Sara Kershnar’ın Mondoweiss’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.
Lara Kilani'nin zekice kaleme aldığı “Kurtuluş Entegrasyon Değildir: Liberal Siyonizm, tek devlet fantezileri ve Filistinlilerin gerçekte ne istediği” başlıklı makalesi ve Rima Najjar'ın keskin yanıtı “Yerleşimciler Gitmiyor: Dekolonizasyon, Bir Arada Yaşama Değil” başlıklı makalesi, Filistin'in geleceği konusundaki tartışmayı ait olduğu yere, yani Filistinlilerin arasına taşıyor. Her iki yazının da ortaya koyduğu sorular, benim de kurucularından olduğum Uluslararası Yahudi Anti-Siyonist Ağı'nın uzun süredir savunduğu görüşü doğruluyor: Yahudiler, özgürleşmiş Filistin'in tasarlanması, yönetilmesi veya bu sürece katılımda rol oynamıyor ve oynamamalı. Bunun yerine, anti-Siyonist Yahudiler olarak bizim rolümüz, Siyonizmin ortadan kaldırılmasını hızlandırmaktır – hem Filistin'deki soykırımcı, sömürgeci ifadesini ve genişlemesini, hem de dünya çapındaki örgütler ve kurumlar aracılığıyla güçlenmesini. Najjar'ın da belirttiği gibi, bu tür bir de-Siyonizasyon, Filistinlilerin kurtuluşun neye benzeyeceğini ve sonrasında inşa etmek istedikleri toplumu belirleme alanı ve olanağına sahip olmaları için bir tür ön koşuldur.
Anti-Siyonist Yahudiler olarak bizim rolümüz, Siyonizmin ortadan kaldırılmasını hızlandırmaktır – hem Filistin'deki soykırımcı, sömürgeci ifadesini ve genişlemesini, hem de dünya çapındaki örgütler ve kurumlar aracılığıyla güçlenmesini.
Sömürgecilik ortadan kaldırıldıktan sonra, yaşamak istedikleri “devlet”in ve toplumun niteliğini belirlemesi gerekenler, her zaman olduğu gibi Filistinlilerdir. “Büyük İsrail”in kurulması, ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar ve Türkiye’deki yönetici elitlerin işbirliği ve ortak çıkarları sayesinde, hiç olmadığı kadar yakın bir ihtimal haline gelmiştir. Najjar'ın da belirttiği gibi, sömürgecilikten ve Siyonizmden kurtulmak için net bir planı olmayan tek devlet çağrısı, Siyonizmi ortadan kaldırmak yerine onu tekrarlamaya yol açabilir. Dahası, Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkının, özellikle de size karşı soykırım işleyen ve bunu kutlayanlarla zorla birleşmeye zorlanmama hakkının merkezi önemini vurgulayamayan tek devlet çözümüne ilişkin tartışmalar, sadece soyut olmakla kalmayıp, zarar da vermektedir.
Yahudi akademisyenler, aktivistler ve örgütler Filistin'de tek devlet vizyonunu savunup öne sürdüklerinde, bu Siyonizmdir. Öyle ya da böyle, bu vizyon Filistin'in Yahudilerin devlet ve toplum vizyonunun merkezinde yer aldığı bir yer olarak kalmasına yatırım yapmaya dayanmaktadır. Bu nedenle, Filistin'in dekolonizasyonu ve de-Siyonizasyonu ile bu yönde yapısal koşulları değiştirmek için gerekli araçları desteklemekte kararlı olmak bizim görevimizdir.
Bu, en azından tüm Siyonist kurum ve yapıların tasfiyesi ve BDS'ye katılımı ve Filistinlilerin direniş hakkı, geri dönüş hakkı ve yeniden inşa hakkı ile bölgedeki daha geniş anti-emperyalist, anti-monarşist ve anti-kapitalist mücadeleleri tereddüt etmeden güçlendirmeyi içerir.
Filistin'in dekolonizasyonu ve Siyonizmden arındırılmasına ve bu yönde yapısal koşulları değiştirmek için gerekli araçlara sarsılmaz bir şekilde destek verme görevimiz.
1948'den beri (İsrailliler) Filistinlilerle birlikte, çoğu zaman onlarca yıl boyunca, “demokratik tek devlet” çağrısı yapan çok az sayıdaki anti-Siyonist Yahudiler için, bu tartışmalardaki rolün farklı olabileceği söylenebilir. Ancak, bu hareket şu anda mevcut değildir. Filistinliler tarafından yönetilen ve Filistin'de yaşayan Yahudilerin sömürgeciliğin ortadan kaldırılmasına katıldığı, geri dönüş hakkını tam olarak desteklediği ve Filistin direnişiyle dayanışma içinde eylemde bulunduğu kitlesel bir hareket olana kadar, şu anda tek devlet için çalışan bireyler sadece bir avuç Yahudi'den ibarettir ve çoğunluk, soykırımı ve sömürgeci genişlemeyi durdurmak için aktif olarak katılan, suç ortağı olan ve/veya aktif olmayan kişilerdir. Bu gerçek ışığında, 48'den veya başka yerlerden gelen anti-Siyonist Yahudiler, tek devletli bir çözüm hedefiyle örgütlendiklerinde, Siyonist kolonizasyon ortadan kaldırıldıktan sonra Yahudi halkının Filistin'in merkezi bir unsuru ve özelliği olmaya devam edeceğini varsayıyorlar.
Siyonizme karşı mücadelemiz belirli bir amaç doğrultusunda yürütülen ve elbette Filistinlilerin kendi kurtuluş mücadelesinden farklı bir mücadeledir. Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı, Najjar'ın da dediği gibi, mücadelelerinin şartlarını kendilerinin belirleme, başkalarının çıkarları tarafından kendi isteklerinin gölgede bırakılmaması hakkını da içerir. Yahudilerin endişelerini gidermek ve kendi çıkarlarını ilerletmek amacıyla liberal ve soyut entegrasyon, “eşitlik” ve/veya “birlikte yaşama” kavramlarıyla “Filistinlilerin acılarının siyasi anlamını” “etkisiz hale getirmeye” karşı, anti-Siyonist örgütlenmenin amacı, onun da belirttiği gibi, “sömürgeci iktidarı yıkma” koşullarını desteklemektir.
Kilani'nin soruları, bu hedefin somut stratejilere dönüştürülmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Filistin için büyüyen kitle hareketinin daha geniş kapsamlı çalışmalarına katılımın yanı sıra, Yahudi anti-Siyonistler, BDS'yi Siyonist örgütleri, fon sağlayıcıları ve şirketleri hedef alacak şekilde genişletmede daha spesifik bir rol oynayabilirler. Stop the Jewish National Fund (Yahudi Ulusal Fonunu Durdurun) gibi kampanyalar, Siyonist örgütlerin yarı devlet niteliğini (fon sağlama, lobi faaliyetleri ve muhaliflerine saldırılar yoluyla İsrail Devleti'nin çalışmalarını doğrudan kolaylaştırma) ortaya çıkarabilir. “Yüz yıldan fazla bir süredir yağmalanan zenginlik, toprak ve kaynakları” iade etmesi gereken sadece İsrail Devleti olmamalıdır. Onların gülünç “kar amacı gütmeyen!” statüsünün kaldırılmasını talep ederken, soykırıma katılımlarının bir sonucu olarak Siyonist örgütlerin varlıklarına el konulmasını ve bunların tazminat olarak daha geniş anlamda Gazze ve Filistin'in yeniden inşasına yönlendirilmesini de talep edebiliriz.
Ayrıca, Siyonizmi savunmak ve geliştirmek için yeniden amaçlandırılmış, çarpıtılmış dini kuruluşlar da dâhil olmak üzere, sözde Yahudi topluluk örgütlerini ve kurumlarını ortaya çıkarmak, ortadan kaldırmak ve/veya geri kazanmak da bizim görevimizdir. Yahudi anti-Siyonistler, sivil toplum ve sosyal adalet gruplarını organize ederek, sosyal adalet örgütlerine sağladıkları fonları “hayırseverlik yıkama” (Çev.Notu: Siyonist fon sağlayıcılar, hayırseverlik faaliyetlerini, kendi siyasi gündemlerini normalleştirmek, tartışmaları bastırmak ve eleştiriyi engelleyen ekonomik bir kaldıraç oluşturmak için kullanmaktadırlar) ve eleştirileri ve dayanışmayı susturmak için ekonomik baskı olarak kullanan Yahudi Federasyonu gibi Siyonist fon sağlayıcıları izole edebilir ve fonlarını reddetmeye başlayabilirler. Filistin dışında yaşayan Yahudilerin bir başka rolü de, imkânları olmayan ve yer değiştirmek isteyen Yahudilerin toplu göçünü kolaylaştırmak olabilir. Bu, anti-Siyonist Yahudilerin erken dönemdeki “Aliyah'tan Vazgeç” kampanyalarını pratik bir projeye dönüştürmek anlamına gelebilir – özellikle işçi sınıfı ve yoksul Güneybatı Asya, Kuzey Afrika, Etiyopya, ultra-Ortodoks (anti-Siyonist) ve Rus Yahudileri için bir tür anti-Siyonist Yahudi (yer değiştirme) Ajansı.
Her iki makalede de belirtildiği gibi, “egemenlik, askeri hâkimiyet ve demografik kalıcılık”ı korumaya kararlı yerleşimcilerle ilgili olarak, dekolonizasyon süreci hakkında daha zor sorular ortaya çıkıyor. Filistin'in de-Siyonizasyonu, yerleşimcilerin zorla çıkarılması olmadan mümkün değildir ve bu, onların sürekli kullandıkları ve tırmandırmaya hazır oldukları şiddetle karşılanacaktır. Najjar'ın da belirttiği gibi, bu kaçınılmaz bir gerçektir ve yerleşimcilerin kaçacağı varsayılmamalıdır. Bunun yerine, anti-Siyonist Yahudiler, Filistinlilerin sömürgecilik karşıtı mücadelelerinin bu yönünü ele alma biçimini desteklemeye hazır olmalıdır.
Najjar'ın şu sözleriyle devam edelim: “Adil bir gelecek, doğru bir plan seçmekten değil, Filistin siyasi yaşamını yeniden düzenlemekten, İsrail'in üstünlüğünü sürdüren yapıları zayıflatmaktan, uluslararası nüfuzu geliştirmekten ve Filistin'in siyasi hayal gücünün merkezine yeniden yerleştirmekten geçer.” Filistinliler, uzun süredir devam eden siyasi zayıflatma ve siyasi liderlerinin suikastlarının ardından, bu özgürlüğün temsilcisi olan siyasi liderleri yeniden örgütlerken, “sol”un, özellikle de anti-Siyonist Yahudiler dâhil olmak üzere, “Filistin kurtuluşunun son noktası”nı önceden tanımlamak için acele etmemesi zorunludur. Filistin'in kurtuluşu liberal veya gerici Siyonizm seçeneğiyle sınırlı olmadığı gibi, Filistin'in kurtuluşu ve siyasi hayal gücü de liberal tek demokratik devlet veya iki devletli çözümle sınırlı değildir. Son nokta, sömürgecilikten kurtulma sürecinin kendisinden, Filistinlilerin ihtiyaçlarından, önceliklerinden ve siyasi hayal gücünden kaynaklanmalıdır ve kaynaklanacaktır; sosyalizm, laiklik veya liberal demokrasi gibi yasaklanmış bir devlet vizyonundan değil.
Siyonizm karşıtı Yahudilerin de-Siyonizm sürecindeki yakınlığı, çıkarı ve dolayısıyla rolü, elbette Filistinlilerininkinden farklıdır. Bu, her şeyden önce Filistinlilerin hayatta kalma, kendi kaderini tayin etme ve kurtuluş mücadelesiyle dayanışmadır, ancak Siyonizmi ortadan kaldırmak nihayetinde Yahudiler için de kritik öneme sahiptir. Bu, 20. yüzyılın en şiddetli olaylarından, Yahudilere yönelik en başarılı soykırım da dâhil olmak üzere, tarihi yeniden yönlendirmek için çok önemlidir, ancak daha da önemlisi, insanlığın kolektif geleceği için çok önemlidir. 2005 yılında, Siyonizmin uluslararası rolünü ve etkisini mücadele etmek için Filistinli örgütçülere Yahudi anti-Siyonistlerin uluslararası ağı fikrini sunmak üzere Filistin'e gittik. Filistin BDS Ulusal Komitesi'nin (BNC) kurucu organizatörü ve Stop the Wall'un kurucusu Jamal Juma'nın cevabı şöyleydi: “Filistin'in kurtuluşu için Yahudilere ihtiyacımız yok, emperyalizme karşı daha geniş küresel mücadelenin bir parçası olarak anti-Siyonist Yahudilere ihtiyacımız var.” İsrail, ABD ile birlikte bu mücadelenin bekçisi ve en önemli yararlanıcısıdır.
Yani, bu mücadele, liberal Siyonistlerin dayatmaya çalıştığı ve Yahudilerin anti-Siyonist olarak görevimizi tam olarak yerine getirmemize engel olan “kaderlerin iç içe geçmesi” ya da belirsiz “güvenlik” endişelerine dayanmıyor. Bu, anti-Siyonistler olarak anti-emperyalist mücadelede sergilediğimiz isteyerek, ilkeli ve kendi içimizden gelen katılımdır ve bu, kolektif kurtuluş mücadelelerinde Yahudilerin tarihsel katılımına geri dönüşü ve bunu onaylamayı temsil eder. Bu sadece anti-Siyonist Yahudiler için değil, Siyonizmin yaşamın değersizleştirilmesi, kaynakların sürdürülemez şekilde çıkarılması ve tükenmesi, gezegenin yok edilmesi ve artan muhalefeti bastırmak için gerekli olan otoriterliğin tırmanışının bir parçası olduğunu anlayan herkes için bir görevdir. Bu nedenle, Filistinlilerin vatanlarını dekolonize etmek için güçlerini inşa ettikleri koşullara katkıda bulunmak, gezegendeki insanlığı ve yaşamı korumak için acil mücadelede hepimizin ihtiyaç duyduğu gücü inşa etmenin merkezinde yer alır. Anti-Siyonist Yahudiler bunun bir parçasıdır, ancak istisnai bir şekilde değil. Net bir şekilde katılım gösterme yeteneğimiz, Siyonizm – Yahudi istisnacılığı ve üstünlüğü – tarafından bizleri ayırdığı insanlığın geri kalanıyla yeniden birleşmemizin bir parçasıdır. Bunu başarmak için, Filistinlilerin iradesinin ve hayal gücünün merkeziliğini bozmadan yerimizi bilmeli ve hak etmeliyiz.
* Sara Kershnar, 2007 yılında kurulan Uluslararası Yahudi Anti-Siyonist Ağı'nın kurucu ortağı ve uluslararası koordinatörüdür.