabilir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki uzun süreli ve düşük yoğunluklu denilen savaş da bölge insanı üzerindeki yıkıcı etkisini en son olayda göstermiştir. Silahların gündelik hayatın bir parçası olduğu ve çocukların oyuncak yerine silahlarla oynadığı bir toplumda buna benzer hadiselerin şimdiye kadar meydana gelmemesi ancak Anadolu insanının acılara dayanıklılığı ile açıklanabilir. Benzer bir süreçten başka coğrafyalarda yaşayan insanlar şiddetten çok daha fazla etkilenip daha korkunç olaylara sebebiyet verebilirdi.

Bilge köyünde yaşayan tüm erkeklerin korucu olması ve dolayısıyla her evde silah bulunması da bunların esas amaç olan köylerinin korunmasının dışında başka amaçlar için kullanılmasına da yol açmıştır. Terör örgütünün elindeki silah ve mühimmatın en kısa sürede ele geçirilmesi ve daha sonra da koruculuk sisteminin kaldırılarak bölgenin silahtan arındırılması ama en önemlisi de çocukların silahlarla büyümelerinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Ancak silah kullanma ve adam öldürmenin gündelik hayattan çıkarılması ile şiddete duyarsız hale gelmiş toplumun psikolojik ve toplumsal tedavi süreci başlayabilir.

Umarız bu son hadise hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve hem de terör örgütü için bir uyarı niteliği taşır ve şiddetin bir çözüm olamayacağı gibi çözüm yolunda da bir katkıda bulunamayacağı anlaşılarak bölgeye barış en kısa sürede gelir. Ancak toplumsal barış ve huzurun mevcut olduğu ortamlarda sağlıklı bireyler yetişebilir. Aksi takdirde benzer olayların önüne geçmek maalesef mümkün olmayacak ve asırlardır bir arada yaşayan insanlarımız toplumsal barışı tesis edemeyerek aynı aileye mensup insanların birbirlerini öldürmelerinden çok daha vahim hadiselere gebe olacaktır.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT