Vicdan yelken açtı ve hukuk yine battı

Madleen bir savaş gemisi değildi. Yüzen bir vicdan bildirgesiydi.

Adnan Hmidan’ın Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


Sözde “dünyanın en ahlaklı ordusu” bir kez daha askeri bir tehdide ya da silahlı savaşçılara karşı değil, vicdan ve merhametle dolu küçük bir insani yardım gemisine karşı güç gösterisi yaptı.

Madleen ne füze ne de insansız hava aracı taşıyordu; sadece Gazze'deki savaş yaralıları için pirinç çuvalları, bebek maması ve protez uzuvlar taşıyordu. Ancak İsrail'in resmi söyleminde bu barışçıl görev “siyasi bir provokasyon” ve “yasadışı bir operasyon” olarak nitelendirildi.

Gemide Avrupa Parlamentosu üyesi bir milletvekili, uluslararası alanda tanınan çevre aktivistleri, saygın gazeteciler ve insani yardım kuruluşlarının temsilcileri bulunuyordu. Yine de İsrail donanması gemiyi uluslararası sularda durdurdu, gemideki herkesi gözaltına aldı ve dış dünya ile iletişimlerini kesti; bu, uluslararası hukuku desteklediğini iddia eden bir devletten çok ortaçağ korsanlığını andıran bir eylemdi.

O zaman şu soru ortaya çıkıyor: hukuku gerçekten kim çiğniyor? On yedi yılı aşkın bir süredir kuşatılmış, aç bırakılmış ve yok edilme tehdidi altındaki bir halka yardım ulaştırmaya çalışan insan hakları savunucuları mı? Yoksa seyrüsefer özgürlüğünü ihlal eden, insani yardımı engelleyen ve iki milyondan fazla sivile toplu cezalandırma uygulayan askeri güç mü?

Uluslararası hukuka ve adaletin temel ilkelerine göre cevap açıktır. Gazze'ye uygulanan ablukanın uluslararası insancıl hukuku ihlal ettiği, Mavi Marmara olayının ardından Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan bir araştırma raporuyla da teyit edilmiştir. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi ablukayı, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi kapsamında açıkça yasaklanan bir toplu cezalandırma biçimi olarak tanımlamıştır. Ayrıca, Gazze'de belgelenen “sivillerin kasıtlı olarak aç bırakılması” ve “insani yardımın engellenmesi”, BM İnsan Hakları Konseyi tarafından savaş suçu olarak sınıflandırılmaktadır.

Seyrüsefer özgürlüğü uluslararası hukukta da yer almaktadır. 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi açık denizlerin tüm devletlere açık olduğunu ve her devletin kendi bayrağı altındaki gemileri serbestçe seyretme hakkına sahip olduğunu teyit etmektedir. Madleen'in uluslararası sularda durdurulması bu hakların açık bir ihlalidir ve hiçbir hukuki standartla haklı gösterilemez.

İnsani yardım sağlamak sadece ahlaki açıdan gerekli değil aynı zamanda yasal olarak da zorunludur. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi sivil halka gıda, tıbbi malzeme ve diğer temel yardımların serbestçe geçişini zorunlu kılmaktadır. Bu tür sevkiyatların keyfi olarak engellenmesi insancıl hukukun ihlalini teşkil eder. Dolayısıyla Özgürlük Filosu, İsrail'in iddia ettiği gibi bir provokasyon değil, kuşatma altındaki bir halkla dayanışmanın yasal ve etik temellere dayanan bir eylemidir.

Madleen bir savaş gemisi değildi. Yüzen bir vicdan bildirgesiydi. Gemide ünlü çevre aktivisti Greta Thunberg, Avrupa Parlamentosu'nun Fransız-Filistinli Üyesi Rima Hassan ve Al Jazeera Mubasher'den gazeteci Ömar Faiad gibi isimler vardı. Onların varlığı İsrail'in anlatısını parçalıyor ve barışçıl dayanışma karşısında şiddetle karşılık verecek kadar tehdit altında olan bir işgal rejimini gözler önüne seriyor.

Yardım ulaştırmak için kuşatmaları kırmanın tarihi uzun ve onurludur. Yemen ve Sri Lanka'dan Kosova, Doğu Timor ve hatta İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa'ya kadar, sivil gemiler acı çeken halklara yardım götürmek için ablukalara meydan okumuştur. Tarih, cesaret ve şefkatle hareket edenleri hatırlamakta ve insanlık dışı kısıtlamalar uygulayanları kınamaktadır.

İsrail'in “yasadışı” olarak nitelendirdiği şeyler gerçekte hem yasal olarak haklı hem de ahlaki olarak gereklidir. “Yasal” olarak nitelendirdiği şey ise gerçekte zaten harap olmuş bir halka karşı işlenmeye devam eden bir suçtur.

Madleen bir gemiden daha fazlasıdır. O bir direniş sembolüdür. Karanlık sularda bir ışıktır. Hırpalanmış olsa da küresel vicdanın ölmediğinin kanıtıdır.

Meşruiyet, yaşamı söndürenlere değil, onu korumak ve yeniden kurmak için çabalayanlara aittir.

Çeviri Haberleri

Gazze'deki soykırım, ellerine mal oldu ancak o çok daha fazlasını kaybetti
Sadece sözde bir ateşkes
İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş